kapat

11.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Neyzence düşünmenin tam zamanıdır
'Hayatımda iki şeye sahip olamadım: Para ve uşak! Paraya sahip olamadım çünkü onda saklamaya layık bir değer göremedim. Uşağa gelince, en alçakgönüllü olanıyla senli benli olurum' Neyzen Tevfik

Hipokrat yemini'ni çiğneyip hastalarının sırlarını dünya aleme duyuran bir doktor, evine gelen misafirin zaafiyetini açığa vuran bir savcı, "özel görevli" kaldığı "haklısınız efendim" yıllarını "öküz öldükten sonra" ortaya seren bir gazeteci ağabey(!), partnerinin "protoplazmasını ve cinsel titremeleri"ni "az sonra" mantığıyla renkli sayfalara açıklayan bir starcık(!) ve at izini it izine karıştıran anti-sırdaş devlet adamları...

Masumane sırların ayan beyan sokağa atıldığı bir dönemden geçiyoruz... Şövalyelerimiz, marjinallerimiz, sırdaşlarımız azalıyor artık... Devlet içindeki "derin" kirliliğin, soysuzluğun, çeteleşmenin örtüsü kaldırılmazken, bireysel maceralarımızda, insan insanın kurdu haline geliyor... Dostluğun, arkadaşlığın kuralları yerinden oynatılıyor...

Herkes birbirini kıskanıyor, aldatıyor, kurtlaşıyor!

İşte böylesi günlerde, münzevi hayatlara sığınmak istiyor insan... Belki bir "Ada"ya, belki, insan elinin uzanmadığı temiz bir coğrafyaya, belki, "sessizliğin şiiri"ni yazmaya çalışanların yarımadasına....

Evet, Neyzen Tevfik'i bugünlerde daha bir seviyorum... Hazır, bugüne kadar hiç yayınlanmamış özel kayıtlarıyla, kendi sesinden okuduğu şiirlerle (Kalan Müzik) çıkagelmişken... Pervasızlığın, bayağılığın, bugünlere oranla daha bir cılız kaldığı dönemde bile kendi bildik yolunu seçen, reddeden Neyzen Tevfik'i daha çok, daha çok seviyorum sahiden..

Düşünsenize yahu..

Bir gün, Sadrazam Talat Paşa, Neyzen Tevfik'in devlet dairelerinden birinde katiplik yapmasını ister.. Neyzen, Talat Paşa'ya sorar.. "Katip olacağım da ne olacak?" Sadrazam yanıtlar; Şu olacaksın, bu olacaksın... Neyzen, bir kez daha; Ya sonra?.. Talat Paşa devam eder: İşte, vekillik, nazırlık, belki sadrazamlık. Üstad, son bir kez daha: Ya sonra?.. "Sonrası hiç.."

Bunun üzerine Neyzen öyle "derin" bir cevap verir ki... Belki de bu yazının yazılma nedenidir; "Ben bugün de hiçim! Sonrası hiç olduktan sonra, onca zahmete ne gerek var!"

Evet, Neyzen Tevfiklerimiz de yok artık... Yaşarken, memleketinde neler olup bittiğine ve biteceğine; ahlaksızların, namussuzların, soysuzların, nasıl ve ne tür adam olduklarına ilişkin o kendine has enfes kalemiyle satırlar karalayan Neyzen Tevfiklerimiz de...

Neyzen Tevfik'i bıkmadan usanmadan anlatmak çok hoşuma gidiyor. Yürekli insanların azaldığı bugünler, Neyzen Tevfik'in sesiyle, nefesiyle, satırlarıyla dağılsın istiyorum..

Bazen derbeder, berduş ama bazen bir derviş, bazen deli ama çoğu zaman veli. Bazen ilgisiz, bazen kültür abidesi. Paraya pula maddi hayata değer vermeyen ama kötü politikacıdan, gericiden, iki yüzlülükten hep nefret eden... Kısacası, bu ülkenin en sıradışı adamlarından biri olan Neyzen Tevfik'ten söz etmenin zamanıdır yeniden...

Notlarımızı alalım beyler, hanımefendiler!..
Neyzen Tevfik, Osmanlı'nın çöküş yıllarında nazırların (bakanların), kötü huy ve soylarını hicvettiği için defalarca Saray'a jurnallendi, tutuklandı, takip edildi, ülkesini terk etmek zorunda kaldı bir süre... Neyzen Tevfik, çok içki de içti, çok dağıttığı da oldu ömrü hayatı boyunca. Hatta, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne de yattı ama her dönem yazdı, ney üfledi ve üfledikçe ağlattı. Bir filmde rol de aldı, plaklar da yaptı, çokça besteler de üretti. Ve 1953 yılının bir Ocak günü öldüğünde, mezarı başında çoğu öğrencileri olan neyzenler, ellerindeki aleti, hüzün ve gözyaşı içinde üflerken, Alman Dresden Radyosu'nda da ünlü besteci Kurt Strigler'in onun için bestelediği bir eser çalınıyordu.. Sonraki yıllar Bodrum'da bir cadde ve okula adı verildi..

Evet, aslında, Neyzen Tevfik'in felsefesi de hayatı da yazdıklarında saklıydı; bir de kimi doğru kimi yanlış onun hakkında üretilen nüktelerde..

Mesela, vergi zammı yapan Maliye Bakanı'na tepkisine bakın...

"Aç bıraktın milleti, hırsızlığı sürdün öne/ İsterim Allah'tan tez günde ikbalin söne/ Bin musibet, bin bela yağmaktadır günden güne/ İsterim Allah'tan tez günde ikbalin söne... Adam, cam adamı yarattı/ Gam adamı düşünmesin boşuna/ Yeni asrın büyük mucizesi/ Ham adamın bile gitti hoşuna.

Çok partili hayata geçişin ertesinde, kendince...

"Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler/ Kimi hırsız, kimi alçak kimi deyyus dediler/ Künyeni almak için partiye ettim telefon/ Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler."

Kendini de anlattığı bir şarkı sözü...
"Gitti gelmez gönül virane kaldı/ Ne sabre mecal ne takat kaldı/ Yadınla teselli bahane kaldı/ Üç beş gün ömür var daha ne kaldı/ Gitti gelmez gönül virane kaldı / Bana Bekri diyorlar mestim ezelden/ Badeyi doldurup verin tez elden/ Anlamam kadından, kızdan, güzelden/ Talihime bakar bakar ağlarım

Neyzen, bir gün Doğancılar Parkı'nda, arkadaşlarından biriyle sohbet ederken keyiflenir ve neyini çıkarıp, üflemeye başlar. Genç bir adam çıkagelir yanlarına..

-Neyzen amca, sen çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın, diye sorar. Cevabı;

-Oğlum, bana kimse şimdiye kadar böyle mühim bir soru sormadı. Maliye vekili değilim ki çalarken zevk alayım!

Neyzen Tevfik'in sıkıntılı ve derbeder yaşamının sonucu uzun zamanlar sinir hastanesinde yatıp tedavi olduğu herkesçe bilinir. Bu tedaviler sırasında doktor Mazhar Osman az biraz çıkışır Neyzen'e:

-Yine hastalandın Tevfik!.. Hani geçende, bir daha içki kullanmayacağına and içmiştin? Üstad işi tatlıya şöyle bağlar:

-Canım doktor!... Ben fakir adamım... Bugün rakı bulur, rakı içerim; yarın and bulur and içerim!..

Ve Neyzen'in dosta düşmana(!) hitabetinden bir bölüm!

-Hayatımda iki şeye sahip olamadım: Para ve uşak! Paraya sahip olamadım, çünkü onda saklamaya, kesemi doldurup üzerine düğüm üstüne düğüm vurmaya layık bir değer, bir kıymet göremedim. Uşağa gelince, ben bunların en alçak gönüllü olanıyla bir saat içinde senli benli olurum. Yüz göz olur çıkarım. Ve ikinci saatte hangimiz efendi, hangimiz uşak olduğunu tayin etmekten, o da ben de aciz ve zavallı kalırız.

İyi yürekli Arnavut!
Tatsız bir kaza geçirip, o zeka ve insanlık üreten beyninin hasara uğrayacağını bilmiyordum. Ve sonra, kazayı atlatamayacağını da..."Eski Bab-ı Ali'yi özleyenler, eski dönemin geri gelmesini bekleyenler, hiçbir şeyi beklemesinler. Sadece ölümlerini beklesinler" diye biten "bir son yazı" yazıp ödül alacağı da aklıma gelmemişti..

40 gün önceydi... İstiklal Caddesi karşılaşması sonrasında kaleme sarılıp bir "saygı" yazısı yazmak gelmişti içimden..

Demiştim ki mesela... "İslam Çupi'yi, "İkinci Bahar" dizisinin kahramanlarından biri gibi görmüşümdür hep... Hırslarına yenik düşmeyen mahalle çocuğumuz, bilgi ve tecrübesini cömertçe, torunu yaşındaki genç hayatlara sunan bir meyhane arkadaşımız, daha çok Cumhuriyet kuşaklarında görünen memleketçiliğini adam gibi yaşayan yurttaşımız, tevazu ustası meslektaşımız... İyi yürekli ve harbi meslektaşımız!"

"Kalemin keskin olsun İslam Abi" diye de yazıyı bitirmiştim...

Yazı sonrası karşılaştığımızda sarılıp durmuştuk, bir usta nezaketiyle, tevazusu, zarafeti, mahçubiyetiyle elimi sıktı teşekkür niyetine: Sonra, iyi yürekli, harbi ustayı kaybettik..

Kızılacak ve coşulacak onca şey, yazacak bunca konu varken...

Nebil Özgentürk

Fax: 315 87 52


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır