kapat

18.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Çınarın altı aydınlanırsa...
Nazım "Beni Anadolu'da bir çınarın altına gömün" diye vasiyet etti ama, kastettiği bu değildi. Türkali "Demokrasi olmadıkça Nazım'ı vatandaşlığa alsan ne olacak?" diye soruyor, Livaneli de "Tartışılan şey vasiyet değil ki" diyor

BÖYLE VATANDAŞLIK İSTEMİYORUZ
Son haftalarda bir tartışma var ki, işin içinden çıkamıyoruz. Çünkü konunun kendisinden başka her şey, en düzeysiz şekilde konuşuluyor: Nazım Hikmet ve iade-i itibarı. Kimileri onun 'mükemmel komünistliğinden', kimileri de 'vatan hainliğinden' söz açıyor. Ama biz, bu büyük şairin neden hapse girdiğini dahi bilmiyoruz... Konuyu "Güven" ile TKP tarihini romana dönüştüren Vedat Türkali ve gazetemiz yazarı, müzisyen, sinemacı Zülfü Livaneli'ye danıştık.

Nazım Hikmet'in tekrar vatandaşlığa kabul edilmesi hususunda yoğun tartışmalar oluyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Vedat Türkali: Vatandaşlık kolay kolay alınamaz, devletin ayıbı bu. Nazım bu cezayı gerektirecek bir şey de yapmadı. Ona yaşama hakkı tanınmamış, kırk küsur yaşından sonra askere çağrılmıştı. Çare bulamadığından kaçtı. Şu an yaratılan hava ise çok komik. Hele bazıları "Devlet Nazım'ı bağışlıyor" diyor. Kim kimi bağışlıyor! Bildiği yolda ilermiş bir şair. Bir şiirinde 'Sevdalınız komünisttir' der. Bunu söylemek o zaman suçtu, bugün de kolay söylenmiyor. Geçenlerde bir komünist parti kurulmuş ve tüzüğünde yasadışı hiçbir şey bulunmamış. Ama "Adını değiştirin yoksa kapatırız" denmiş. Bu kelime fobisine dayalı devlet terörüdür aslında. Böyle paranoyak bir ortamda insanları suçlamak da, bağışlamak da çok komik. Türkiye'mizin çetelerle, ulusal varlığın haraç-mezat satışlarla çalkalandığı Bahçeli-Ecevit-Yılmaz şeytan üçgeninden çıkacak karar, ülkemize de Nazım'a da bir şey kazandırmaz, yönetenlerin ayıbının üzerine çul bile sermez. MHP'nin Gül'ü ile solcu bir yazar Moskova'ya gidip işi inceleyeceklermiş. Neyi inceleyecekler, anlayamadım! Mezarını da getirmesinler, bu bağnaz ortamda ülkeyi küçültücü olaylar olabilir.

Zülfü Livaneli: Çok gereksiz, hatta ayıp bir tartışma. Söylenenleri okuduğumda utanıyor ve parçası olmak istemiyorum. Bunlarla Nazım'a bir şey olmuyor ama kendimizi küçültüyoruz. Mesela Fransız Kabinesi oturacak, "Aragon hain miydi, değil miydi" diye tartışacak ya da Tony Blair başkanlığında İngiliz kabinesi "Eliot vatansever miydi, değil miydi?" diyecek. Olacak şey değil! Bu tartışmalar olgunlaşmamış bir ülkenin görüntüsü. Şairleri ile dövüşen bir ülke olmak bizi küçültüyor. Bırakın 60'larda ölmüş Nazım'ı, 16. yüzyılda ölmüş Pir Sultan Abdal'la da hâlâ dövüşülüyor. Mehmet Akif de ülkeyi terk etmişti; onun böyle bir sorunu olsaydı, o da ayıbımız olurdu. 1986'da Gorbaçov'u ziyaretimde Saharov'un hapiste olmasını eleştirmiştim. Aynı şey Castro'nun tutukladığı şair için de geçerli. Almanya ikiye ayrıldığında Brecht, Doğu Almanya'yı seçti ama Batı Almanya onu kitaplarından çıkarmadı. Sonra Türkçe'nin en büyük şairine yurttaşlık verilir mi? Yunus Emre'nin, Karacaoğlan'ın yurttaşlığı neydi?

Her yıl Nazım Hikmet'in vatandaşlığını tartışır hale geldik. Bu tartışmalarla vicdanımızı rahatlatmaya çalışıyor olabilir miyiz?

VT: Önce "Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız" diyenlerin kafaları değişmeli. Komünist olmak suç mu? Suçsa demokrasi yok demektir. Birçok ülkede kömünist parti var, onlar komünist mi? Önce Nazım'ın bağlandığı ideolojiyi kabul etmeliyiz. Olmazsa olmaz koşulu bu demokrasinin. Demokrasi olmadıkça Nazım'ı vatandaşlığa alsan ne olacak, almasan ne olacak? Behice Hanım'a (Boran) aynı şeyi yaptılar; kadının malına el koydular. Bir tek evi vardı, 12 Eylül döneminde elinden aldılar. Yapılmayan ne kaldı bu ülkede?

ZL: Nazım'ın değil ama Türkiye'nin itibara ihtiyacı var. AB, Fransa nezdinde itibar arıyoruz. Ekonomimizi IMF'ye bağlamışız. Bunlar varken "Nazım'ı vatandaşlığa alırsak vatanseverliğimiz elden gider" deniyor. Bizi bu hale şairler, yazarlar mı getirdi? Sabahattin Ali'yi öldürdüler, Nazım'ı hapislerde çürüttüler. Nazım şiir yazdığı için mi ekonomimiz geri kaldı?

NEDEN HAPSE GİRDİ
Biraz tarihin sayfalarına geri dönelim. Nazım Hikmet neden hapse girdi? Çünkü Harp Okulu öğrencilerinin şiirini okuduğu için yıllarca hapse mahkum edilmesi biraz tuhaf...

VT: Nazım'ın orduyu ve donanmayı isyana teşvik ettiği iddia edildi. İnsan kalitesi sorunu var önce. Jean Paul Sartre, gençleri isyana teşvik ettiği için yakalanır ve De Gaulle, "Sartre'ı tutuklatan adam olarak tarihe geçmem. Sartre Fransa'dır" der. O da bir askerdi. O sıralar, komünitern TKP'ye; Kemalist Türkiye'yi anti-faşist, emekten yana, SSCB ile dost bir ülke olarak tutun demiştir. TKP'nin görevi budur. Bu ortamda komünist darbe yapmak, orduyu ayaklandırmak mümkün olamaz. Bir provokasyondu. O sıralar Türkiye'nin Almanya ile ilişkileri -özellikle ekonomik- çok gelişmişti. Genelkurmay'da Alman bir Albay vardı ve Nazım'ın mahkemesinin arkasında da onun tavsiyeleri yer alıyordu. Akıl hocası da Naziler'di. Hatta Dr. Hikmet (Kıvılcımlı) ve Nazım önce de tutuklanmış ve güya bir rapora dayanarak serbest bırakılmıştı. Çünkü CHP ikircikli bir durumdaydı. Sağ fikirlilerin başında Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak vardı. O sol fikirlilere "Bir kanun çıkarıp Nazım'ı hapisten alacaksınız ama size ölüsünü verecekler" demiş. O kadar kararlıydı.

YELDEĞİRMENLERİYLE ÇARPIŞIYORLAR
Bir tarafta De Gaulle, diğer tarafta Fevzi Çakmak! O yılların ortamına dönersek her şeyin olabileceği bir atmosfer vardı. Dr. Hikmet tutuklanmasını şöyle anlatırdı: "Bir gün kitapçı dükkanına biri geldi ve emperyalist kitabı sordu. Sonradan bu kişinin saatçi çırağı olan Kerim Korcam olduğunu öğrendim. Çocuğa şöyle bir baktım, bu bana 15 seneye mal oldu." Bu olay kayıtlara da böyle geçmiş. Nazım'a dönersek, Harp Okulu öğrencileri şiirlerini okurmuş. Ama Nazım'ın bunlarla bir ilgisi yok. Olamaz da çünkü TKP o zaman gizli çalışmayı yasaklamıştı. Ömer Deniz (Harp Okulu öğrencisi) ziyaretine iki kez gider ve Nazım ona, "Git iyi bir subay ol, vatana yararın dokunsun" der. İşkillenir de, birinci şubeye telefon açıp "İnsanları niye asker kılığına sokup gönderiyorsunuz" der. Onlar da "A, öyle mi" der ve soruşturma açar.

ZL: 1960'ların sonuydu. Ankara Atatürk Bulvarı'nda tuhaf bir adam vardı. Meğer bu adam, Harp Okulu olayları sırasında kitap satarmış ama her türlü. Onu da içeri almışlar. Korkudan ölüyormuş, idam edecekler diye. Duruşmada yargıç ifadesini aldıktan sonra katibeye dönüp "Yaz kızım, satırbaşı" deyince bayılmış ve eski haline dönememiş. Böylesi traji-komik olayların yaşandığı bir dönemde yargılandı Nazım. Nazım Hikmet komünistti ve buna da hakkı vardı. Ama onu sadece politik kimliği ile açıklamamalıyız. O bir şairdi, tıpkı Andre Gide ve Aragon gibi. Onlar da komünistti ama De Gaulle karşı fikirde olsa da onları hapse attırmadı. Hele hele bugün bunu ideolojik olarak ele alamayız. Çünkü Doğu Bloku yıkılmış, SSCB çökmüş... Birileri hâlâ yeldeğirmenleriyle çarpışıp duruyor. Dünyada komünizm tartışması bitti ama bizim "anti-komünizm" eğitimiyle büyümüş siyasetçilerimizin buna ihtiyacı var. Çünkü başka şey öğrenmemişler. Bir ip çekme yarışmasında, karşı taraf birden ipi bırakmış gibiler. Bu yüzden de komünizmi yaşatmaya ve ona karşı mücadele vermeye çalışıyorlar. Nazım'ın bu insanlardan en büyük farkı; ideoloji değil, düzey farkıydı.

NAZIM'I CELAL BAYAR KURTARDI
Nazım Hikmet'in hapisteki durumu nasıldı. Bildiğim kadarıyla işkence görmedi... Devletin tavrı biraz tuhaf değil mi, hem tutukluyor hem de diğerlerine yaptığını yapmıyor?

VT: Hapiste olması bile işkenceydi. Ama fiziki baskı gördüğünü duymadık. Dayısı da iktidardaki partinin üst düzey isimlerinden Ali Fuat Paşa'ydı. Zaten işkence, gizli bir örgütü ortaya çıkarmak için yapılır. '29 tevkifatında Dr. Hikmet'in kaburgası kırılmıştır. Nazım'ın iddia edilen suçla bağlantısı olmadığından işkenceye gerek duyulmamış demek ki. Bir iddiaya göre de, gerçekten öldürülmeleri istenmiş. Kemal Tahir'in Celal Bayar'a anlaşılmayacak bir saygısı vardı. Derler ki, Celal Bayar (o sırada başbakan) Genelkurmay ve Mareşal gerçekten bunların ölüm kararına varınca Atatürk'e gitmiş, "Bu işin tadı kaçtı, iş ölüme vardı" demiştir. Yani onun baskısıyla hayatları kurtulmuştur. Ne dereceye kadar doğru bilemem.

ZL: Kozmosu tasarlayacak kadar düşgücü gelişmiş bir şairi hapse atmak yeterince işkence. Başına gelebileceklerin korkusuyla yaşamak da yüreğini çatlattı, erken ölümüne neden oldu.

Bugünlerde iki mezar tartışması yaşadık. Biri Nazım'ın diğeri de Nakşibendi şeyhi Coşan'ın... Bunlar nasıl denk geldi? Türk solu biraz sağcı mı?

ZL: Nazım'ın mezarının Türkiye'ye gelmesini istemiyorum. Moskova'da anma toplantıları düzenliyoruz ve mezarını buraya getiremeyeceğimize karar verdiğimiz için oraya bir çınar götürdük. Hepsi de sembolik. Zaten anısı şiirlerinde yaşıyor. Mezarının gelmesine karşıyım.

VT: "Vasiyet" şiirinde Anadolu'da bir çınarın altına gömülmek ister. Ama orada tasvir ettiği aydınlık, ferah bir Türkiye'dir. Türkiye hiç öyle değil. O ortama kavuşursak eğer, mezarını halk alır, getirir.

BUKET AŞÇI buket_asci@hotmail.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır