kapat

18.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Dikey ve yatay lezzetler
İlahi döngülere karşı gelinerek fahişeleştirilen bir yemek, şehvet tatmininden öteye geçemese de her nasılsa günümüze uyuyor

Hiç lazım olmayacak gibi gelse de şöylece karaladığınız bir telefon numarası bir gün mutlaka lazım olur... Felsefe profesörü Rosita Rotondo ile bundan beş yıla yakın bir zaman önce çok ilginç bir şekilde tanışmıştık. Düşünün, aynı istikamete bakarak tek başlarına yemek yiyen iki kadın; Roma'da dünyanın en eski gettosunun bulunduğu Trastevere'deki Paris lokantasında... Gambero Rosso dergisindeki gayet iştah açıcı bir yazı üzerine Barselona İstanbul arası, Roma'da geçirmek zorunda kalacağım birkaç saati buradaki yemeklerle değerlendirmeye karar vermiştim. Yazı da buranın sahibesi ve şefi, İlona Cappelenti için Hyde Park'daki "fritto" demonstrasyonu için Toskana'dan tenekelerle zeytinyağı taşıyacak kadar, bir kızartma usulü enginarla, rayihalı "puntarelle" salatası, adaçaylı ravioliden sonra "dedemin..." gibi pornografik bir adı olan buranın ünlü "la palla del nonno"nun son lokmalarında Rosita ile ufak ufak sohbet etmeye başladık. Bu emekli profesör, bir numara dediği Paris'te ara sıra kendine böyle bir ziyafet çekermiş... Trastevere Meydanı'nda St.Maria kilisesine bakarak, ılık nisan güneşinde ısınarak yudumladığımız espressolarla sohbete devam ettik. Rosita'nın, bir ermiş edası ile "Yemek metafiziktir!" sözlerini ise hiç unutmadım.

Ne yazık ki günümüzde yemeğe, Rozita'nın bakış açısından çok daha farklı bakılıyor. Yiyeceklerin nasıl varoldukları veya diğer yiyeceklerle bir araya getirildiklerindeki değişimleri kimseyi ilgilendirmiyor... Bir kaşık unun, yağ ve şeker veya maya ve yumurta ile karıldığında birbirinden farklı metamorfozundaki giz, kimsenin umurunda değil. Tatlı kabağının, mandalinin rayihası ile buluşmasının zaten mevsimsel olarak kurgulanmış olduğunun ise az kişi farkında. İlahi döngülere, doğal olana karşı gelinerek fahişeleştirilen bir yemek, bir anlık şehvet tatmininden öteye geçmese de günümüzün insan yapısına her nasılsa uyuyor... Ve bu maddesel yaklaşımla birbirine hiçbir katkısı olmayacak bir sürü malzeme bir araya getiriliyor. Amaç lezzet değil sansasyon. Neron döneminin zevksizliğini yansıtan, Trimalchio'nun ziyafetindeki gibi salt bir temaşa olan bu üslubun gastronomik bir terminolojisi bile var. Amerika'da buna "Tall food" deniyor. Şef Alfred Portale bu yüksek apartmanlar benzeri yemekler için kitap bile yazmış. Tall food'u da en iyi bu zenci şef pişiriyormuş deniyor. Eğer iyisi varsa tabii.

Tabaktaki ufki pozisyonlarına rağmen, leziz yemeklerin sunulduğu Ristorante Paris'te günümü gün eden felsefe profesörü Rosita'yı, bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde aradım. Lokantaya gitmek isteyen olabilir düşüncesi ile son halini sormak istiyordum. Telefona kendisi çıktı ve beni tanıdı. Hatta "Radyo için program da yapmıştık" dedi.Paris lokantası o günden bu yana ününe ün katmış. Burada lokantalar kolay kolay açılıp kapanmaz dedi. Ancak, eskisine göre çok daha pahalı olduğundan kendi bütçesi buraya gitmeye elvermiyormuş.

Daha pahalı olması burayı daha da ünlendirdi diyor, bir kahkaha savurarak.. Bir gün ona sürpriz yapıp kendisini Paris lokantasına davet etmeyi tasarlıyorum...


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır