kapat
06.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.sahibinden.com
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
METİN MÜNİR(mmunir@sabah.com.tr )

Büyük Türkiye'de bir daktilo öyküsü

Aşağıdaki e-mail'i ilk okuduğumda birdenbire kendimi daha doğmamış olduğum yıllardaymışım gibi hissettim.

Sanki Osmanlı İmparatorluğu'nun son yılları idi. Ve sanki gelen de, bir elektronik mesaj değil; taşradan, gelmesi aylar süren tozlu bir mektuptu. Geminin Samsun'a hareket etmesine daha yıllar vardı. Bitişten önceki zorluk ve yokluğu yaşıyorduk.

"Ben Anadolu'da görev yapan genç bir hakimim. Mesleğimin başındayım. Staj aşamasında bizlere ders veren abilerimiz anılarını anlatmaya başladıklarında mutlaka 'gaz lambalı duruşma salonlarından, elma sandığına oturarak duruşma yaptıklarından veya at üzerinde keşiflere gittiklerinden' de bahsederlerdi.

O günden bugüne çok şeyler degişti mi? Elbette hayır. Göreve başladığımda hep başka kurumlardaki imkânlara bakar ve kıyaslamalar yapardım. Onların bilgisayarları, arabaları, personeli ve iyi şartları vardı. Ben buna imrenir ve neden bizde böyle imkânlar olmadığını düşünürdüm. Ama artık vazgeçtim çünkü başımızdan aşağıda anlatacağım şekilde bir olay geçti. Bizim adliyede bütün işler iki daktilo ile görülmekte idi. Yani Asliye Ceza, Asliye Hukuk, Sulh Ceza ve Sulh Hukuk olmak uzere dört mahkemenin işleri adliyemizdeki iki daktilo ile görülmekte idi.

Geçen yılın Eylül ayında bu daktilolardan biri bozuldu, tamir için ile götürüldü ama adliyemizde ödenek olmadığından, tamir masrafları karşılanamadı ve daktilomuz orada kaldı. Biz de bütün işlerimizi kalan öteki daktilo ile görmeye başladık. Ama dört mahkemenin işleri yoğun olduğu için bazen savcı bey, bazen ben, bazen de hakim beyler daktilo sırası bekliyorduk.

Bu onur kırıcı durumdan kurtulmak için bakanlıktan yardım talep ettim. Bakanlığa (Adalet) bu durumu arzeden bir yazı yazıp, tamir için ödenek veya yeni bir daktilo verilmesini istedim ama aradan 9 aya yakın bir zaman geçti. Ne ödenek, ne daktilo, ne de yazdığım yazıya bir cevap alabildim.

Neyse ki, Kaymakam bey bu durumumuzu öğrenmiş, sağolsun, kendisi adliyeye bir daktilo hediye etti. Ama ben hâlâ Bakanlığa yazdığım yazıyı merak ediyorum ve adliyemize bilgisayar istemek bir yana, elde kalan daktilolarımızı kaybetmemeye çalışıyorum.

Arada bir aklıma geldikçe, savcı beye yazdığım yazıya bir cevap gelip gelmediğini soruyorum ama yok."

Ne yazık ki adalet mekanizmasının geriliği, yasaların eskiliği; mahkemelerin, savcıların ve hakimlerin içine düşürüldükleri zavallı durum, Türkiye'yi yönetenelerin gündeminde üst sıralarda değil.

Politikacı ve bürokratlar, özel dokunulmazlıklar ve mahkeme önüne çıkmayı zorlaştıran yasalarla korunurken, halk kroke vaziyetteki mahkemelerde perişan bir vaziyette adalet arıyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmaktan onyıllarca uzak olduğunu anlamak için sadece mahkemelerde birkaç gün geçirmek, polislerle yargıçlarla, vatandaşlarla sohbet etmek yeter.

Adalet mülkün temeli imiş. Atatürk mezarından kalksa; ilk, bu sözlerini içi boş bir duvar yazısı haline getirenlerin suratına tükürürdü.


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır