kapat

06.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kurban Bayramı
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Kısır döngü (1)

Madem ki yeni bir programla yeni bir başlangıç yapmaya hazırlanıyoruz, konuşmaya bile korktuğumuz bazı temel sorunlarımızı ortaya getirebilsek bari...

Sayın Kemal Derviş'in çok değerli bir iktisatçı olduğu konusunda herkesin fikir birliği içinde olduğu belli. Ama soru şu: Türkiye'de onun bildiklerini bilen olmadığı için mi ekonomimiz buralara geldi? Şimdiye kadar ekonomiden sorumlu olan bakanlarımız, Avrupa ülkelerinde yüzde 2'lerde seyreden kamu açığının bizde yüzde 14'e varmasının ne anlama geldiğini bir türlü kavrayamadıkları için mi böyle duvara tosladık? 130-140 milyar dolarlık borç stoku erimeden dururken ve bütçenin çoğu borç faizlerine kapatılırken, "usta" para manevralarıyla, Ali'nin külâhını Veli'ye, Veli'nin külâhını Ali'ye giydirerek günü kurtarmaya çalışmanın çıkmaz yol olduğunu şimdiye kadar ekonomiyi yönetenler bilmiyorlar mıydı?

Bırakın bakanları, sanayi ve ticaret odalarını; sıradan gazete okurları bile alınması gereken yapısal önlemleri ezbere sayar hale gelmişken, bu önlemler neden bir türlü alınamıyor? Siyaset sınıfı neden eli kolu bağlı ekonomik çöküşü seyrediyor?

Hepsi mi akılsız? Hepsi mi yiyici?
Hayır... Siyasetçi bilmediğinden değil, seçmen korkusundan yapısal reformları yapamıyor. Çünkü bu reformların her biri, kocaman bir seçmen kesiminin çıkarlarıyla çelişiyor.

Türkiye aylardır ekonomik soygunu tartışıyor sözde ama, hiç kimse kalkıp da üç-beş büyük holdingin, üç-beş banka sahibinin, bir avuç hırsız sanayicinin, kara paracının hortumladığı paranın, milyonlarca "küçük hortumcu"nun soygununun yanında devede kulak kaldığını söyleyemiyor. En sağcısından en solcusuna kadar, parlamentodaki bütün siyasetçiler, ekonomiyi bir avuç para babasının soyup soğana çevirdiği masalına sığınıp durumu idare etmeye çalışıyorlar.

Bütün dikkatler yasa dışı soygunlara çevrilip, ekonomideki soygunun yüzde 80'ini oluşturan büyük yasal soygun gizleniyor. Ne merkez sağı, ne sosyal demokratı, ne İslami duyarlılığa sahip olanı, ne de sol duyarlılığa sahip olanı; yasa dışı soygun köküne kadar temizlense bile, o büyük yasal soygun sürdüğü müddetçe ekonominin asla düze çıkamayacağını dile getiriyor.

Mesela parlamentodaki hiçbir siyasetçi kolay kolay Ziraat Bankası'nın "görev zararları" denen zararının milyonlarca köylüye yıllardır sudan ucuz kredi dağıtmaktan kaynaklandığını dili varıp da söyleyemiyor. Taban fiyat uygulamasından vazgeçemiyor, tarım kesiminin neredeyse tümüyle vergi dışı kalmasına yol açan düzenlemeye dokunamıyor. Çünkü o zaman, tarım kesimindeki 25 milyon köylüden oy alamayacağından korkuyor.

Halk Bankası'nın birkaç düzine kişi tarafından soyulmadığını, 1993'den beri biriken 6 katrilyonluk görev zararının yüz binlerce esnafa yüzde 45'le dağıtılan krediden kaynaklandığını geçiştirmeye çalışıyor. Çünkü ucuz kredi beklentisi içindeki milyonlarca esnafı karşısına almak istemiyor.

2 milyon 750 bin memurun neredeyse 1 milyon 750 bininin fazla olduğunu söylemek ne kelime, hâlâ yeni memur alıyor, zaten hiç çalışmayan memurlara bir de fazla mesai yazıp fazladan para ödüyor. Çünkü 2 milyon 750 bin memurun aileleriyle birlikte sayarsak 12-13 milyonluk bir kitle ettiğini ve yarın seçimde onlardan oy istemek zorunda olduğunu biliyor. KİT kamburundan kurtulmak zorunda olduğunu bildiği halde, işçi çıkarma korkusundan özelleştirme bile yapamıyor. Düşünebiliyor musunuz, POAŞ'ı özelleştiriyor ama, özelleşme yüzünden işçi atılırsa, atılanları tekrar devlete almak üzere söz veriyor. Çünkü yüz binlerce kamu işçisinin oyunu kaybetmekten korkuyor.

Kısacası, yasal "soygun"ları önlemenin siyasi bedeli o kadar ağır ki, politikacı sınıfı bunu yapmak yerine yağmaya göz yummayı ve açığı kapatmak için borçlanmayı tercih ediyor. Yani, bugün kendi siyasi geleceğini kurtarmak için, gelecek kuşakların refahından çalıyor.

***

Denilebilir ki, bütün bu kesimleri alt alta koyup topladığınız zaman, nüfusun büyük çoğunluğu çıkar karşınıza. Siz siyasetçiden milyonlarca köylüyü, memuru, esnafı karşısına almasını nasıl bekleyebilirsiniz? Siyasetçiyi, oy beklediği kitlelerin taleplerine uygun davranıyor diye nasıl eleştirebilirsiniz? Demokratik temsil zaten bu değil midir? İşte burada, gerçekten de kısır bir döngüyle karşı karşıya kalıyoruz. Evet, geniş kitleler bu koruma politikalarının devamını istiyor. Politikacı da doğal olarak onların bu taleplerine uygun davranıyor. Ama bu politikalar ekonomiyi batırıyor ve geniş kitleleri daha fazla yoksulluğa mahkum ediyor. İşin ironik yanı şu ki, yoksullaşan kitleler bunun sorumlusu olarak Ğaslında kendilerine yaranma derdinden doğru olanı yapamayan- yine o politikacıları görüyor. Sonuçta çözüm getiremeyen politikacı itibar kaybediyor ve kitleler siyasetçilerden umutlarını kesip siyaset dışı çözüm arayışlarına, bazen demokrasinin askıya alındığı ara rejimlere, bazen mucizevi tek adamlara, bazen de teknokratlar iktidarına yöneliyor.

Kısır döngü, bu siyaset dışı çözüm arayışlarının hüsranla sonuçlanması ve umutların yeniden siyasete yönelmesiyle sürüyor. Ne var ki bu arada siyaset, aldığı yaradan dolayı daha da zayıflamış oluyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır