kapat

19.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

'Lüküs Hayat' yaşadı
Aristokrat ailenin minik kızı Matild... Terzilikteki ustalığıyla sosyeteye girdi, diktiği elbiselerin borcuna karşılık geneleve ortak oldu. 'Lüküs Hayat' kıvamında yaşadı

1914 yılında İstanbul'un Sütlüce semtinde aristokrat bir ailenin bir kız çocuğu oldu. Adına Matild dediler. O yıllarda gerçekten Altın Boynuz olan Haliç'te, babasının iki katlı konağında yaramaz, güleryüzlü bir küçük kız olarak koşturdu. Bu koşturmaca, geçtiğimiz gün, 87 yaşında noktalanana kadar sürdü gitti.

Yaşamının büyük bir bölümünü eşini kaybetmiş dul olarak, Türkiye'nin genelev patroniçesi sıfatıyla, "vergi rekortmeni" tanımlamasıyla sürdürdü.

Yaşamı romanlara sığmayacak maceralarla dolu bir kadındı Matild Manukyan. Şişli'deki Huzur Palas'ta ölene kadar, Türkiye'nin en zengin ve mütevazı kadını olarak yaşadı. Geniş çerçeveli gözlüklerini burnunun üstüne indirip, yıllarca arka arkaya içtiği sigaranın kalınlaştırdığı sesiyle, bombalı saldırıdan kurtulduğunda özetlemişti yaşamın sırrını: Hayatta her şey boşmuş.

HALİÇ'TEKİ KONAKTA DADILARLA BÜYÜDÜ
Anne, baba, dört kardeş ve Haliç'te, konakta sürüp giden neşeli bir yaşam. Matild Manukyan, hayatını anlatırken özenle seçerdi bu kelimeleri... Çünkü aile müessesesine son derece saygılıydı. Kardeşlerini yıllar önce kaybeden Manukyan'ın ailesi çok tutucuydu. Bir röportajında, "Genelev patronu olacağımı rüyamda görsem inanmazdım. Çünkü ailem çok tutucuydu. Her davranışımızda kontrol vardı, oturmamız, kalkmamız dadılarımız tarafından kontrol edilirdi" diyen Manukyan, otoriter ev düzeninden, Balat Ermeni Okulu'na gittiğinde ancak kurtulmuş. İçindeki çocuğu özgür bırakmaya okuldaki arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar sayesinde alışmış. Ortamındaki bu değişimi, Manukyan, "okula başladım ya hayatım renklendi"diye tanımlardı.

BABASI MANUK EFENDİ İYİ BİR EĞİTİM VERDİ
Matİld Manukyan'ın yaşamındaki önemli kilometre taşlarından birisi babasının Birinci Dünya Savaşı'na katılması ve gazi olarak dönmesidir. O yıllarda Sultanhamam'da manifaturacılık yapan Manuk Efendi, yükseköğrenim görmüş ve kızının da iyi bir eğitim almasını planlamış. Araya savaş yılları girince işleri bozulsa da çocuklarına bunu hissettirmemiş ve biricik kızı Matild'i iyi bir eğitim alması için, dönemin en önemli okullarından olan Fransız Kız Lisesi, Notre Dame de Sion'a yazdırmış.

Okuma alışkanlığını ölene kadar kaybetmeyen Matild, "Annem Bayan Rozine, sürekli okuyan bir hanımdı. Onu hep elinde kitapla görürdüm. Ben de okumayı çok severim. Her gün mutlaka gazete okurum" diyerek okumaya düşkünlüğünü anlatırdı.

Kocasından gizli patroniçe oldu
Diktiği elbiselere karşılık ortak olduğu genelevden parasını almaya, gizlenerek giderdi. Çünkü kocasının haberi yoktuOkumuş bir genç kız olmak kadar eli dikiş tutmanın da önemli olduğu yılları yaşar İstanbul. Matild bunu fark ettiğinde 16 yaşındadır. Ailesinin onayı ile, dikiş öğrenmek için İstanbul'un en önemli terzilerinden Luciya'nın yanına çırak olarak girer genç kız.

Gece gündüz sürdürülen terzilik mesleği Luciya'dan ayrılıp sosyete terzisi Maksut'un yanına kalfa olarak girmesiyle bambaşka bir boyut kazanır. Sosyetede yavaş yavaş adı duyulmaya başlar Matild'in.

Artık baloların çağrı listesine girmiştir Manukyan. İşte yaşamındaki ikinci büyük olayla, eşi Aram Bey'le bu balolardan birinde karşılaşır. Ailelerin izniyle önce birkaç dansa giderler sonra da evlenirler.

LÜKÜS HAYAT YAŞARKEN...
Matild Manukyan'ın evliliği genç kızlığındaki ihtişamı hiç aratmaz. Aram Bey de tıpkı babası gibi zengindir. Terziliği bırakan Matild, "Lüküs hayat opereti"ne denk düşen bir hayat sürmeye başlar. Abdullah Bey'le Rejans'ta yenen akşam yemeğinden Pera'daki danslı baloya, Park Oteli'ndeki davetten şanoya...

Ta ki İkinci Dünya Savaşı patlak verene kadar.

İyi bir ticaret erbabı olan Aram Bey'in işleri bozulmaya başlıyor. Üstelik Matild, yıllar sonra paha biçilmez bir servet bıraktığı oğlu Kerope'ye hamileyken...

Geçim zorlaşınca Matild, yeniden sosyete terzisi Maksut'un yanında çalışmaya başlıyor. Modaevine Behice adında bir kadın gidip gelmeye başlıyor, birçok kıyafet diktiriyor. Manukyan anılarında o günleri şu cümlelerle anlatıyor:

ETEK PARASINA İMPARATORLUK
"Zordu her şey. Sıkıntılı yıllardı. Fakat bana olan borcu dört bin lirayı buldu. O zamanlar için çok büyük bir para. Behice Hanım'la konuştum, bana 'parayı ödeyemem Matild, gel benim eve ortak ol' dedi. Önce ne evi olduğunu anlamadım. Sonra Behice 'Sen gelme, ben paranı bankaya yatırırım' deyince anladım. Biraz çekiniyordum ama paraya ihtiyacım vardı, kabul ettim. Aileme söylemedim. Kocam beni terkederdi, ailem evlatlıktan atardı."

Ancak Behice Hanım yine verdiği sözü tutmuyor. Karaköy'teki bankadan hep elleri boş dönen Manukyan, o günleri şöyle anlatıyor:

"Behice'nin evi Abadoz Sokağı'ndaydı. Gidip gitmemekte tereddüt ettim. Sonunda eşimden habersiz, yüzümü bir eşarpla kapatarak Abanoz Sokağı'na gittim. Sonraki aylarda da gizlice gidip paramı aldım."

Türkiye'de en fazla vergiyi ödeyen kadın olarak ün salan Matild Manukyan'ın vefat haberinin, ajanslar tarafından geniş bir biçimde işlenmesi, Yunanistan'da yayın yapan PLANET radyosunun büyük ilgisini çekti. Program sunucusu gazeteci Nikos Georgiades, Matild Manukyan'ın nasıl bir insan olduğunu okuyunca ajanslardan derlediği haberi Yunanlı dinleyicilerine uzun uzun anlattı ve Matild'in anısına Murat Kekili'nin seslendirdiği "Bu akşam ölürüm.." şarkısını radyosundan yayınladı.

Genelevde kurdeleli yas tutuldu
Matild Manukyan, bu dünyadan göçüp giderken hanlar, hamamlar, köşkler, daireler, araziler ve otellerle süslü servetini tek oğlu Kerope'ye bıraktı. Bu tamam... Ama asıl mirası olan genelevleri Türk erkeklerine kaldı!

Manukyan denince akla hemen "genelev" geliyor. Bu nedenle "patroniçe"nin ölümünü duyunca, dün sabah kendisinin tam 135 evinin bulunduğu ünlü Zürafa Sokak'ta aldım soluğu... İçeri girerken, kulübedeki polis ile bekçi şöyle yüzüme garip garip baktı.

* Rüyanda mı gördün kardeşim... der gibi geldiler bana...

Ama sokaktaki kalabalığı görünce yanıldığımı anladım. Çünkü sokak benden önce dolmuştu zaten. Evlere tek tek yanaşarak yürümeye başladım.

DUYDUN MU ZİLLİ
* Zilli... diye bağırıyordu kapıdaki kadının biri, karşı evdeki meslaktaşına...

* Duydun mu, duydun mu?

*Duydum, duydum...

*Ne bana söylemedin, ne beni uyandırmadın. Ah, ah... Öksüz kaldık kız, öksüz...

Pala bıyıklı evin işletmecisi neredeyse ağıt yakacak olan sermayesine fena kızdı ve burada yazılamayacak bir hitap tarzıyla kadını içeri çekti.

* Ona buna ağlayacağına işine bak... diye bağırdı arkasından.

Sonra araştırdım, Bayan Manukyan evlerin ve sermayelerin tapulu sahibiydi ama hepsini işletmecilere kiralamıştı. Bu nedenle "Pala Amca"nın umurunda değildi öldüğü... O, işine bakıyordu. Ama, Manukyan sayesinde ekmek yediklerini bilen genel kadınlar gerçekten üzgündü ve çoğu yastaydı. Bazıları bunu sutyen ve külotlarına iliştirdikleri siyah kurdelalarla ortaya koyuyordu. Bazı işletmeciler de evin cam kapısındaki tokmağa siyah kurdela bağlamıştı.

Kimi de indirim yapıyordu:

ANISINA İNDİRİM
* Manukyan hanımefendinin anısına yüzde 50 indirim... Gel içeri anlaşalım. Sen yakışıklı sen... Sen bu 'muamele'ye layıksın.

* Bu konuşmaya tanık olurken, kuvvetli bir el yakaladı kolumdan.

* Gel abi içeri, güzel kızlarımız var.

* İstemiyorum... desen de hikaye... Garajlardaki çığırtkanlar bunların yanında çırak kalır. Elini kaptırdığın zaman kolunu kurtarman mümkün değil. Gürül gürül yanan odun sobasının yanında buldum kendimi ve sıcaktan pişmeye başladım. Kadınların pişmesi mümkün değildi, çünkü hepsi üNÜformalı'ydı.

SOKAKTA YAS
*Kadere bak... dedi çığırtkan...

* Ne kaderi...

* İşte karşında...

Adı Kader'miş kadının... Kader'den kurtulmanın iki yolu vardı: Bana yapılan bu 'muamele'ye katlanmak ya da hemen oradan kaçmak... İkincisini yaptım.

Zürafa Sokak'tan ayrılırken akın akın geliyordu beyler... Resmi rakamlar, Pazar günleri yaklaşık 25 bin kişinin sokağı ziyaret ettiğini ortaya koyuyor.

Kısaca, sokakta 'yas' vardı ama hayat yine 'eski tas, eski hamam' kıvamında sürüp gidiyordu.

YARIN:
* İlk gördüğünde Atatürk mayoluydu

* Alageyik Sokak'ta sıcak su dönemi

*Katrilyonluk servet ve vergi rekortmenliği


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır