kapat

26.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Haşmet Babaoğlu(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Gençler krize direniyor

Cumartesi gecesi ne kadar kalabalıktı Beyoğlu! Sanki bütün İstanbul akıp oraya toplanmıştı... Gençler evlerinden fırladıkları gibi, arkadaşlarıyla buluşup kendilerini oraya atmışlardı besbelli.

Oysa İstanbul'un alışveriş merkezleri neredeyse boştu aynı saatlerde...

Bu mekânların parlak, ışıltılı koridorlarına tedirginliğin karanlık atmosferi çökmüştü. Birkaç kişi vitrinlere göz atmadan sinema gişelerine doğru hızlı adımlarla ilerliyordu sadece!..

Ben İstiklâl'de yürüdüm.

Kimsenin kendini aldatmasını istemem. Kimilerinin "Ooo! İyi iyi!" diyerek bu neşeli kalabalığa bakıp, göbeklerini sıvazlayarak tatlı hayaller kurmasını da istemem!

Ama o gece, İstiklâl Caddesi ve çevresindeki cafe'lerde, lokantalarda, dans kulüplerinde, ışıklı tost büfelerinde gençlerin nasıl "direndiğinin" tanığıyım.

İktisatçıların hiç anlamayacağı, siyasetçilerin nicedir aklının ermediği, "devletlu"ların kavramakta çok uzak kaldığı bir "direniş hareketi" bu, bana kalırsa...

Krize, gülme krizleriyle yanıt veren, ele avuca sığmaz bir çocuksuluk vardı herkeste.

Ve hafif "deliyürek" haller!

Yanlış anlamayın; hiç aldatmadım kendimi... Kalabalığa dikkatle baktım! Birkaç hafta önce işsiz kalmış ve önümüzdeki birkaç gün içinde işsiz kalacak tanıdıklarım çoğunluktaydı...

Mutsuzdular elbette!

Ve öfkeliydiler! Öfkelerini "ali kıran baş kesen" iktisatçılara yem yaptırmayacak; patronlarına gözyaşı döktürmeyecek kadar dikti başları...

Ve neşeliydiler; neşelerini kriz operasyonlarına kurban etmeye hiç niyetleri yoktu!

Caddenin kıyısına çökmüş, gülüp eğlenen kızlı erkekli bir gruba baktım. Belli ki, Beyoğlu müdavimlerinden değillerdi. Uzak semtlerin çocuklarıydılar. Ellerinde cep telefonları, tuşlarla oynuyorlardı. Sanki Ankara'ya mesaj çekiyorlardı; "Sizinkileri bilmeyiz ama biz yıkılmadık, ayaktayız!"

***

Sonra, şehrin başka bir mahallesindeki nargile kahvesinde Beyoğlu'ndakinden bambaşka bir kültürün gençlerine rastladım. Sakin bir neşe ve derin bir sohbet içindeydiler...

Malum krizden değil, güzel bir inat ve zarif bir ısrarla hâlâ insan varlığının dünyadaki halinin yarattığı krizlerden söz ediyorlardı!

Baktım: Güncel olanın baskısına karşı yüreklerinde yaktıkları direniş ateşi yüzlerini aydınlatıyordu.

Biliyorum; hepimizi vuran krizin etkileri kolay geçmeyecek.

Ama bir kez daha anladım ki, asıl olan "hayat sevinci"nin ekonomisi...

Anladım ki; hiç değilse bu duygunun üzerine titremek; gençlerin gün geçtikçe ufalanan "hayat sevinçlerini" vurmamak gerekiyor. Bu yüzden şimdi kimse "durun bakalım şu krizden çıkalım da, gerisini sonra düşünürüz!" diyemez. Şimdi paranın değeri kadar, demokrasinin değerinin de yeniden değerlendirilmesi zamanı... Şimdi adalete, hukuka, insan haklarına ve özgürlüğe her zamankinden çok ihtiyacımız var.

Scala haklı mı?

Scala'nın derbiden sonraki açıklaması ilginçti: "On kişi kalınca maçta dengeyi kaybettik. Adam markajı ve bire bir pozisyonlarda hiç kimse futbolcularım için 'çalışmadı, mücadele etmedi' diyemez."

Doğru mu bu?

Galiba modern futbolda "çalışmak, mücadele etmek" kavramlarının sahip olduğu yeri gözden geçirmek iyi olacak.

Artık çalışmak, oradan oraya koşuşturmak anlamına gelmiyor; bu doğru. Çalışmak, verilen taktiği aksatmadan uygulamaya çalışmak demek...

Bu bakımdan Scala haklı...

Çünkü siyah beyazlı futbolcular karakterlerine hiç uymayan bir taktiği sonuna kadar uygulamak için çok zorladılar kendilerini.

Fakaaat!.

Şöyle bir düşünün; hızlı oynadığında ağır rakiplerini maçların hiç değilse 20 dakikasında perişan edebilen bir takımın oyuncularının büyük bölümü kendi sahasına kapanıp adam adama markaj yapmakla görevlendirilmiş. Gol için tek forvete, Ahmet Dursun'a bel bağlanmış...

Üstelik kime karşı? Ligin en çok gol atan takımına karşı! Bütün savunma önlemlerinize karşın kalenizde gol görme ihtimalini yüksek tutan bir rakibe karşı...

Eh, ne yalan söylemeli; bu kadar ürkek, bu kadar çekingen, bu kadar hesapçı bir taktiği hayata geçirmek başlı başına emek işidir! Yani olmayacak duaya amin demek bile insana ter döktürür ya, öyle!

Sonuç ne?

Şu... Tek başına çalışmak, didinmek modern futbolda özel bir değere sahip değildir.

İyi bir taktiğiniz, doğru bir oyun planınız olacak, onun için çalışacaksınız!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır