İşçi-memur tartışması
Okurumuz Bedirhan Oktay, bu köşede, memurların maaşları ile kamu işçisinin maaşları arasında büyük fark olduğunu belirterek, memurlara yapılan vergi indiriminden vazgeçilmesi gerektiğini savunmuştu.
Okurumuz Sedat Gökdağ bu görüşe, yani kamu işçisinin yüksek ücret aldığı şeklindeki tespite alınmış...
"Benim mektubuma da yer verebilir misiniz" diye soruyor.
İşte veriyorum:
"Türkiye'de 1 milyon memurun yapabileceği görevi 4-5 katı memur yapıyor.
Ülkenin her yerinde lojmanda oturuyorlar ve her türlü sağlık hizmetlerini alabiliyor, istedikleri eczanelerden ilaçlarını ücretsiz talep edebiliyorlar.
Buna karşılık işçi, her ay, en az bir asgari ücret kadar vergi veriyor.
Mesela ben yüksekokul mezunu, 16 yıllık çalışan ve 8 yıllık üst düzeyde bulunan bir sendikalı eleman olarak 350 milyon lira alıyorum.
Kooperatif ve kiramı zor ödeyerek, çocuğumu zar zor okutarak geçinmeye çalışıyorum.
Ki...
Benden daha az para ile çalışan işçi arkadaşlarım da var.
Eğer memur ile işçiyi kıyaslayacaksak, eksileri ve artıları ile kıyaslayalım.
Sen lojmanda otur, maydanozu bile resmi arabayla aldır.
Benim memurum işini bilir diye, yazlığın bile olsun, sonra da ben memur de!..
İşte karşılıklı zıtlaşma bunları getirir...
Ama bunlar, siyaseti zenginleşme aracı görenlere yarar..
Sizlerin de, halkı ve bilmeyenleri bilgilendirme olarak görevinizi bilmeniz ve uygulamanız gerekir.
Kıyas yapmayalım.
Türkiye'deki ekonomik sıkıntıları görüp, insanların, yaşam, hukuk ve insan hakları olarak eşitliğine dikkat çekelim. Bazı dengesizlikler olacaktır.
Çünkü yüce Allah insanı sadece yaşama, hukuk ve sağlık konusunda eşit yaratmıştır."
Derdime bir çare
"1973 yılında Emekli Sandığı mensubu olarak iş hayatına başladım. 1978 yılında istifa edip, SSK'ya bağlı olarak iş yaşamımı devam ettirdim.
1988 Nisanı'nda uygulanmaya başlayan Zorunlu Tasarruf Teşvik Fonu'na ücretimden, 17 ay boyunca, kesinti yapıldı.
Daha sonra iş değiştirdim.
1992 Ocak ayından, 1993 Aralık ayı sonuna kadar çalışmış olduğum işyerinde de Zorunlu Tasarruf Teşvik Fonuna kesinti yapıldı. 1994 başında çalıştığım yerden tartışmalı olarak ayrıldım. Daha sonra, NEMA almak için. Ziraat Bankası'ndan prosedürün ne olduğunu sorduğumda, çalıştığım işyerinin başvuruda bulunması gerektiğini, ancak onların benim adıma tahakkuk eden nemayı alabileceğini ve benim de işyerimden bunu talep edebileceğimi öğrendim.
2000 yılında emekli oldum. Ziraat Bankası'na yaptığım müracaatlarda, çalıştığım, ZTTF kesintisi yapılan en son işyerinin müracaat etmesi (müracaat formunu kaşeleyip imzalaması) gerektiği tekrarlandı.
Sözkonusu şirketin tasfiye olduğunu, herhangi bir muhatap bulunamadığını belirttiğimde, prosedürün bu olduğu, dolayısı ile yapılacak bir şey olmadığı söylendi.
Ücretimden 41 ay ZTTF kesintisi yapılıyor. Emekli oluyorum, hakkım olan bu parayı alamıyorum. Çok olmayabilir, ancak bu benim paramdır, dolayısı ile hakkım olan para ödenmeyerek gasp edilmiş olmuyor mu? " Hüseyin Tomrul ARIS Ğ Ankara
Aracımı mahvettiler
Metin Zeyrek adlı okurumuz başından geçen bir olayı anlatmış.
Birlikte okuyalım:
"34 UT 4293 plakalı Passat marka otomobilimle Ankara'dan İstanbul'a geliyordum. Bolu yakınlarında aracın yağ lambasının yandığını gördüm. Cebimde taşıdığım Genato Kartal'a ait kartviztle orayı aradım. Hülya Hanım'a durumu anlattım. Bana büyük ihtimalle yağ değiştiğinde bilgisayara işlenmemiş olabileceğini yoluma devam edeceğimi söyledi. Adapazarı il sınırı yazan tabelanın yakınlarında, göstergelerin düştüğünü gördüm. Tekrar Genato'yu aradım, Salim Bey ile görüştüm. Bana yol yardımını bağladı. Genel Müdürü aradım ulaşamadım. Sonra bir bey beni aradı ve serviste bedelsiz bir bakım yapabileceklerini söyledi. Benim aracımın motorunun kilitlenmesine sebep olduktan sonra, karşıma 5 buçuk milyar liralık bir fatura çıkarıp ardından böyle bir teklif yaptılar. Ama ne arayan oldu, ne de soran. Aracım 2 Şubat'tan beri Adapazarı Otkur'da bekliyor."
Bu nasıl satıcı
Önce sat, sonra döv
"Ben özel bir sigorta acentesinde çalışmaktayım. 9 Şubat 2001 tarihinde Yunus Alışveriş Merkezi isimli bir şirketin pazarlama elemanları kendilerini Arçelik'ten geliyoruz diyerek eşimin evde yalnız olduğu bir saatte anket bahanesiyle kandırmışlar. Eşime boş satış sözleşmesini (senedini) imzalatmışlar. Bunun karşılığında da bir takım uyku seti vermişler. Daha sonra bu satış sözleşmesinde fiyat ve ödeme şekilleri kendileri tarafından doldurulmuştur.
40 milyonluk malı, 85 milyona bize sattılar. Sözleşme üzerinde satılan malın 7 gün içinde iade alınabileceği taahhüt edildiği halde 14 Şubat 2001 tarihinde başvurmama rağmen, sattıkları malı geri almadıklarını söylediler. Çeşitli hakaretlere maruz kaldım. Tartaklandım. Mağdur durumdayım."
Necmi Ziyreker - İstanbul
Atama gerginliği
"Bunalımdayım"
Adının açıklanmasını istemeyen bir okurumuzun mektubu: "Fen -Edebiyat mezunu bir gencim ben. Bu yıl Sınıf Öğretmenliği'ne başvurdum. Şu ana dek hala atamamız yapılmadı. Ümitle atamamızın yapılacağı günü bekliyoruz. İnanın bunalımdayım. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeni bir atama yapacağı söylentileri var; ama, bir açıklama yok. Bakanlık bizi çok kötü bir psikolojiye itiyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz."
Kadrosuz memurların bekleyişi
Okurumuz Hasan Aydınlı soruyor: "Bizler DMS'yi kazandık. Ama halimizi soran yok. Yüzbinlerce memur adayı göreve atanmayı bekliyor. Sonumuz ne olacak.
Kurtköy'de açılan Sabiha Gökçen Havaalanı devletin değil mi? Neden kazanan memurlardan buraya kadro yapılmadı? Yoksa torpillilerden sıra bize gelemedi mi? Sınavın geçerlilik süresinin 2 yıl daha uzatılmasını istiyoruz. Memur alımında önlisans ve lisans mezunlarına öncelik verilmesinin daha faydalı olacağını ümit ediyoruz."
