kapat

24.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yeniyetme Hilmi hoca ve dostları
Hilmi Yavuz, "Ceviz Sandıktaki Anılar" kitabında ilk gençliğine ait anılarını kağıda döktü. Meğer lise arkadaşlarından Hasan Pulur'un gazeteci, Hikmet Sami Türk'ün de siyasetçi olacağı o günlerden belliymiş

Yazıları ve eleştirileri ile sık sık polemikler yaratan Hilmi Yavuz, anılarını kaleme aldı. Yavuz'un 1950-60 yıllarını yani yeniyetmeliğini kapsayan "Ceviz Sandıktaki Anılar"ın birinci cildi piyasada. Şair, bu kitabında ilk gençlik dönemine ve arkadaşlarına 'ne şirin çocuklarmışız' gözüyle bakıyor ve yaptıklarını önemsemek yerine sevgiyle anmayı tercih ediyor.

Ceviz sandığın kapağını kaldırıp içindekileri karıştırınca gözümüz Kabataş Erkek Lisesi'nin sıralarında oturan Hikmet Sami Türk ve Hasan Pulur'a takılıyor, sınıf arkadaşlarıymış. O yıllarda Hasan Pulur (Milliyet gazetesi köşe yazarı) incecik, gözlüklü, futbol ve edebiyat meraklısı bir çocukmuş. Günümüzün Adalalet Bakanı Hikmet Sami ise çok ciddi ve çalışkan bir gençmiş. Hatta lisede tedavüle giren esprilere yabancı kalacak kadar ciddiymiş. Bir gün "İleride Türkiye'yi kim yönetir?" diye düşünmüşler ve cevap olarak da bir kabine kurmuşlar. Bu kabineye göre cumhurbaşkanı Hikmet Sami Türk oluyormuş. "Ona cumhurbaşkanlığını verdik, o da kabul etti. Başbakanlığı ise birkaç yıl önce yitirdiğimiz yakın bir arkadaşımız olan avukat Şahin Yamaner'e vermiştik. Basın Yayın ve Turizm Bakanı olarak da Hasan Pulur'u tayin etmiştik. Bana hangi bakanlık verildi bilemiyorum ama Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın olmadığı kesin!"

DRAM TİYATROSU
Her edebiyat etkinliğine, kişiliğine yer verdiği kitabında Hilmi Yavuz'un özel hayatını ise pek göremiyoruz. 'Efendim aşklarınız meşkleriniz kitaba girecek mi?' "Evet, tabii" diyor, "ama hayatıma giren bazı kadınlar var ki onlardan bahsetmeyeceğim çünkü halen hayattalar ve onları bu anılarla bir tartışmanın, içine çekmek istemem. Zaten güzel şeyler yaşadık ve hepsi geçmişte kaldı." Hilmi Yavuz, anıları onar yılı kapsayan dört cilt olarak yazılmayı ve basılmayı bekliyor. En kalın cildin de 70-80 arası olacağını söylüyor, "Hayatımın en yoğun olduğu dönem buydu. Askerlik, evlenip boşanma, tekrar evlenme. Bir sürü işte çalışma ve bol polemik.

Sanırım kendimi en çok ortaya koyacağım bölüm bu olacak." 'a' dergisi etrafında toplanan Ferit Edgü, Demir Özlü, Erdal Öz, Ergin Ertem 1956 Ocak ayında Attila İlhan'ın tavsiyeleri ve yönlendirmeleriyle Dram Tiyatrosu'nda Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu, Nurullah Ataç'ı, Behçet Kemal Çağlar'ı yuhlarlar. Bu olay tarihe 'Dram Tiyatrosu' olarak geçer. Amaçları edebiyat iktidarlarına başkaldırmak ve 'putları yıkmaktır.' Bu protesto Orhan Hançerlioğlu'nun polisi aramasıyla sona erer, Demirtaş Ceyhun ve Hasan Pulur yakalanırlar. Hilmi Yavuz ve diğerleri ise kaçmayı başarır.

Her gün baklava yenmez ki
Hilmi Yavuz, son günlerde sıkça eleştirdiği Attila İlhan'ın 'Dram Tiyatrosu' olayındaki provakatörlüğünü şöyle anlatıyor: "Hasan Pulur bu olayda Attila İlhan'ın örgütleyici rolünün olmadığını yazdı. Ama o, (Attila İlhan) bunu kör gözüm parmağına şeklinde yapacak kadar saf değildir. Gayet usturuplu yaptı. Öyle imalar ve işaretlerle kotardı ki, bu yüzden sorumluluğu yok denemez."

Hilmi Yavuz, o günlerde ise Attila İlhan'ı bir merkez olarak görürmüş: "1953'lerden itibaren edebiyatın ünlü isimlerine ilişkin tek tek eleştiri kampanyasına girişmişti. Yazılarının isimleri de çok çarpıcıydı; 'Oktay Akbal ya da eksik firari' gibi. Veya Haldun Taner'in 'Şişhane'de Yağmur Yağıyordu' kitabı için yazdığı 'Yağmurun altında yeni bir şey yok' gibi. Oysa o zamana kadar edebiyatta herkes birbirini desteklerdi. Salah Birsel Oktay Akbal'ı, Oktay Akbal Necatigil'i. Herkes iktidar içindeki konumunu koruma yolundaydı. İlk kez biri çıkıp ciddi eleştiride bulunuyordu ve bunların arka planında da sol söylem vardı. Biz de o zamanlar solcu olduğumuz için Attila İlhan bir anda merkezimiz oldu." "Peki bugün nasıl görüyorsunuz Attila İlhan'ı, geçenlerde artık kötü şair demişsiniz" sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: "Uzun yıllar kendine özgü şiirini yazdı ama artık tekrarlıyor. Oysa ustalık denilen şeye ulaşınca onu yakacaksın, tıpkı karaya çıkan denizcinin gemileri yakması gibi. Aynı şeyi Dağlarca için de söyleyebilirim. Ama her gün de baklava yenmez ki be birader. Adam aynı baklavayı temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyor. Bugün yazdığı 50 yıl öncenin aynısıysa ben onu niye okuyayım!"

Büyük taarruz sabahı traş
Hilmi Yavuz gazetecilik yaptığı yıllarda İsmet İnönü'yü de takip etmiş: "1959'da İsmet İnönü'nün Uşak gezisinde Paşa'nın başına taş atıldığında orada, yanı başındaydım. Ertesi gün Manisa üzerinden İzmir'e gidildiğinde DP'lilerin CHP'yi destekleyen Demokrat İzmir gazetesi binasına saldırıldığını duymuştuk. Sürekli karanlık haberler alınıyordu. DP'liler İstanbul'a gelince İsmet Paşa'yı Topkapı'da kıstıracaklar ve canına kastedeceklerdi. O telaş içinde,oradan oraya koştururken İstanbul uçağını bekleyen Paşa, eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı ve eliyle yanağımı sıvazladı ve 'Bu ne sakal! Niçin traş olmadın' dedi, sertçe. Ben de 'Günlerdir yaşananlardan sonra traş olmaya vakit bulamadım' dedim. Bana güldü ve 'Ben Büyük Taaruz sabahı traş olmuş-tum' dedi. 'Yer yarılsa da içine girsem' demiştim, içimden.'

BUKET AŞÇI


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır