kapat

18.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Çok geç diye bir zaman yoktur!..

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi..

Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu.. Döndüm.. Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümsüyerek bakıyordu..

"Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı.. 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?." Güldüm.. "Tabii" dedim.. "Hadi sarıl bana.."

Öyle sımsıkı sarıldı ki..

"Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:

"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım.."

Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık..Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu.. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu..

Sömester sonunda, Futbol Balosuna davet ettik, Rose'u.. Konuşma yapması için.. Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok..

Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi.. "Ne kadar beceriksizim, değil mi?.. Özür dilerim.. Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz.. Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil.. Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?.."

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

"Yaşlandığımız için, eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz.. Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır.. Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak.. Bir rüyanız olmalı mutlak.. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok..

Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır.. Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz.. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak birşeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla pişman olmayın.. Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü.. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır.. Pişman olmaktan korktukları için hiçbirşey yapmayanlardır.."

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi..

Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.

"Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu..

Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

"Çok geç diye bir zaman yoktur!.."

. . . . . . . . .

Bu güzel öykü için gene Sevgili Dost İrfan Bıyık'a teşekkür. O aslını yolluyor, ben hem de nasıl keyifle çeviriyorum, bilemezsiniz..

İşte bu harika!..

Bağdat Caddesi gazcılarına alınan tüm önlemlere rağmen engel olunamadığı haberleri bize yoğun olarak ulaşırken, harika bir haber aldık.. Hız meraklarını herşeyi göze alarak sürdürenler için bir çözüm bu..

İstanbul Otomobil Kulübü (İSOK) Renç Koçibey Eğitim adı altında seminerlere başlamış.. Başkan Satvet Çiftçi ve eski Başkan Galip Bilgin ralli otomobillerini temin etmişler. Başvurular dikkatle incelenecekler. Seçilenler eski Camel Trophyci Ömer Tümay'ın başkanlığındaki eğitime alınacaklar. Bu gençlere ünlü rallciler, Volkan Işık, Nejat Avcı, Emre Yerlici, Serdar Bostancı gibi hocalar teorik dersler verecek. Sonra ralli arabaları ile trafiğe kapalı alanlarda uygulamalı derslere geçilecek. Sonunda başarılı olanlar bu yıl rallilere alınacaklar. Bir koşulla.. Tüm bu süreç içinde hiçbir trafik cezası kayıtları olmayacak.

Gazcıları olumlu yönlendirme işte bu.. İSOK imkanları da bu kadar. Ama yaptıkları öncülük.. Başka kurumlar da sponsorluklar yüklenirse, gençleri potansiyel katiller olmaktan kurtarıp, amatör, profesyonel sporculara dönüştürebiliriz.

Bundan harika çözüm olur mu?.

BİZİM DUVAR
Jardel klipte oynamış. Ah birazda ekmeğini yediği klüpte oynasa.

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Değişmez bir gerçek.. Yapılacak şey ne kadar azsa, ona vakit o kadar zor bulunur.

Lord Chesterfield

Pazar Neşesi
Pazar neşemiz gene Los Angeles'ten, Kazım'dan..

Yıllardır görmediği lise arkadaşının Las Vegas'a yerleştiği ve evlendiğini haber alınca, hemen uçağa atladı. Hem arkadaşını görecek, kutlayacak, hem de Vegas'ta felekten bir iki gece çalacaktı.

Arkadaşının evine geldiğinde kapının önünde sonu görünmeyen bir kuyruk buldu. Büyük bir şaşkınlık içinde, kuyruktakilerin, arkadaşının karısı o müthiş kızıl saçlı ile sevişmek için beklediklerini öğrendi.

Arkadaşını buldu, koluna yapıştı ve öfkeyle bağırdı:

"Buna nasıl tahammül ediyorsun.. Bu fahişeyi niye derhal boşamıyorsun?.."

"Deli misin" dedi, arkadaşı.. "Sonra gel bu kuyruğun en sonunda bekle.. Hem de para ödeyerek.."

Eğer..

..ömrünüzün sonuna kadar bir tek kozmetik maddesini kullanmak zorunda kalsanız, neyi seçerdiniz?.

..bugünkü profesyonel kulüplerden birinin sahibi olma şansı size verilse, hangisini alırdınız?.

..dünyadan bir kokuyu silebilseydiniz, bu hangi koku olurdu?.

Aşkın Dili..

Popüler Tarih, bayıldığım bir dergi oldu. İdeolojik değil.. Günceli izliyor, tatlı tatlı anlatıyor.. Şubat sayısında Sevgililer Günü'nüne takılmış..

Yüzlerce yıl gerilere giderek, Muhabbetnameyi anlatıyorlar. Buluşmanın, konuşmanın, hatta mektuplaşmanın nerdeyse imkansız olduğu devirlerde, her şeyin, çiceğin, eşyanın, yiyeceğin bir mesajı varmış.

Aşk-ı Muhabbet, ya da Muhabetname denirmiş..

İşte örnekler:

Bir karanfil: Seninle olalım bir.

Beş karanfil: Seninle olayım eş.

Üç karanfil: Buluşmamız güç.

Yedi karanfil: Aşkın beni yedi.

Elma: Ahımı alma.

Buğday: Görmeyeli oldu dört ay.

Cımbız: Ölürüm sensiz.

Deri: Sinemdedir yeri.

Erik: Sinem oldu delik delik.

Fıstık: Muhabbeti bozduk.

İğne: İnim inim inle.

Kiraz: Bekle biraz.

Nane: Kül oldum, yane yane.

Saman: Görüşmemiz ne zaman.

Şeker: Canım seni pek çeker.

Tel: Tenhaya gel.

Yaprak: Ya sev, ya bırak..

Zambak: Sen kendi haline bak..

Bakla: Al beni sinende sakla.

Biber: Yok mu bir haber.

Maydanoz: Tenha mıdır, odanız?.

Pirinç: Sabah kahvesini bizde iç..

Peki bunlar nasıl ulaşırmış öbür tarafa.. Bakkallar, aktarlar, çiçekçiler bu haberciliği keyifle yaparlarmış.

Güllü çorap giyen kız, evlilik çağına geldiğini açıklarmış. Evlerin sokağa bakan pencerelerine, açılmış çiçekli saksılar koymak, "Bu evde evlilik çağında kız var" demek olurmuş.

Yolda karşılaşınca da, işaret dili ortaya çıkarmış.. Delikanlı bir hançerle göğsünü yarar gibi yapıp "Aşkının şiddetinden kalbim parçalanıyor" dermiş.

Kız da feracesini hafif açacak şekilde kollarını yana açıp "Sana kucağımı açıyorum" diye cevap verirmiş.

Hakan&Utku'dan tatil keyfi

Hakan&Utku kim?

Efendim, aslında bu Pazar deli dana konusunu işleyecektik ama bizi ve Hıncal abiyi deli eden "Hakan&Utku da kim oluyor?" konusunda açıklık getirelim dedik.

Hakan ile Utku, Zeki ile Metin, Karagöz ile Hacivat, Ispanak ile Yoğurt, Azim ile Sıçan gibi ikilidir.Yani, ne bazılarının sandığı gibi Hıncal abinin adının baş harflerinden türettiği uydurma yazarlar, ne de soyadı Utku olan tek bir kişi. Daha açık yazmak gerekirse Hakan Köksal ve Utku Gürtunca.

İkilinin Hakan kısmı, 1968 yılının sıcak bir yaz günü Bursa'da dünyaya geldi 3 yaşında konuşmaya teşebbüs ettiyse de aile büyüklerinden söz alamadığı için ancak 5 yaşında konuşabildi¥ İlk sözleri: "Ben sizi dinledim ama.." oldu. Sütle arası iyi olmadığından "meyva suyu dişi" çıkardı.

İlkokulun ardından Bursa Anadolu Lisesi'ni bitirdi. Lise sonda ÖYS belası kapıya dayanınca kendini yarış atı sanmaya başladı. Uzun süren bir tedaviden sonra asıl adının "Nurbatur" olmadığına inandı.

Uludağ Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdi. Onu bunu işletmek de iyiydi ama içindeki çocuk ısrarla ona uygun mesleğin başka bir şey olduğunu söylüyordu. Mizah yazarı olmaya böylece karar verdi.

Gelelim Utku'ya.. Utku, yiyip içip yatarak ve her bir yerini büyüterek geçirdiği 9 aylık mecburi hizmetinin ardından -ki o zamanlar henüz bedelli de yoktu- ebesinin "seni bu hayattan çekip çıkaracağım" dolduruşuna uyup 1969 yılında Bursa'da doğdu. O doğunca nedense başka bir yer arama ihtiyacı hisseden insanlık aynı yılın Temmuz ayında Ay'a ayak bastı.

İlk ve orta öğrenimini başarılı ve baş ağrılı geçen yılların ardından 1986 yılında Bursa Erkek Lisesi'nde tamamladı. 1994 yılında Hacettepe İngiliz Dilbilimi'ni Bitirdiğinde Utku'nun kafasında, sülalesinde olmayan bir mesleği yapma arzusu vardı. Aslan terbiyecisi olmak yemeyince, mizah yazarı olmaya karar verdi.

Yıllarca mizah dergilerine ayrı ayrı espriler yazan Hakan ile Utku, 1992 yılında ortak bi arkadaşlarının çabalarıyla tanıştılar. Aynı yıl Hıncal Uluç'a gelen bir zarfın içinden çıkıp bu köşede duvar yazıları ve Pazar yazıları yazmaya başladılar. Başta Plastip Show olmak üzere birçok televizyon programına, tiyatro oyununa ve üç kitaba imza attılar. Atmaya da devam ediyorlar. Otuzlu yaşlarına rağmen hala ne hikmetse genç mizah yazarı olarak tanınan ikiliden Hakan halen bekar olup kendini sultan zannetmekte ve içindeki çocukla idare etmektedir. Utku ise evli ve Defne isimli bir dünya tatlısının babasıdır.

Biri Fenerli (Hakan) diğeri Cimbomlu (Utku) olmasına rağmen bir araya geldiklerinde asla yanlarında döner bıçağı bulundurmamışlardır. Döner dedik de, Hakan ve Utku tam bir yemek hastasıdır. Hatta onlara Aşcinsel denebilir.

Tamam mı?..

hakanutku@hotmail.com

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır