kapat

06.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kurban Bayramı
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Bayram gibi bayram!

Bayramların tadını çocuklar başka türlü çıkarır. Bu doğru!

Ama sadece çocuklar için değildir bayramlar.

Her bayramda, gıcır ayakkabılarımızı yastığımızın altına koyup uyuduğumuz günleri hatırlatan popüler kültür belki de bayramın gerçek yüzünü ve değerini unutturuyordur! Hiç düşündünüz mü?

İşin gücün gündelik hayata damgasını bir daha kolay kolay kazınamayacak biçimde vurduğu modern hayatta bayramlar aynı zamanda "tatil"dir... Bu da doğru!

Ama sadece işe verilen tatil değildir bayramlar. Hiç düşündünüz mü? Belki de asıl; durup soluk almak, çevreye daha dikkatli biçimde bakmak, sakin kafayla düşünmek için verilmiş "tatil"ler olmalıdır bayramlar!

Gelin, "Ah o eski bayramlar!" teranesini bırakalım.

Eskisi yenisi yok, bayram var!

Bayram eski olsun, yeni olsun; zengini elinden tutup yoksula götürmüyorsa...

Sadece yoksulun zengin kapısı önünde kuyruğa girmesine yol açıyorsa...

Güçlüyü güçsüze, güçsüzü güçlüye çevirmiyorsa...

Zorbaya zorbalığını hatırlatmıyor, hem kendisinin hem de herkesin unutmasına yarıyorsa...

Mazlumun yaralarını sarmıyorsa...

Konuk ev sahibinin, ev sahibi konuğun canını sıkıyorsa...

Dayanışmayı ayrımsız ve ayrıcalıksız kılmıyor da, "Bizim çevre"nin dayanışma ve gösteriş günü haline geliyorsa...

Bayram bayram mıdır?

Eskiden de böyle idiyse, hakkıyla bayram mıydı?

Komşunun vejetaryen olduğunu unutmuşsak ya da buna burun kıvırmışsak kapısına bir kap etle gitmemizin ne alemi var?

Başkalarını şu dört gün için olsun, anlamaya yine yanaşmayacaksak; yapmacık selamlaşmalarımızın neresi bayram?..

Gelişini değil de, hangi tarihe geldiğini önemseyip haftalar öncesinden hesaplar yapıyorsak...

Bayramdan ruhen dinlenmiş değil de, yine "yorulmuş" çıkacaksak...

Bayram ziyaretlerimizde yine öfkelerimiz, içimizdeki düşmanlar, varlığımıza yönelik tehditler üzerine heyecanlı nutuklar atacaksak...

Küçükleri berbat matematik sorularıyla bunaltacak; büyükleri geçmiş hatalarını anımsatan laf kılçıklarıyla huzursuz edeceksek...

Aklımıza hep kuzu, koyun, keçi öyküleri gelecek ama İbrahim'le İsmail'in öyküsünü hiç umursamayacaksak...

Eskisi, yenisi farketmez; bayram bayram değildir.

DİNLERKEN
"Haydi Sofraya!" demenin şiiri Kaç gündür dönüp dönüp okuyorum Ece'nin mutfak düşüncelerini. Gerçekten okurken bile turuncu bir aydınlık yayılıyor etrafa! Ve mis gibi dolma baharı kokuyor ortalık...

Aylık "Kültür Fizik Dergisi" Öküz yeni sayısını kadın yazar, çizer ve şairlere ayırmış. Her satırına takılıp kaldığınız bir dergi olmuş. Müge İplikçi'den Aslı Erdoğan'a; Nurdan Gürbilek'ten Elif şafak'a bütün imzalar kadınların...

Ece Temelkuran da oturmuş; kadınlara, ne kadar "entelektüel", ne kadar "buhran meczubu" olurlarsa olsunlar, mutfaktan da "beslenen" bir kadınlığın hoş ve iyileştirici yanlarını hatırlatmış.

Yazının başlığı "Bir Elimde Benjamin, Bir Elimde Portakal."

Benjamin, modern Alman felsefesinin melankolik temsilcilerinden Walter Benjamin! Portakala gelince, o da reçel olmayı bekliyor...

Kitapla, düşünceyle, varoluş problemleriyle, kadınlığın ve soğan kokusunun müthiş biçimde sarmaş dolaş olduğu bu yazıyı okuyun, derim. "Ölümü ve yaşamın sürekliliğini kabullendiğim için portakal reçeli yaptım dün" diye başlayan yazıyı...

Ben Ece'nin yemekler üzerine birkaç sözünü alıntılayacağım sadece.

*"Kıvamı tutmuş bir pilav mucizedir."

*"Uçuşup dağılmanızı önler, gerçek hayatla bağlantı kurar biber dolması. Nihayetinde bir de eve hoş bir rayiha bırakır dolma baharı. Ev en az bir gün bir gece'anne evi!"

*"Çarşıdan aldım paket, eve geldim yemek hayatların yalan buhranları, 'kuru-sıkı' kadınlar yaratıyor."

*"Ruhun bütün evlerine sızabilir zeytinyağı."

*"Anne yemeklerinden sızan kasaba panayırı ışıkları..."

*"Radika, çipez, tere, roka, kıvırcık, marul yıkamak sizi daha şen bir insan yapar her halükârda. Sanki dirseklerinize kadar dalarsınız aydınlığa."

AYNA
Sevmek belli türden armağanların sürekli değiş tokuşunu gereksinir. Armağanlar bir bakıştan tüm benliğin sunulmasına dek uzanır.

JOHN BERGER

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır