kapat

26.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

Şukru Kizilot(skizilot@sabah.com.tr )


Faizleri tetikleyen olay

Yaklaşık bir haftadır, inanılmaz bir faiz şoku yaşıyoruz. Faiz oranları sürekli düşme eğilimindeyken, oranlarda ortaya çıkan şok patlama, herşeyi ve herkesi alt üst etti... Şimdi şaşkın vaziyette, soruna çözüm arıyoruz. Çözümü bulmak ve benzeri şoku bir daha yaşamamak için, faizi tetiklettiren olayın ne olduğuna bakıp, o noktada önlemler almak zorundayız.

Performans kriteri
Faiz oranlarındaki şok artış, Merkez Bankası'nın, IMF'nin öngördüğü "performans kriterini tutturma" politikası ile yakından ilgili. Çok kişinin de bildiği gibi, IMF ile yapılan anlaşma, Merkez Bankası'nın piyasaya likit vermesine bazı sınırlamalar da getiren bir anlaşma. Örneğin; IMF tarafından, 31 Ocak 2001 tarihine kadar, piyasaya en fazla 900 trilyon lira likit kaynak verilmesi öngörülmüş, Merkez Bankası'da bunu 600 trilyon lira olarak kullanmış. Şubat ayı içinde, piyasaya verilecek likit tutarı ise, sıfır olarak belirlenmiş.

Merkez Bankası'da, bu performans kriterini tutturabilme çabası içinde, zor durumlarda dahi piyasaya likit kaynak vermedi. Böyle olunca da, örneğin kamu bankaları ihtiyaçlarını karşılayabilmek için piyasadaki faizi tetiklemek durumunda kaldılar. Sadece Halk Bankası'nın 6 katrilyon lirayı bulan likit açığı var... Düşünebiliyor musunuz, kamu bankalarının likit kaynağa ihtiyaçları var, Merkez Bankası bu ihtayacı karşılamıyor yani piyasayı boğuyor. Geriye yapacak tek şey kalıyor, ihtiyacı piyasadan karşılamak. Katrilyonluk tutarlar için piyasaya başvurunca da, faizler başlıyor tırmanmaya. Kamu bankasının, başka alternatifi yok, süre de kısıtlı ne yapacak üçüne beşine bakmadan, faiz ne olursa olsun likit kaynak bulacak. Parası olup borç verenlerce, bu ihtiyaç farkedilince de, faizler inanılmaz bir hızla tırmandı. Likit de kalan yani nakit parası olan özel bankalar da, borç vermek suretiyle yüzde 7.500'e kadar ulaşabilen bir faiz elde ederek, inanılmaz kazançlar sağladılar. Bu noktada, yüksek faizle borçlanmak zorunda kalan Kamu bankaları da, piyasadaki faizi tetiklemiş oldular. İşte, olayın özeti bu. Yoksa, Anayasa kitabı fırlatıldı diye bu kriz çıkmadı.

Siyasi kriz olmasa da, son ekonomik kriz yaşanacaktı. Ancak siyasi kriz, olayın boyutlarını biraz daha büyüttü.

Ne yapılabilir?
Yapılacak olan belli. IMF ile yapılacak yeni anlaşmada, bu tür sınırlamalara yer verilmemesi, yıllık bir ortalamanın tutturulması baz alınarak, kritik dönemlerde, Merkez Bankasına piyasaya fonlama yapabilme olanağı sağlanmalı. Merkez Bankası, döviz kurunu ilan edip, örneğin üç ay boyunca ilan ettiği tutar üzerinden döviz almayı da satmayı da taahhüt etmeli, böylelikle piyasaya da güven verilmiş olmalı.

Aksi halde, piyasanın ve ekonominin kilitlendiği noktada, rezervin 100 olsa ya da 200 olsa ne olur... Bu arada, bankalar ödeme yapmadığı için, bugünkü KDV, ay sonundaki sigorta primi ödemeleri de riske girmiş durumda. Bu konunun da, "mücbir sebep" çerçevesinde değerlendirilmesinde yarar var.

Kamu bankaları, öteden beri ekonomide ciddi bir sorun. Kamu bankalarını da acilen masanın üzerine yatırıp, ameliyata almayı da ihmal etmemek gerekiyor. Örneğin ilk etapta; Ziraat, Emlak ve Halk Bankası'nın fon yönetimleri aynı çatıda birleştirilebilir.

Son kriz, bankacılık sistemini güçlendirmeden ve reel sektöre yönelik politikalar olmadan, enflasyonla mücadeleye girmenin ne kadar riskli olduğunu da bir kez daha ortaya koymuştur...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır