kapat
23.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

23 Nisan, hüzün doluyor insan..

Geçen hafta içinde gördüğüm bir gazete haberinin başlığıydı; "Kavga burda mı çıktı amca?"

Haberle ilgili fotoğrafta bir ilköğretim okulunun minik öğrencileri TBMM Genel Kurulu Salonu'nun üst katında görülüyorlar.. Arkada da kırmızı koltuklu salon var. Çocuklar gezerken görevlilere "Kavga burda mı çıktı amca?" diye sormuşlar. Öğretmenleri kızınca da salonu göstererek "Ama milletvekilleri burada hep kavga ediyor öğretmenim. Televizyonda gördük" demişler.

Ne acı değil mi?

Çocuklarımızın, Türkiye'nin yönetildiği binaya gelince söyledikleri bu sözlerden hepimizin ve elbette öncelikle o Meclis'tekilerin acı duyması ve utanması gerekir.

Neyse ki bu mevcut tabloya bakarak "23 Nisan'da çocuklarımıza verebileceğimiz tek bir mutlu haber yok" derken TEGV'nin Başkanı İbrahim Betil'in 1 milyon çocuğa eğitim bursu sağlamak için giriştiği kampanya haberini aldık.

Betil, -üstelik bu ekonomik kriz döneminde- 2 günde 20 bin çocuğun eğitimine yetecek para toplamış.

Teşekkürler İbrahim Betil.. Sadece çocuklarımız adına değil, biz büyükler için de teşekkürler.

Türkiye'de güzel şeylerin de olduğunu, moralimizi bozmayarak geleceğe asılmamız gerektiğini bize gösterdiğiniz için teşekkürler. Kendinizi övmek, kendiniz için birşeyler koparmaya çalışmak yerine ülkeniz için çalışmanın güzelliğini, yüceliğini bize hatırlattığınız için teşekkürler.

Betil'i eğitim gönüllüsü olmaya iten neden Ayşe adlı bir öğrencinin, üzerinde gülen çocuk yüzleri olan kravatını göstererek "Bütün çocuklar gülmez ki" demesiymiş.

O günden sonra kendini tüm çocukların güleceği bir dünyaya adamış.

Bunları masal gibi okuyup geçemeyiz. Onu ekonomiyi kurtarmaya çalışan Kemal Derviş gibi yalnız bırakamayız.

Hepimiz yerden tek bir deniz yıldızı alarak denize atsak ve ona hayat vermeyi üstlensek herşeye rağmen geleceği kazanabiliriz.

Unutmayın, tek bir deniz yıldızı!

Sanatta da siyaset yöntemi
Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde yapılan haksız seçimleri anlattığım "Tiyatro torpilleri" başlıklı yazıma çok sayıda tiyatrocudan, değerli tiyatro ustalarından olumlu tepkiler geldi.

Hepsi bütün tiyatrocular tarafından bilinen, konuşulan ama yüksek sesle dile getirilmeyen bir konuyu açıklığa kavuşturduğum için teşekkür ediyorlar. Bu konuşmalardan çıkan en önemli ortak nokta ise hepsinin ödül jürilerinin oyunları seyretmeden aday belirlendiği ve seçim yapıldığı konusundaki sözleri..

Afife Jale jürisinden ve onur ödülü alan Haldun Dormen'den ise ses çıkmadı. Bu bana parti genel başkanlarının yıllardan beri yurt içi ve yurt dışından gelen tüm isteklere ve hatta baskılara rağmen Seçim ve Partiler Yasaları konusunda gösterdikleri vurdumduymazlığı hatırlatıyor.

"Biz yaptık oldu" veya "Biz yaparız olur" politikası.. Ama olmaz. Artık bu devirde olmuyor, olmayacak.

Bu kadar tiyatrocu (ve tiyatro sahibi) oyunların seyredilmediğini, bir iki oyun izlenerek seçim yapıldığını söylüyorsa olmaz..

Haldun Dormen'in onur ödülüne gelince.. Eğer "Tiyatro"ya verdiği hizmet göz önüne alınıyorsa orada neden Tiyatro'ya 60 yıl emek vermiş Cüneyt Gökçer'in, Suna Pekuysal, İsmet Ay, Ayten Gökçer ve daha nicelerinin adlarını hiç göremiyoruz? Onları yok farzederek üç beş kişinin "Biz bunu seçtik" demesiyle onur ödülü, en iyi oyuncu ödülü ve diğerleri verilebilir mi? Yıldız Kenter'den "Hep Aşk Vardı"yı, Ayten Gökçer'den Maria Callas'ı (Ustalar Sınıfı) izledikten sonra, Cüneyt Gökçer ve Suna Pekuysal'ın yeteneklerini ve emeklerini düşündükten sonra bu ödül onları göz önüne almadan nasıl bir başkasına verilebilir?

Geçen yazımda bir hata yaparak Prodüksiyon Ödülü'nün Yıldız Kenter'in (bu dalda aday gösterilen) oyununa verildiğini söylemişim. Oysa bir başka oyuna verilmiş. Aynı oyunun yönetmen ve oyuncusu da diğer dallardaki ödülleri almış (Oscar ödülü gibi, ne oyunmuş ama..) Bu hatanın boyutunu arttırıyor.

Demek Yıldız Kenter'e hiçbir ödül verilmemiş. Eğer bu jüri "Hep Aşk Vardı"yı izleyip de ödüllendirmediyse zaten söyleyecek bir şey yok.

Afife Jale jürisi bu seçimleri hangi kıstaslara göre yaptığını, hangi başarılı oyun ve oyuncuların hangi nedenle kaybettiğini açıklamazsa gelecek yıl davetliler tarafından törene katılmayarak protesto edilmeli.

Sivil toplum denetiminin anlamı da budur!

Yakın Tehlike
Yakın Tehlike" (13 Gün) son zamanlarda seyrettiğim en iyi üç filmden biri. Diğer ikisi Çikolata ve Billy Elliot idi..

Yakın Tehlike, devlet yönetiminde, demokraside kuralların ve titizliğin büyük hataları nasıl önlediğini göstermesi açısından özellikle siyasetçilerin ve ordu mensuplarının da izlemesi gereken bir film..

Fazla hareket olmayan, daha çok Beyaz Saray'daki çalışmaları, başkanlık sisteminin püf noktalarını gösteren "13 Gün"de Kevin Costner Başkan Kennedy'nin danışmanı rolünde (Tabii ne Costner bizdekiler gibi torpilli danışman ne de Kennedy "En iyiyi ben bilirim" diyen ve kimseyi dinlemeyen bir başkan..)

1961 yılında Rusya'nın Küba'ya yerleştirdiği ve ABD'nin de farkederek kaldırılmasını istediği nükleer füzeler yüzünden çıkması muhtemel savaşın nasıl önlendiğini anlatıyor.

Sivil yönetimin savaşı önleme konusunda kendi ordu komutanlarıyla bile nasıl mücadele verdiğini görüyorsunuz. Hele Savunma Bakanı ile bir generalin atılacak bir adım konusundaki tartışma sahnesi gerçekten izlenmeye değer..

 
Gündemi en çok nereden takip ediyorsunuz?

İnternet Haber Portalları
Günlük Gazete
Televizyon
Radyo

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır