kapat

11.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
GÜNGÖR MENGİ(gmengi@sabah.com.tr )


İran laboratuvarı

Devrimin 22'nci yılında İran toplumsal tabanın yarattığı depremlerle sarsılıyor. Devrimi kendi yarattığı kuşak sallıyor.

İslâm dünyasının saygın bir bilim adamı olan Prof. Abdullahi Ahmet An-Na'im on yıl önce önemli bir şey söylemişti:

"İran'ın öncülüğünü yaptığı tarihi modelin başarı sağlayamayacağı görülünce, insan haklarını ve uluslararası hukuku içeren yeni bir İslâmi kimlik ortaya çıkacaktır."

Mollalar rejimi, halktan ilk evrim talebini reformcu Hatemi'nin 1997'de Cumhurbaşkanı seçilmesiyle aldı. Halkın yüzde 70'i mollalara karşı olduğunu gösterdi.

İnsanlar kendilerini Tanrı'nın yerine koyup onun adına konuşma ve hareket etme iddiasına sarılırsa, bu dine saldırıdır. Önce din temelinden sarsılır, sonra da dine mal edilen devlet.. İran'da şimdi olan budur.

Mollalara karşı oluşan muhalefet, seçim gerçeklerine rağmen yönetime yansımadı. Baskıcı siyasi güç, ordudan polise, yargıdan TV'ye kadar halâ mollaların elinde.

Devrim kutlamaları sırasında özgürlük isteyen yığınlar zorbalıkla bastırılmış, dün Devlet Başkanı Hatemi, on binlerce kişinin önünde mollalara muhtıra yerine geçecek bir konuşma yaparak adeta meydan okumuştur:

"Bunlar (tutucu mollalar) halkın özgürlük ve demokrasi ümitlerini baltalıyor. Dar kafalılık, İslâm ve devrim için ana tehdittir. İslâm ve devrimi kendi tekellerinde sayanlar, dar ve karanlık kafaları ile kendilerini halkın üstünde görüyorlar.."

İran laboratuvarında geleceğin ışığı görünmüştür. Mollalar ya evrimin barışçı uzlaşması ile şiltelerini toplayıp gidecek veya geldikleri gibi gideceklerdir.

İnsan yalnız aklıyla yaşayamaz. Din lâzımdır.. Ama dini, insanlara hükmetmek yolunda kullanan düzenbazlara karşı korumak da lâzımdır.

Devrimi bize ihraç etme iddiasıyla yola çıkan mollalar şimdi yaptıklarıyla Atatürk'ün Türkiye'de kurduğu laik rejimin faziletini kanıtlıyorlar!

Buna basiret eksikliği denir

2001'deki gerçek gündem, içerde ekonomi, dışarda Ermeni kuşatması.

Başarı da bu iki soruna yoğunlaşmamıza bağlı. Fakat uyduruk sorunlarla zaman ve moral harcamak için siyasetçiden medyaya kadar herkes adeta birbiriyle yarışıyor.

Tarikat lideri Esad Coşan'ın Süleymaniye'ye defni ile ilgili kararname, bu alanda büyük bir basiretsizlik olmuştur. Cumhurbaşkanı Sezer'in, merhum Yusuf Özal'la ilgili kararnameyi, defin işleminden sonra imzalamaya mecbur bırakılmasından şikâyetçi olduğunu belli etmesi bir uyarı idi.

Hükümet Coşan kararnamesini hazırlamadan önce Sezer'e danışmalıydı.

Aynı yanlış, Nazım Hikmet'in vatandaşlığa kabulü ile ilgili işlemde yaşanacak. DSP, koalisyon ortağı MHP'nin olurunu almadan kararnameyi imzaya açtı.

Bu hükümet uyumu ile övünüyor.

Ama uyum denilen şey, sık sık böyle oldu bittilerle sınanmaz!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır