Tanrıların Tahtı'na bizden oturan yok.. Amma..
Tolga telefonda nasıl heyecanla anlatıyordu.. "Başardık Hıncal Ağabey, başardık.."
Tolga, Tolga Örnek.. Harika bir Atatürk Belgeseli yaparak ortaya çıkmıştı.. Tanrıların Tahtı Nemrut, onun ikinci belgeseliydi ve olağanüstü güzeldi.. Muhteşemdi..
Dünyanın bir gerçek harikası Nemrut Dağının tepesindeki o akıl almaz Kommagene Anıtının gizemli öyküsünü, hem de nasıl belgesel bir polisiye film gibi çekmişti Tolga.. Nefesiniz kesilerek izliyordunuz..
"Dışişleri Bakanı, Turizm Bakanı, Kültür Bakanı, hepsinden öte Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, bu filmi bir kez izleyin. Büyüleneceksiniz ve sahipleneceksiniz" dedik..
Haftalar geçti.. Tolga aradı, işte..
"Başardık" dedi.. "Başardık.."
Anlattı..
Los Angeles merkezli Solid Entertaintment, Tanrıların Tahtı ile dört yıllık anlaşma yapmış. History Channel, ZDF, BBC, Discovery Channel, National Channel gibi dünyaca ünlü ve yaygın kanallara yollamak üzere.
Avustralya, Hong Kong, İsrail, Fransa, Kanada, Kore, Mısır, Meksika Belgesel Filmler Festivallerine katılacakmış. Şu ana kadar altı festivale yazılmış bile..
Boston Merkezli Documentary Educational Resources adlı şirket de filmin kaset ve eğitim haklarını beş yıllığına almış. Üniversiteler, kütüphaneler ve akademik çevrelerde yayacakmış. Bu ayki gösterimler, Boston University ve Harvard'da..
Filmi izleyen Amerikanın önde gelen belgesel yapım şirketlerinden Digital Ranch'in sahibi, bu alanda iki Emmy ödülü kazanmış Robert Kick, Tolga'nın Hititler projesine ortak olmayı teklif etmiş. Büyük bütçeli bu belgesel History Channel'den sonra, dünyaya pazarlanacak.
Filmi izleyen Malatyalı iş adamları ve kamu kurumları, Malatya- Nemrut yolunu yaptırmaya, Nemrut'u Malatya'nın tantımı için kullanmaya ve özel Malatya ve Nemrut Turlarına başlamaya karar vermişler.
"Tamam, tamam da Tolga, Ankaradakilerden ne haber" dedim..
Turizm Bakanı filmi izlemiş. Beğenmiş. Galiba bin tane VCD alıp, turistlere satacaklarmış.
Kültür Bakanlığına film gönderilmiş.. Yanıt yok..
Dışişleri Bakanlığına film gönderilmiş.. Galiba ilgilenmişler. Galiba düşünüyorlarmış.. Galiba birşeyler yapacaklarmış.. Galiba..
Çankaya'dan arayan soran olmamış..
İnamadım.. Kulaklarıma inanamadım..
Film gerçekten olağanüstü güzel.. İnsan bir merak eder izler.. İzleseler benden fazla heyecanlanacaklar.. Ama o zahmete bile katlanmıyorlar.. Filmin peşine dünya düşüyor.. Bizde Turizm Bakanlığı bin VCD alacakmış da, turistlere satacakmış.. Sanki sadaka, bahşiş veriyorlar.. Ötekilerde o ilgi dahi yok, düşünebiliyor musunuz?..
Sonra "Bu ülke tanıtılmıyor.. Bu ülke yalnız.. Bize herkes düşman" diye ağlaşmalar..
Sen kendine dost musun önce efendi?..
Değerli okuyucular,
22 nisan gecesi CNN Tanrıların Tahtı Nemrut'u yayınlamış. Ne yazık haberim olmadı ve sizi uyaramadım.. 28 nisan gecesi bir daha yayınlayacaklarmış.. Ekran başında olun.. Videonuz varsa, onu da hazır edin.. (Teşekkürler CNN Türk, yeri gelmişken..)
Tolga'nın belgeselini izlerken "Hıncal az yazmış.. Bu filmi yeterince anlatamamış" demezseniz eğer..
Bu filmi izleyin.. Bu filmi izleyin ve bir Anadolu harikasını, bir Nemrut Mucizesini bu kadar güzel anlatan filme burun kıvıranları hatırlayın..
Türkiye'yi bir Türk çocuğu böylesine evrensel bir dille, böylesine harika anlatıyor, ama konu ile doğrudan ilgili tek, ama tek kişi ilgilenme zahmetine katlanmıyor, 45 dakikasını ayırıp "Bakalım yahu neymiş bu" demiyor..
Marifet iltifata tabidir..
Böylesine harikalar yaratan Tolgaların sırtını sıvazlamazsak eğer, bu ülkede, kimden, nasıl ve ne hakla iyi şeyler bekleriz söyler misiniz, Bay Sezer, Bay Cem, Bay Mumcu ve Bay adını anmak istemediğim Kültür bakanı?..
..Ve de sizler.. Felaket tellallığı, kabus üreticileri olarak baş üstünde baş tanımayan, ama coşturan, ama keyif veren, ama umut olan tüm güzelliklere gözlerini yummayı "Büyük yazarlık" sanan, köşe başıcılar, Tanrıların Tahtı'nı gördünüz mü?. Tolga Örnek diye birini duydunuz mu?.. Allahın günü karartmak için yarıştığınız dünyamıza yanan ışıklara bakmaktan niye bu kadar korkuyorsunuz?.. Yarasa aslından mısınız siz?.
Çin yaylalarında "Çok gozel kızlar.."
"Ben mi yanlış duydum acaba" diye dürttüm yanımda oturan Ünal'ı.. İyice kulak kesildik..
Çinli prensesi kaçıran dağların haydudunu efkar basmış, yayladan ovaya doğru türkü çağırıyor..
"Çok gozel kızlar" diyor resmen.. Türkçe söylüyor.. Çünkü Türk..
Bu yılki Oscar ödüllerinde en konuşulan, en çok aday olan ve sonunda En İyi Yabancı Film seçilen Kaplan ve Ejderha'da ya da uzun adı ile Sinen Kaplan ve Saklanan Ejderha'da bir Orta Asya türküsü duymak sürpriz oldu.. Bunca zamandır oynuyor, bunca zamandır seyrediliyor, anlatılıyor, yazılıyor "Yahu bu türkü türkçe" diyen yok da..
Türkçe, çünkü adam Sinkiang'dan filmde.. Sinkiang, Türkistan'ın Çincesi.. Adam göçebe.. Bizimkilerin yaşam tarzı.. Adama "Barbar" diyorlar.. Dünyanın tarih boyu göçebe kavimlere taktığı ad..
Bizim Türk, filmin jönü aslında.. Çinli Valinin kızıyla, prensesle, filmin baş kadın oyuncusu ile bir Romeo Jülyet aşkı yaşıyor..
Ben öyle uzak doğu döğüşleri üzerine kurulu, vurdulu kırdılı filmleri sevmem..
Ama bu dövüşler, kaplan ve Ejderha'da ilahi bir dans haline gelmiş.. Dövüşmüyor, bir kutsal koreografi içinde dans ediyorlar sanki.. Ve bu sahneler insana "Hiç bitmesin" dedirtecek kadar güzel..
Onun ötesinde ne var?.. Dedim ya.. Çin usulü bir Romeo Jülyet aşkı.. Bir de ona paralel gelişen, bastırılmış bir Leyla ile Mecnun öyküsü.. Niye bastırılmış.. Kız ile oğlan birbirlerine aşık ama, kız oğlanın en iyi arkadaşı ile sözlü.. En iyi arkadaş aniden ölünce, onun hatırasına sadık kalmak için, ikisi de zaten açıklamadıklarını aşklarını iyice kalplerine gömüyorlar..
Dövüş sahneleri dışında anlatım şiirsel ama, tempo zaman zaman fena halde düşüyor..
Açıkça söylemek gerekirse, finali de sevmedim.. Çok arabesk geldi bana..
Gene de görülmeli..
Yılın en iyi yabancı filminde "Çok gozel kızlar.." diye türkü çağıran Türk'ü görmek için en azından..
Birileri bu utancı bu ayıbı taşıyor!.
Bu ülkede tiyatro adına bir ödül gecesi düzenleniyor ve bu geceye son yıllarda ısrarla ve büyük bir kararlılıkla, ülkenin en çok tiyatro izleyen, en çok tiyatro yazan, ısrarlı desteği ile oyunların, tiyatroların biraz daha seyirci bulması için çırpınan bir köşe yazarı bilinçli olarak çağrılmıyorsa, bu bir ayıptır.
Bu ayıbın da iki sahibi vardır. Ödüllerin sponsoru kurumun genel müdürü ve organizasyonun patronu..
Kurum genel müdürünü tanımam.. Yolda görsem de tanımam.. Onunla ve kurumu ile hiç ilgim olmadı. Ama ana kurum Yapı Kredi Bankasının kültür ve sanata sahiplenmesini her fırsatta nasıl alkışladığımı, desteklediğimi yedi düvel bilir.
Organizasyon patronu Haldun Dormen ise kırk yıllık dostumdur. Her oyununda tekrar tekrar arar.. İlle göreyim yazayım diye.. Haldun'un Türk tiyatrosunun ne büyük gönüllüsü olduğunu bildiğimden, hep desteklerim..
Tiyatroya en çok hizmet edenlere verilen Muhsin Ertuğrul ödülünü ona uzatmak için geç bile kaldılar..
Kimler geç kaldı?..
İşte sorun burda..
Afife Jale ödüllerini kim veriyor?..
Üç beş kişiden oluşan bir klan.. Aile şirketi gibi aralarında toplanıp, eşe dosta ulufe dağıtıyor, sonra da bunu "Oscar" ilan ediyorlar. Töreni Oscar töreninden kopya ettikleri için..
Oscar'ı Oscar yapan tören değil, oylama sistemidir. Sinema sanatının içinde olan herkes, ama herkes, binlerce kişi oy verir. En fazla oy alan beş aday ayrılır. Sonra ayni binlerce kişiye "Kendi adaylarınızı unutun. Bu beş adayı sıralayın" denir. Kazanan öyle ortaya çıkar..
Bizde üç beş kişilik aile şirketi, önce eş dost içinden beş aday seçiyor, dandik. Sonra bunların içinden birini birinci ilan ediyor, o da dandik.. Oyun.. Yahu zaten üç beş kişisiniz.. Bir defada birinci seçsenize.. Bu aldatmacaya ne gerek var?..
"Böyle oylama sistemi, böyle jüri olmaz" dedim ve ödüllerin seçiliş ve veriliş şeklini eleştirdim diye yıllar önce, hiç tanımadığım Bay Genel Müdür ve çok iyi tanıdığım Bay Patron beni cezalandırdılar, akıllarınca..
Gavur akçesi ile 3 otuz para etmez, anlamsız aile ödüllerini görkemli törenlerle dağıtıp kendi kendilerini tatmine devam ediyorlar.. Etsinler..
Bu ödül için bana sövgüleri hâlâ kulağımdaki kişiler, ulufe kendilerine verilince, nasıl yağdanlık olup kabulleniyorlar, onun da ayıbı o iki yüzlülere.. Onlar kendilerini bilir, adlarını yazmam..
Bildiğim şu..
Birileri, medyaya vermek istedikleri "Eleştirmek yasaktır. Sadece alkışlayanlar buraya gelebilirler" mesajının tüm utancını, fikir özgürlüğüne, hem de kültür ve sanat alanında koymaya çalıştıkları bu sansürün tüm ayıbını alınlarında sonuna kadar taşıyacaklardır.
Bu ülke hancıları ve yolcuları çok görmüştür!..
SEVDİĞİM LAFLAR
Kim ne derse desin
sözcük ve fikirler dünyayı değiştirecek güçtedirler.
Ölü Ozanlar Derneğin'den (Teşekkürler Demet)
TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan
İşinizden yorgun argın eve geldiniz, birden size sevgi, anlayış, ilgi ve yumuşaklık gösterilmeye başlanırsa bu ne demektir, ne yapmanız gerekmektedir?
Bu yanlış bir yere gelmişsiniz demektir, giyinip orayı terkedin ve tekrar evinizi aramaya başlayın..
|