kapat

19.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Limasollu
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kriz yorgun düştü
"Sıkıntının sonuna geldik" diyen Ergun Özen, ilk etapta döviz kurlarının bir dengeye oturmasını beklediğini belirterek, Merkez Bankası'nın artık dövize müdahale etmesi gerektiğinin mesajını verdi

B Planı yokmuş
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen'le 28 Ocak'ta bir söyleşi yapmıştık. Özen, Kasım krizi ve özelleştirmede tıkanmalara işaret ederek, korkusunu şöyle özetlemişti: "Türkiye'nin B planı yok." Acil durum için hazırlıksız olduğumuz, Şubat kriziyle ortaya çıktı. Bu noktada mikrofonu tekrar Özen'e tuttuk. Özen, "önce kur hedefini belirlemek, piyasaları rahatlatmak, kamu finansmanı ve özelleştirme hedeflerini belirlemek gerek. Enflasyonla mücadelede ikinci aşamada gelmeli" dedi.

* Son krizi tetikleyen neydi?

Kasım krizinin tansiyonu devam ediyordu. Buna siyasi gerginlik de eklenince, doğal olarak dövize talep geldi. Kasım'da Türkiye'den çıkmamış yabancılar ve Türk bankaları Merkez Bankası'ndan döviz almak istediler. Ancak Ankara'da bürokratlar yeni bir program yapmak gerektiğini anlamıştı. Ve yeni programın oluşturulması sırasında Merkez Bankası döviz rezervinin yüksek seviyede kalması bir avantaj olacaktı. Merkez Bankası döviz satmak yerine, döviz rezervini korumayı tercih etti. Çareyi döviz kurlarını serbest bırakmakta buldu.

ZARAR 94'TEN FAZLA
*Son iki krizde bankacılık sektörü ne kadar yara aldı?

Kur ve faiz oturmadan bunun boyutunu söylemek zor. Ama bu kez hasarın 1994'ten çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.

*Krizde zarar gören Türk bankacılık sistemini yeniden ayağa kaldırmak için bir "kâr aktarması" yapılması gereğinden bahsediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Buna kâr aktarılması şeklinde bakmıyorum. Bankaların istediği, ilk olarak güvenin bir an önce tesis edilmesi. İkinci olarak da açık pozisyonların bir miktar aşağıya çekilmesi için belli bir tutarda TL tahvillerinin döviz tahvilleri ile değiştirilmesi. Bu işlemin üç ayaklı etkisi olacaktır.

Hazine'nin şu anda 110 milyar dolar olan döviz borcu artacak. Ama bunun yanında kısa vadeli iç borcunu ciddi bir vadeyle erteleyecek.

Merkez Bankası açısından baktığımızda bankaların açık pozisyonunun bir kısmı bu yolla kapacağı için, herhangi bir krizde bankalardan dövize saldırma ihtimali azalacak.

Bankalar ise açık pozisyonlarının bir kısmını kapatacak. Bu konu tartışılırken, yanlış anlaşıldı. Tüm TL kağıtlarının dövize çevrilmesi istenmiyor. Zaten bankalar bunu istemez. Çünkü bu taktirde bilançolar likiditesini kaybeder. 3-5 milyar dolarlık bir tahvil miktarı yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Bu da Hazine'nin döviz borcunu 110 milyar dolardan 115 milyar dolara çıkaracaktır. Döviz borcunun artmasının yurtdışı piyasalarda sıkıntı yaratabileceği belirtiliyor. Ancak 5 milyar dolarlık bir artışın tüm dünyaya anlatılabileceğini düşünüyorum.

*Peki bu işlem hangi kurdan olacak?

Fiyata girmek istemiyorum. Ancak şunu da unutmamak gerekli. Biz devalüasyon öncesi Merkez Bankası'ndan gidip döviz satın aldık. Ancak kamu bankalarından sistemin parası dönmediği için işlemler iptal edildi. Tabii ki 680 bin lira gibi bir kur istemiyoruz. Ancak makul bir kurda anlaşma sağlanabilir diye düşünüyorum. Bir kur belirlenir, beğenen alır, beğenmeyen almaz.

DÖVİZDE KARAR ZAMANI
*Rahat bir nefes almaya daha ne kadar var?

Ben krizin yorulduğunu düşünüyorum. Kamuoyu merakla programı bekliyor. Bugün bazı noktaların açıklanacağı belirtildi. Ama detaylı programın açıklanması ve yurtdışından ne kadar kaynağın geleceğinin ortaya çıkmasıyla dengelerin oturacağını düşünüyorum. Dolayısıyla ben bu işin sonuna geldiğimizi düşünüyorum. Güvenin yeniden sağlanacağına inanıyorum. Türkiye bu sıkıntıdan çıkacak. Bu yıl ihracat ve turizm gelirlerindeki artış da bize yardımcı olacak.

Ancak kısa vadede enflasyon ve büyüme gibi makro hedeflere kitlenmek yerine, mali piyasaların ufkunu genişletmek, kamu finansmanı, özelleştirme ve kura yönelik hedefleri ortaya çıkarmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Daha sonra enflasyon ve büyüme hedeflerinin konması gerekir. Merkez Bankası piyasaları işletmeye başladı. Şimdi kurun da bir dengeye oturması lazım.

Merkez Bankası'nın kurun aşırı değerli olup olmadığı konusunda bir karar vermesi ve buna göre hareket etmesi gerekiyor.

Kamu bankalarında devrim
* İlk açıklanan önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kamu bankalarının birleştirilmesi bence çok önemli. Türkiye'de böyle şeylerin daha önce düşünülmesi bile hayaldi. Ziraat Bankası ve Emlakbank'ın birleştirilmesi, üçü için ortak yönetim kurulu oluşturulması, bu yönetim kurulunda profesyonel bankacıların bulunacak olması, bir devrimdir. Ancak atanacak bu kişilerin gerçekten profesyonel ve bağımsız olmaları önemli. Hem yurtiçi, hem yurtdışı piyasalar buna bakacak.

* Kriz sırasında sayısız banka hakkında dedikodu çıkarıldı. Bu konuda Bankalar Birliği ne yapmayı düşünüyor?

Dedikodu çıkarmanın Bankalar Kanunu'nda yeri var. Ağır para cezası ve 2 yıllık hapis öngörülüyor. Türk bankacılık sistemi birbirine düştü ve iyi sınav vermedi. İnanılmaz söylentiler çıkarıldı. Bunların çıkarılması kamuoyunun kafasını karıştırdı. Bankalar Birliği'nde bu konu üzerinde çok konuşuyoruz. Bu durumun değerlendirileceğini ve ciddi önlemler alınacağını düşünüyorum. Her kurumun vazgeçilmez değerleri olması, "rakibi için dedikodu çıkarmamamının da" bu değerler içinde yer alması lazım. Rekabet ortamında yaşamayı bilmek lazım. Ama bunları kriz anında yönetemezsiniz. Bunların şirketin kimliği haline getirmeniz lazım.

*HSBC'nin Yönetim Kurulu Başkanı Şubat krizi sırasında artık Türkiye'den banka almak istemediklerini açıkladı. Sizce yabancılar Türkiye'ye gelecek mi?

Gelecek. Türk bankacılık sektörünün önü çok açık ve potansiyel çok büyük.

Paranın büyük kısmı içeriden
*Kemal Derviş yurtdışı kaynağa ihtiyacımız olduğunu açık bir dille ifade etti. Ne kadar kaynak gelebileceğini düşünüyorsunuz?

20-25 milyar dolar seviyesine çıkacak bir paketten bahsediliyor. Bunun bir kısmının yurtdışından yani Dünya Bankası, IMF, G7'lerden geleceği açık. Ama büyük kısmını da yurtiçi kaynaklardan çıkartacağımız aşikar. Bence yüzde 40'ı yurtdışından gelecek, geri kalan da yurtiçi kaynaklardan sağlanacak. Harcamalar kısılacak, çok fazla stopaj geliri çıkacak, ATV'den dolaylı vergilerden gelecek. Türkiye daha önce bu gibi dönemlerde gelir yaratabileceğini gösterdi.

IMF'nin de hatası var
* IMF'nin bu krizde katkısı var mı?

Katkısı olduğu kesin. Herkeste hata var. IMF'de de, siyasilerde de, bankacılarda da, bürokratlarda da. Bankacılık sektörü IMF'nin daha önceki ziyaretlerinde çok açık oldu. Ama bazı şeyleri belki biz de anlatamadık. Belki şimdi yeniden anlatabilmek için fırsatımız olacak. Ulusal program yapmak tabii ki doğru ancak IMF'nin desteği olmadan, Dünya Bankası'nın desteği olmadan da olmaz.

Dolar fazla yükseldi
* Dövizin geldiği seviyeyi nasıl görüyorsunuz? Artış sürer mi?

Reel kur endeksi 1994 yılından daha düşük seviyede. Yani Türk Lirası aşırı değer kaybetmiş durumda. Kurlarda inanılmaz dalgalanma var. Eğer Ankara da bu konuda hemfikirse, kısa vadede müdahalelerle bunu dengeye getireceklerdir.

* Yani doların örneğin 1.5 milyon lira olması için bir neden görmüyorsunuz...

Şu anda bile seviye yüksek. Hem döviz rezervi hem cari işlemler açığı, hem de faiz dışı denge açısından 1994'le karşılaştırdığımızda çok daha iyi yerdeyiz. Dolayısıyla kurların bu kadar dalgalanmasını yersiz buluyorum. Krizlerde bu tip oynamalar yaşanabiliyor. Bir süre sonra da denge bulunuyor. Programın başladığından beri TL yüzde 10-15 civarında değerlendi. Buna yüzde 11 civarında risk primi koyarsanız, yüzde 20-25'lik değerleme yeterli olacaktır. Şu anda devalüasyon oranı yüzde 45'e ulaştı.

NADİN TAŞCIOĞLU


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır