kapat
06.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Çaresizliğin hikâyesi!

Bakan Şükrü Sina Gürel'in balayına Miami ve Antil Adaları'na gittiği, devletin alması gereken tasarruf önlemlerinin hiçbirini almaya yanaşmadığı, zarar eden kamu kuruluşlarına trilyonlar akıtacağına işsiz vatandaşlarına imkân yaratmaya çalışmadığı Türkiye'mizde ekmek bulamayan "çaresiz, garip adam"ların, ailelerin sayısı düşündüğümüzden çok fazla..

Onlar bu zor ve onur kırıcı yaşamı sürdürmekten bile yorulmuş durumdalar. Bugün, belki sorumsuz yöneticilerin, yolsuzlukla, hırsızlıkla bu çaresiz insanların rızkını çalanların biraz yüzünü kızartır, biraz vicdanını titretir diye düşünerek Cuma günü sözettiğim ve sahibini aradığım mektubu yazacağım. Sahibi çağrıma rağmen beni aramadı. Ona ne oldu bilmiyorum ve bu beni çok üzüyor.

Şimdi, lütfen, birkaç dakikanızı verin, okuyun ve düşünün. Çünkü, bu gelir dağılımı adaletsizliğinde ve "sosyal patlama"dan söz ettiğimiz şu günlerde hepimiz, onları anlamak ve sorumluluğumuzu hissetmek zorundayız.

"Cebimdeki son 5 milyonu da arzuhalciye veriyor ve hikâyeme başlıyorum.." dedikten sonra şöyle devam ediyor:

"Ben ve birçok arkadaşım Adana'da bayan B.Has hanımın şirketinde çalışıyor iken fabrika zora girdi ve maaşlarımızı ödeyemez hale düştü ancak fabrika müdürleri ve bayan B.Has çalışmaya devam edin, biz maaşlarınızı, tazminatlar da dahil son kuruşuna kadar ödeyeceğiz, bizde bir kuruşunuz kalmayacak dediler. Ben ve bütün arkadaşlar günlerce, aylarca, yıllarca çalışmaya aynen devam ettik. Arada bir 5-10 milyon TL. alıyor, evdeki eşlerimize, çocuklarımıza 'Bugün, yarın ödeyecekler, idare edelim, iş halidir, aman bekleyelim' diye yılları geçirdik.

Günler böyle devam ederken hepimize işten çıkarma yolladılar ve bir kuruş para ödemediler. Bizler bu arada, bu işin uzun sürmesi nedeniyle sağa sola borçlandık, evdeki eşyalarımız satıldı, borç yüzünden hapse düşenler, hastalanıp ilaç alamayanlar oldu. Bir gün 3 çocuğumun ikincisi, oğlum 'Baba ben artık okula gitmeyeceğim, iş buldum çalışacağım hiç değilse küçük kardeşim okula devam etsin. Yarın bir gün ablam da liseyi bitirir, bir işe girer. Ben kendimi feda edeceğim" dedi. Bir baba olarak herbiri ayrı ayrı başarılı olan çocuklarımın gözümün önünde dökülmesi beni perişan ettiği için peki oğlum dedim..."

Aç yatılan geceler
"Bu arada kızım liseyi bitirdi, üniversiteyi kazandı ancak okuması imkânsız olduğundan üniversite işini de unutmak zorundaydık. Kızımla arada hayaller kurar, alacağım tazminatı bankaya yatırıp bir kuruşuna el sürmeden onun tahsilini tamamlamayı ve hayata atılmasından sonra diğer kardeşlerine yardım ederek onların istikbalini kurtaracağımızı, annesiyle benim de emekli maaşıyla geçineceğimizi düşlerdik. Bir gün acı haberle sarsıldık; oğlum, bir tanecik akıllı oğlum lokantada çalışırken benimle aynı akibete uğrayınca bir hırsız çetesinin pençesine düşmüş ve sabıkalı bir hırsız olup çıkmıştı. Şu anda hapiste. Çıktığında da kendini öldüreceğini söyleyip duruyor. 'Neden oğlum' diye sorduğumda;

'Baba aç yattığımız geceleri unutmadım. Elektriğimiz kesildiğinde mum alamadığımızı, pazar kurulan yerlerden geceleri topladığımız çürük domatesler, patlıcanlarla anamın bize nasıl yemek yaptığını, gün gelip bizden daha aç ve daha güçlü insanların bizi oraya sokmayarak çürük sebzeleri onların topladığını, bir gün seninle benim onlardan nasıl dayak yediğimizi, eve ağzımız burnumuz kan içinde geldiğimizde ablamın isyanını, küçük kardeşimin ağlamasını, anamın perişanlığını unutmadım. Şu anda da hapishaneye, dolmuş parası bulamadığım için sabahın 5'inde yola çıkarak yayan geldiğini biliyorum. Eğer kendimi öldürmezsem aynı işe devam edeceğim. Ölmek, işlediğim suçtan iyidir' dedi.

İnsan ne için yaşar?
Neyse, yaşım geç olduğu için iş de bulamadığımdan hamallık filan yapıyordum, zaman zaman da inşaatlarda kum taşıyordum. Bir gün kızım 'Baba benim de çalışmam lâzım. Biz öldük, bari küçük kardeşim kurtulsun' dedi. Size yemin ederim, okulun en başarılı çocuklarından biri olan küçük çocuğumun okul masraflarını öğretmeni karşılıyor ve 'Bu çocuk mutlaka okumalı' diyordu. Böyle bir çocuğun kurtulması için 'Peki' dedim ve kızımla hayallerimi gömmüş oldum."

(Siz de okurken benim gibi ağlıyor musunuz bilmiyorum ama ben yazarken zaman zaman kendime gelmek için ara veriyorum.. Mektup devam ediyor.)

"Düşünün bir insan, bir Türk insanı ne hayal kurar? Emekli olacak, her ay emekli maaşını alacak, tazminatını bankaya koyacak, çocuklarının istikbali için saklayacak. Eğer yeterse başını sokacak bir ev alacak. Düşünün Ruhat Hanım ömür boyu çalışmışsınız karşılığını alamıyorsunuz. Ümitlerin, hayallerin yok olması insanı çıldırtır, sokağa düşürür ve sosyal patlama budur işte..

Bu mektubu 40 derece sıcakta terler içinde yazıyoruz. Yazı kötü olduğu için, sizin mektubu dikkate almayacağınızı söylüyor bu genç adam, ama ben gene de yaz, yaz diyorum.." (YarIn devam edecek)

Bakan ve balayı
Efendim, günlerdir Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in "Resmi balayı" hikâyesini dinliyoruz. Görüşmelerde bulunmak üzere (!) eşiyle NewYork ve Miami'ye gitmiş. Oradan da Antil Adaları'na geçecekmiş. Hazır gitmişken belki Meksika, Küba ve Brezilya'ya da resmi bir gezi yaparlar belki..

Neden balayı gezisi belgelerde iş gezisi olarak gösteriliyormuş, neden hep aynı şablon kullanılıyormuş anlamak mümkün değil. (Acaba uçak paraları da bu şablona göre mi ödendi?)

Ayrıca bence asıl rahatsız edici olan da yalnız bu değil. Halkın büyük kesiminin en hayati ihtiyaçların bile karşılayacak durumda olmadığı şu günlerde Bakan Bey'in balayı için Amerika'yı tercih etmesi ve bunun da basın yoluyla o halka yansıması (VIP kapısı önünde poz vermeye mecburdular ya) asıl rahatsız edici olan..

Bu Miami dediğimiz yerde ki deniz bizim denizlerimizin eline su dökemez (iyi uydu ama..) Otel deseniz, çevre güzelliği deseniz bizimkilerle kıyaslanamaz. Peki, Türkiye böyle bir durumdayken Bakan Gürel acaba balayını, Amerikalının, Avrupalının akın akın geldiği Antalya, Bodrum, Marmaris gibi cennet köşelerimizden birinde (veya hepsinde) geçiremez miydi?

"Tasarruf" deyip duruyoruz, bir tasarruf örneği verse olmaz mıydı?

Ama bunun için de biraz sorumluluk ister, öyle değil mi?

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır