kapat

18.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
YILMAZ KARAKOYUNLU(yilmazk@sabah.com.tr )


Türk tiyatrosunun Gılgamış'ı...

Yaklaşık elli yıl önce, Devlet Tiyatrosu'nda, Orhan Asena'nın yazdığı "Tanrılar ve İnsanlar" oyunu sergileniyordu. Gılgamış; yurdunu, ulusunu yücelten mücadele ahlâkının simgesiydi. Sümer devlet yönetiminin insafsızlığına başkaldıran erdemli mücadele cesaretini izliyorduk.

Kaygılara ve çıkarlara metelik vermeyen efsane kültüründen, sinik bir topluma cesaret ve heyecan kazandıran zaferin tadına varmıştık.

Sonra, "Hürrem Sultan" oyununda cihan imparatoru Kanuni'nin, bir kurnaz kadına teslim oluşunun lezzetli mağlubiyetini gördük. "Hürrem Sultan", "Roksalan" ile başlayan "Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe" ile tamamlanan üçlünün doruk oyunuydu. Sevdalı bir kadının göğsünde dinlenen cihangirin bir güzide şehzadeye kıyacak kadar çığırından çıkarılmış zaafıyla hüzünlendik.

Bir toplumu değiştirme azmini ve bağnazlık direnişini "Tohum ve Toprak" oyununda izledik. Toprak çatlamazsa tohumun filiz vermeyeceğini, bir toplumsal mücadele macerasında sergiliyordu.

Anadolu'nun sömürülüşündeki gelenekselleşmiş yöntemleri "Fadik Kız" oyununda değişik anlayışla bir kere daha gördük.

"Simavnalı Şeyh Bedrettin" oyununda ezilen halkların mücadelesini ve ancak halkının desteği ile ayakta kalınabilecek devlet tarifini öğrendik.

Devletlu adına devleti soyan ve insafsızca halkı ezenlere başkaldırıyı simgeleyen "Atçalı Kel Mehmet" oyunu, halk önderlerinin macerasını somutlaştırıyordu. Üç kuruşa tamah eden hain insan ahlâksızlığıyla yüzümüz kızardı.

"Şili'de Av" oyunu, Salvador Allende'nin tuzaklara düşürülmüş fazilet mücadelesinin trajik yanıydı.

Önceki gün bu kahramanların sergilendiği Türk tiyatrosunun simge sahnesi Büyük Tiyatro'ya Türk bayrağına sarılmış bir tabut konuldu. Bu oyunların yaratıcısı Orhan Asena, kahramanları ile aynı sahnedeydi. Tiyatronun ustaları son yolculuğunda Orhan Asena'ya kadirşinaslık ve şükran içinde saygılarını sunuyorlardı.

Orhan Asena için Türk tiyatrosunun Shakespeare'i benzetmesi yapılır. Türk tarihinin önemli olayları ve kişileri etrafında toplumsal meseleleri tarih gerçeğinden alıp, güncel değerlere getiren üslubu ile dikkat çeker. Bu üslup gerçekten başarılı örneklerle sahnelenmiştir.

Halen Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmekte olan "Önce İnsan" oyunumu yeni yazdığım günlerdeydi. "Önce İnsan" oyunumda Abdülhamit ile Mithat Paşa arasındaki güç çekişmesini ele alıyor ve adalet ahlâkı üzerinde yoğunlaşıyordum.

Rahmetli Orhan Asena da aynı konuyu işleyen bir oyun yazmıştı. "Yıldız Yargılaması" isimli oyununda Mithat Paşa'nın mahkum edilmesini işlemekteydi. Konuyu tartışırken "ben Yıldız duruşmalarını, sen temyiz mahkemesini yazmışsın; keşke ikisi birlikte oynansa ve bu ahlaksızlık madalyonunun iki yanı görülse" diyordu.

Bu iki oyun ayrı ayrı sergilendi; ama, eğer dediği gibi birlikte sahnelenebilseydi, Türk adalet ahlâkının en önemli ihlalini en somut biçimiyle izlemek mümkün olacaktı.

Dört beş yıl önceydi. Bir pazar sabahı telefon etti. Ziya Gökalp'in yaşamını oyunlaştırmayı düşünmemi istiyordu. Orhan Asena, Ziya Gökalp'in akrabasıydı. Benim de ustamdı, ağabeyimdi ve akrabamdı.

Birbirimize söz vermiştik; o Süleyman Nazif'in, ben Ziya Gökalp'in yaşamını oyunlaştıracaktık. İkimiz de Diyarbakır'da Ziya Gökalp Lisesi'ni bitirmiştik.

İkimiz de Diyarbakır'a gönül borcumuzu bu kentin yetiştirdiği büyük düşünce ve gönül adamlarının kişiliğinde ödemeyi deneyecektik. Onun hatırlatması benim için şimdi vasiyet olmuştur.

***

Atatürk, tiyatrocularımız için "Alnında ışığı ilk hissedenler" tanımlaması yapar. Bu tanımlama, kültür ve sanat varlığımızın yücelik kaynağıdır.

Türk çağdaşlaşması, demokrasi ve hümanizma mükemmelini yaratan enerjiydi. Bu enerji, sanatçı ufkunun zenginliğiyle renk ve değer kazanıyordu...

Atatürk, onurlu bir millet ve sanat felsefesini özetlediği "Alnında ışığı ilk hissedenler" özdeyişiyle Türk ulusunun iftiharlarını ebedileştirilmişti.

Türk tiyatrosu işte böyle bir iftiharını kaybetti.

O, tiyatromuzun Gılgamış'ı idi. Allah rahmet eylesin...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır