kapat
28.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Üç maymun huzuru!

Yakından takip edenlere bakılırsa Cumhur Ersümer'in istifasına kadar; uzunca bir süre Ankara'da üç maymun günleri yaşanmış...

Hani "görmem, işitmem, konuşmam" diyen maymunların hali!

Gerçi siyasette biraz da şöyle yaşanır bu: Bakamam, işitemem, söyleyemem!

Göz her şeyi dikkatle izler de, bazı şeyleri görmezden gelir.

Ağız hep kapalı değildir, sadece gerekli bulunduğunda kapatılır.

İşe geldiğinde kulaklar tıkanır.

Maymunları hep hiperaktif çocuklara benzetmişimdir... Yani bir maymunun kulağını tıkaması, canı sıkıldığı; ne yapacağını bilemediği içindir sanki. Gözlerini "oyuncu bir saklanma" duygusuyla kapatır; ağzını "beni zorlamayın, rahat bırakın" der gibi örter sanki...

Dün aklım takıldı kaldı bu "üç maymun" öyküsüne. Nereden çıkmış bu öykü?

(Bir kuşak da Üç Maymun Kabare Tiyatrosu'nu hatırlar bu deyim geçince!)

Latin kökenli olduğu düşünülen bir atasözü var. "Görme, işitme, sus (audi, vide, tace) ki, barış içinde yaşayasın!"

Eh, Brutus'ların, Sezar'ların ve "Bizans entrikaları"nın dünyasından çıksa çıksa böyle atasözü çıkar, değil mi?

"Etliye sütlüye karışmamak"a göre açıkça davranışsal bir öneri getirir bu atasözü. Yani, işin içinde olsan bile görmezden, duymazdan gelir, üstüne üstlük susarsan ancak, huzur bulursun!

Bu "ata"lar belli ki, vicdan ve kamusal ahlakla pek tanışmamışlar veya umursamamışlar. Onları "ata" saymak abes.

Ama bu tür sözleri haklı çıkartan düzenleri "düzen" saymak da, aynı ölçüde abes...

Ortaçağda şairler döktürüp durmuşlar: "Her şeyi işit, söyleme! / Her şeyi gör, belli etme / Ye yiyebildiğini, sakın ödeme!"

Araya "erken öten horozun kesilmesi" karışmış.

Ne tehdit! Gücü yetmeyenlerde bir daha "horozlanacak" cesaret kalmamış!

Yine de yakın çağlara kadar bu deyimlerle üç maymun arasında bir bağ kurulmamış Batı kültüründe.

Peki, nasıl olup da Batı kültürüne gelip oturmuş maymunlar?

Onun için biraz Doğu'ya gitmek gerek!

Ah şu Doğu! Hem bilgeleri vardır, hem de yiyip bitiricileri... Hem göğe merdiven dayar, hem de hazinelere hortum!..

Venedikli bir hekim olan Niccolo Manucci ömrünün yarım asrını Hindistan'da geçirmiş, 17. Yüzyılda... İlk o kayıt düşmüş (Hâlâ kimilerince "yeryüzü cenneti" sayılan ve eski Portekiz sömürgesi olan Hint eyaleti) Goa'da gördüğü üç maymun heykelini... Heykellerin altında şöyle yazıyormuş: "Görüp, işitip de hiç ağzını açmayan insan dertsiz bir hayat sürer."

Bazı araştırmacılara bakılırsa, deyim Portekiz'den gelmiş Hindistan'a ve orada maymun kılığına bürünmüş...

Ama ilginç olan, yine 17. yüzyılda inşa edilen ünlü Japon tapınağı Nikko'daki üç maymun kabartması... Zaten Japoncada böyle bir halk deyişi de varmış: Mi-zaru; kika-zaru, iva-zaru."

Yani "görme, işitme, söyleme." Kaldı ki "zaru"yla maymun anlamına gelen "saru" arasındaki bağlantı da ilgi çekici bulunuyor. Biraz bu yüzden Japonlar "üç maymun" figürünün kendi icatları olduğunu düşünüyorlarmış.

***

Maymunların kabahati yok, aslında hepimiz biliyoruz ki basbayağı insan icadı bu!

Gerçi modern insan daha rafineleştirdi: Bakar körlük... Seçici sağırlık... Dedikoducu ketumluk...

Üç kuruşluk huzurumuzu özgürlüğün tatlı huzursuzluğuna değişmedikçe, böyle sürer gider.

Ormana kral olanlar malı götürür, "maymun" kılığındakiler de korkak "huzur"larıyla hoplaya zıplaya idare ederler.

Saydam bir dünyaya geçmek için, önce bir parça huzursuzluğu göze almak gerekiyor.

Kafa karışıklığı; sarsıntı; çalkantı...

Bunları göze almak gerekiyor.

AYNA
Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır.

SAMUEL BECKETT

OKURKEN

Özlem usanma aşk
Gelen mail'lere bakıyorum. "İyi vakit geçirme" tutkusuyla aşkın modern çekişmesi üzerine yazmaya devam etmemi istiyor okurlar.

Kabul edin ki, zor konu; yazanın da içini acıtıyor; yazanı da yoruyor.

Geçen gün Batı'da genç kuşağın en "canlı" ve en gözde yazarlarından Alain de Botton'un "Aşk Üzerine"sini bir daha gözden geçirdim. (Kitap bizde YKY'den çıkmıştı.) Genç, zeki, çok bilgili, kültürlü, obsesif bir yazar de Botton. Baktım, özlem duygusuna yer veriyor mu diye. Neredeyse yok! Sadece 61. sayfada "Aşıklar zaten sürekli özlemle usanmışlık arasında gidip gelirler" diyor. Oysa aşk, özlem varsa vardır, yoksa yoktur...

Usanma, bu duygunun bir türlü doyurulamayışının yarattığı yenilgiden kaynaklanır çoğu kez.

Botton'un kitabının adı "Flört Üzerine" olmalıymış.

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır