kapat

19.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Aferin Zeynep ve Didem'e!

Medeni Kanun ülke çapında sıkı bir şekilde tartışılıyor. Gerçek şu ki son 10 yıldır yoğun şekilde incelenen Medeni Kanun değişikliği artık toplumda tartışılma safhasını geride bırakmış, mecliste kabul noktasına gelmiştir. 2001 yılında bu değişikliğin onaylanması bir tercih olmaktan çıkmıştır, bir zorunluluktur artık.

Cuma gecesi yapılan Siyaset Meydanı bu konuda çok güzel bir sonuç ortaya çıkardı. Prof. Turgut Akıntürk'ün sabahın 04.30'unda söylediği gibi, bütün toplumu ilgilendiren ve mutlaka izlenmesi gereken bir konuda, eğer program daha erken bir saatte başlasaydı herkes bu sonucu görebilecekti.

Bütün konuşmalarında yasadaki değişikliğin erkeklere karşı haksızlık olduğunu söyleyen, belki kendi kişisel nedenlerini de düşünerek özellikle mal ortaklığı maddesine kafayı takmış bulunan ve bir ara "Yüzde 50'yi alacak olsanız siz eşinizle anlaşır mısınız Ali Kırca?" gibi abuk bir soru soran Ali İnselel'e cevap önce kendi kızları Zeynep ve Didem'den geldi. İki genç kız babalarını kınadıklarını belirten bir faksla katıldılar programa. Ali Bey ne bu faksa, ne de daha sonra bir kız öğrencinin sorduğu "Sayın İnselel acaba evliliği sadece bir para ilişkisi olarak mı görüyor?" sorusuna cevap verebildi.

Hukukçu karı koca Kezban ve Hüseyin Hatemi sürekli İslam Hukuku'nu, Mecelle'yi savundular. Mevcut medeni kanunun yararlarından sözettiler, değişikliği istiyor gibi başlayıp, istemediklerini belirten sözlerle bitirdiler konuşmalarını. Kezban Hatemi'nin Mecelle'yi, eşinin "Evlilik birliğinin reisi kocadır" maddesini ateşli şekilde savunmalarını izlemek ilginçti. Nedense ikisi de "kadını koruma hükümleri kaldırılıyor, bu tasarı kadını korumuyor" tezini benimsemişlerdi.

Bu hukukçu çift, tartışmaları ilginç bakış açılarıyla renklendiriyorlar kabul ediyorum ama bu aşamada Türk kadınının korunmayı değil, yasal haklarını istediğini anlamaları gerekiyor bence..

Onlar dışında, çoğu hukukçu olan diğer konuşanların hepsi; formdaydı.

Yeni yasanın Türkiye'nin toplumsal yaşamına doğru bir yön vereceğini, yaşamı düzenleyen yasaların değişen şartlara uydurulması gerektiğini, Türkiye'de kadın ismine kayıtlı tapuların sadece yüzde 9 oranında kaldığını, Atatürk'ün bile "Yüzde 50 kadın nüfusunu yok sayarak çağı yakalayamayız" dediğini.. Kısacası söylenmesi gereken herşeyi söylediler.

İstanbul ve Kahramanmaraş çelişkisi
Ve programın sonunda çok önemli bir çelişki görüldü. Öğrenci konuklardan, söz alan iki Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi genç kız Hatemi çiftinin konuşmaların aynen benimsemiş görünerek yasa tasarısına neredeyse karşı çıkarken, Kahramanmaraş'tan gelen erkek öğrencilerin tümü "bunun bir kadın erkek tartışması olmaması gerektiğini, Türkiye'nin modern ve çağdaş standartlara ulaşması için yasanın çıkarılmasında geç bile kalındığını" söylediler.

Üniversitelerde ideolojik baskıların birkaç yıl gibi kısa bir sürede nasıl bir değişiklik yaratabileceğine güzel bir örnek.

Ve Aysel Oktay.. 26 yıllık evlilikten sonra kocasının kapının anahtarını değiştirerek kendisini çocuklarıyla sokakta bırakmasını, Yargıtay'ın "Tapu kiminse mal onundur" kararını ve 13 yıldır verdiği hukuk mücadelesini anlatan dul mühendis hanım.. Yasadaki haksızlığın acısını çekmiş bir kadın olarak "Nikah sırasında mal rejimi de sorulmalı. Medeni Kanun'a bunu da eklesinler. Bana söz verin" diye defalarca tekrarladı ve Bakan Hasan Gemici'den söz aldı.

Onun konuşmasının Hatemi'lerde ve Ali İnselel gibi düşünenlerde nasıl bir etki yaptığını merak ediyorum. Aysel Oktay ve benzeri örnekleri Adalet Komisyonu ile Meclis de dinlemeli.

Keşke bu Siyaset Meydanı erken bir saatte tekrar yayınlanabilse!

İyi Kalp Ödülü
Türk Kalp Vakfı Şubat'ın 22'sinde yapılacak bir törenle 2001 Yılı'nın "İyi Kalp Ödülü"nü veriyor. Ödül bu kez dostluk ilişkileri ve sevgiyi en güzel şekilde işleyerek milyonlarca izleyicinin beğenisini kazanan atv'nin başarılı dizisi 2. Bahar'a gidecek.

Bunu duyduğumda bilgi almak üzere aradığım Kalp Vakfı Başkanı Avukat Çetin Yıldırımakın'a merak ettiğim bir soruyu da sordum.

Ocak ayı içinde bir köşe yazarı Türk Kalp Vakfı ile İstanbul Memorial Hastanesi'nin işbirliği yaptığını yazmış "Kalp Vakfı, hele de başında Çetin Yıldırımakın gibi bir Atatürkçü varken nasıl olur da Fethullah Gülen cemaatinin hastanesi olan Memorial'le işbirliği yapar?" diye sormuştu.

Yıllardır sık sık konuşma yaparken dinlediğim ve gerçekten de her konuşmasında Atatürk'ün Türkiye için önemini ve kendisinin ona duyduğu saygıyı mutlaka belirttiğini bildiğim, kendisi ve başında bulunduğu Vakıf laik ve Atatürkçü olarak tanınan Yıldırımakın'a bu konuyu ilk karşılaşmamda sormak istiyordum, İyi Kalp Ödülü fırsatı yarattı.

Çetin Yıldırımakın "Benim veya Türk Kalp Vakfı'nın tek bir kuruşu Fethullah Gülen'e gidemez" dedikten sonra şu açıklamayı yaptı;

"Memorial Hastanesi ile Türk Kalp Vakfı arasındaki işbirliğinin diğer sağlık kuruluşlarıyla işbirliğinden hiçbir farkı yok.. Bu hastanenin kapısında Atatürk panosu ve onun sözleri yeralıyor.

Fethullah Gülen veya cematiyle bir ilişki olduğu belirlendiğinde Türk Kalp Vakfı hastalara en iyi hizmetin sunulması için başlattığı işbirliğini anında keser ama ilişkileri ortaya çıkarmak devletin görevidir"..

Yıldırımakın'ın söylediğine göre Hastane'nin kapısında özel anlaşmalı diğer kuruluşların da listesi var. Başladığından bu yana aralıksız faaliyet gösteren, kalp taramaları yapan ve sayısız insanı kurtaran Türk Kalp Vakfı'yla ilgili olarak bunları duyduğuma sevindim.

İkinci Bahar'ın ödül alacağına da.. 22 Şubat'ta orada bulunup 2. Bahar ekibinin başarısını ve TKV'nı alkışlayacağım.

İsim benzerliği
Tanıdıklar ve okurlar arasından (çok az sayıda da olsa) Dr. Ergon Mengi ve oğlu İlker Mengi ile bir akrabalığımız bulunup bulunmadığını soranlar oluyor ara sıra.. Uzaktan yakından hiçbir akrabalığın bulunmadığı, durumun tamamen isim benzerliğinden ibaret olduğunu açıklamak her iki tarafı da benzer sorulardan kurtaracaktır sanıyorum.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır