kapat
22.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ERDAL BİLALLAR(ebilallar@sabah.com.tr )

Yaşar Okuyan'a açık mektup!

SAYIN BAKAN; Sorumlu olduğunuz SSK hastanelerindeki, dispanserlerindeki eczacıların zavallı çaresiz insanlara nasıl eziyet ettiklerini, işkence çektirdiklerini, hatta insanlık dışı davranışlar sergileyip sadistçe duygularını tatmin ettiklerini eminim ki bilmiyorsunuzdur...

Amacım; bırakın özel doktora veya hastaneye gitmeyi, 3 kuruşluk ilacı bile mahallesindeki eczaneden alacak parası olmayan yüz binlerce SSK'lının ve SSK emeklisinin halini, çektiklerini size aktarmak... Eğer ilgilenir ve himmet ederseniz, bu duruma mani olmanızı sağlamak...

*
Malumunuz olduğu üzere; hastaların, reçetede yazılı ilacı hastane veya dispanser eczanesinde bulunmaması halinde kurumla anlaşmalı eczanelerden alma hakları bulunuyordu... Bunun için hastane veya dispanserdeki başeczacı ile başhekimin reçete arkasını onaylamaları yeterli oluyordu... Reçetesi onaylanan SSK'lı veya SSK emeklisi de kurumla anlaşması olan bir eczaneden ilacını alıyordu...

Ancak bir süredir bu uygulama rafa kaldırıldı... Eczacılar, reçetenin arkasına "Eczanemizde yoktur.. Diğer SSK ünitesinden alınacaktır" kaşesini basıyor ve hastayı başından savıyor... Düşünün; Kartal SSK Hastanesi'nde muayene olan bir hasta sıradan bir antibiyotiği alabilmek için elinde reçete, kalkıp, kıta değiştirip önce SSK Okmeydanı Hastanesi'ne gidiyor... Oradaki başeczacı da reçetenin arkasına "Eczanede yoktur" mührünü basıp, "Samatya'ya bakın" diyor... Zavallı hasta eğer dizinde dermanı, cebinde yol parası varsa ve güneş batmamışsa Samatya'ya gidiyor... Ya da "Lanet olsun!" diyerek evine dönüyor...

Size bunun gibi birçok örneği, belgesi, arkası mühür dolu reçetesi ile takdim edebilirim sayın bakan... Peki ne yapılmalı?

Tabii ki en sağlıklı yol; "SSK Genel Müdürlüğü'nün 13 Nisan 1999 tarihli genelgesi"nde belirttiği ancak bir türlü uygulatamadığı, belki de uygulatmadığı sistemdir...

Sizin de bildiğiniz gibi; bu genelgede, reçetede yazılı olan ilaç elinde bulunmayan başeczacının, SSK'nın diğer hastane veya dispanserleri ile telefon irtibatı kurması, hastayı ilacın bulunduğu en yakın kuruma yollaması, eğer hiçbir yerde yoksa anlaşmalı eczaneden alması için gerekli işlemi yapması öngörülmektedir...

Ama ne yazık ki; bunların hiçbiri yerine getirilmemekte, sanki yüz binlerce insana eziyet eden eczacılar, kendilerini bu yolla tatmin etmektedir...

*
Sayın Bakan; size bir örnek vermek istiyorum:

Maksut Deliköz adındaki bir hasta Sultanahmet Dispanseri'nde muayene oluyor... Doktorun belirttiği ilaç dispanserde bulunmadığı için, reçetenin arkasına "Eczacı Ayfer Hanım'la görüşüldü" diye yazılıp damga basılarak hasta Samatya Hastanesi'ne yollanıyor... Sultanahmet'ten Samatya'ya giden Maksut bey tabii ki aradığı ilacı burada da bulamıyor... Olay bununla kalmıyor... SSK Samatya Hastanesi'nin eczacısı, reçetenin arkasına şunları yazıyor: "Benimle kimse konuşmadı.. Üstelik ilacın olmadığı bizzat benim tarafımdan bugüne kadar gönderilen birçok hastaya ve hastaneye iletildi..."

*
SON SÖZ: Sayın bakanım; durum bu! Dilerim; yoğun siyasi çalışmalarınız arasında bu köşeyi okuma lütfunda bulunur, Türkiye genelinde inleyen, sürünen, itilip-kakılan, kapıya konulan yüzbinlerce SSK'lı ve SSK emeklisine eziyet edenlere "DUR" dersiniz... Saygılarımla...

KAPKAÇCI TERÖRÜ

Polis, sokağa hakim değil!
TERÖRLE, çeteyle, uyuşturucu tacirleriyle başa çıkabilen, hatta onları dize getiren İstanbul polisi, sıra halka korku salan kapkaççılara gelince havlu atıyor... 30 bin polisin görev yaptığı kent, bir avuç çapulcuya teslim oluyor...

Ve polisle dalga geçer gibi bir gün Bağdat Caddesi'nde, bir gün Etiler'de, bir gün Beşiktaş'ta terör estiren bu çapulcular, önceki gün öğle vakti İstanbul'un göbeği Halaskârgazi Caddesi'nde genç bir kadını öldüresiye dövüp, çantasını gasp edebiliyor...

Yeter artık!
15 milyon İstanbullu "CMUK ve af" gibi mazeretleri duymak istemiyor... Hele bu mazeretlerin arkasına saklanılmasını hiç kabullenemiyor...

Sayın Vali Erol Çakır, Sayın Emniyet Müdürü Hasan Özdemir; isterseniz kendimden örnek vereyim...

Aracımın apartman otoparkında soyulmasından, yeğenimin ve eşimin çantalarının Bağdat Caddesi'nde çalınmasından, oğlumun Moda'da oturduğu evin boşaltılmasından bu yana aylar, hatta yıllar geçti... Bırakın suçluları, zanlıları bile bulunamadı...

Söyler misiniz bu mu asayiş?

Polisin sokağa hakim olduğunu göstermenin yolu geceyarısı caddeleri, ana arterleri kesip, gelip-geçeni kanun kaçağı, potansiyel suçlu gibi aramak değil... Başta kapkaççılar olmak üzere adi suçlulara soluk aldırmamak...

*
SON SÖZ: Eğer mevcut ceza yasalarıyla adi suçlularla mücadele etmek, onları engellemek, dizginlemek mümkün değilse, İstanbul Emniyet Müdürü, Emniyet Genel Müdürü ve hatta İçişleri Bakanı çıkıp bunu halka anlatmalı... Yasa değişikliği için kamuoyu oluşturmalı...

Medya maydonozu bilimadamları!
Semiha Demirayak, telefonda ağlıyordu:

"Erdal Bey oğlum... Yaşım 67... Yalova depreminde enkazdan çıkarıldım... Aylarca tedavi gördüm... Bu kâbusu üzerimden atmaya çalışırken her akşam televizyonlarda 'Deprem geliyor' diyen insanları dinledikçe çıldıracağım..."

Üç gündür bu konuyu neden gündeme getirdiğimi anladınız mı felaket tellalları, medya maydanozları, sözüm ona bilim adamları!

Halkı korkutmayı bir kenara bırakın... Raporlarınızı alıp Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın kapısına dayanın... Gerekirse yakasına yapışıp, "Risk altındaki 15 milyon İstanbullu için mevcut yapı stokunu elden geçirdin mi? Takviye edilmesi gereken binaları tespit ettirdin mi? Bunların güçlendirilmeleri konusunda bu yapılarda oturanları bilinçlendirdin mi? Hatta yol gösterdin mi? Yurt dışındaki finans kurumlarından bina güçlendirilmeleri için kaynak arayışına giriştin mi?" diye haykırın!

Kısacası kendi reytinginiz için 15 milyonun uykusunu kaçırmayın...

İĞNE

Emirdağ'da sokağa çıkmak yürek işi!
AFYON'un Emirdağ ilçesinde hava karardıktan sonra sokağa çıkanlara "cesaret madalyası" takılıyor... Neden mi? Ellerinde bira şişeleri ile caddelerde, sokaklarda dolaşan serseriler gelip geçeni taciz ediyor... "Başımız belaya girmesin" diyen aileler artık akşam komşuya bile çıkamıyor... Emirdağ giderek Teksas'a dönerken sayın kaymakam ne yapıyor?

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır