kapat

10.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Deli danalar gibi çalışıyorlar
Deli dana nedir, nasıl bulaşır? Koryürek ve grubu, çocuklarının sağlığı için her gün bu konuyu inceleyip toplantı düzenliyor

Deli dana üç dört yıl önce gündemi- mize düşen, son iki aydır da üzerinde çokça tartışılan bir konu. Pek çok ülke panikte. Türkiye'ye gelecek olursak... Sağlık Bakanı tarafından aldığımız etlerin damgalı olması gerektiği konusunda uyarıldık uyarılmasına ama yine de deli dananın tam olarak ne olduğunu, ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz?

Bu konu üzerinde en çok kafa yoranlar 'deli' damgasını yemeyi göze almış, bilgi toplayan ve bunları birbirleriyle tartışan yaklaşık 10 kişilik bir veli grubu. Defne Koryürek'in başını çektiği grubun 6 yaş ve üzeri çocukları var. Neredeyse tüm günlerini konu hakkında araştırmalar yaparak, panellere katılarak, internetten ve Avrupa Birliği yetkililerinden bilgi alarak geçiriyorlar. Sonra da gerek bir araya gelerek, gerek e-mailler yoluyla bunların üzerinde çalışıyorlar.

ET MÖNÜDEN KALKTI
Hemen hepsi yakınlarından gelen "Bu kız iyice delirdi" laflarını duyuyor. Hatta Defne Hanım'ın dışında kalanlar, basına çıkmayı sırf bu korku yüzünden reddediyor. Defne Koryürek ise biraz da aşçı olmasının verdiği bilinçle bu konudaki bilgisini paylaşmak için can atıyor. Yeter ki dinleyen ve 'deli dana'yı ciddiye alan birileri olsun. Koryürek, Refika adlı restoranında eti tamamen mönüden kaldırmış. Eskiden şaşaalı mönüleriyle bilinen Refika'da iki aydan beri etten eser yok. Ona ve tabii diğer arkadaşlarına göre bu hastalık müthiş tehlike arzediyor, fakat Türk halkı bunun farkında değil. Kendi ağızlarına tek lokma et koymayan grup elemanları, aynı şekilde çocuklarına da et yedirmiyorlar. Bunun yanı sıra bu bilgiye sahip hiçbir kurumun çalışanlarına ya da mensuplarına et vermemesi gerektiğini düşünüyorlar. Koryürek ve arkadaşlarının anlattıklarını dinlediğimde bu konuda pek çok şey okumuş olmama rağmen soruyorum: "Nasıl yani hiç et yemeyecek miyiz? Hiç mi?" Bakıyorlar olacak gibi değil. Önüme bütün bilgileri sunuyorlar ve beni tam bir bilgi bombardımanına tutuyorlar. Belki de bunları okuduğunuzda "Bunlar gerçekten de delirmiş, bu kadarı paranoyaya girer" diyeceksiniz, fakat verdikleri her bilginin sağlamasını yapmak ya da çürütmek sizin elinizde.

BULGU YOK DİYORLAR AMA ZATEN BUNUN TESTİ DE YOK
'Deli Dana' bir virüs, mikrop ya da bakteri değil. Deli dana hastalığı başlı başına bir protein. Zaten bu yüzden de bir hayvan bunu vücuduna aldıktan sonra elenmesi çok zor. Proteini yok etmenin tek yolu ise kül haline getirmek. Şu anda hastalıklı eti hastalıksız etten ayırt etmek mümkün değil. Henüz dünyada buna uygun bir teknoloji geliştirilmemiş. Hastalığın testi ancak hayvan öldükten sonra beyninden ya da bademciğinden alınan dokuyla yapılabiliyor.Hayvanlar sadece otla beslenmiyor, et de yiyorlar. Dolayısıyla yedikleri ette de bu hastalık olmuş olabilir. Ağılda yaşayan hayvanların et Ğ ot karışımıyla beslenmesi ise ancak yapay yemle mümkün oluyor. Yapay yemleri yapan makineler Türkiye'de olmadığı için yurtdışından ithal ediliyorlar. Tarım ve Köyişleri Bakanı yurtdışından yapay yem ve et ithal edilmediğini söylüyor, ancak Alman hükümeti yetkililerinden Anita Grünbacher "Elimizde sizin gümrüğünüzün kaşesinin olduğu belgeler var" diyor. Ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanı bundan sonra Türkiye'nin bu ihtiyaçları başka ülkelerden karşılanacaktır diyor. Koryürek ve grubu ise İngiltere'deki hastalıklı etlerin Hindistan'a gönderildiğini, bu etlerin de diğer ülkelere dağıtıldığını söylüyor.

Alman Hükümeti son aldığı kararla 400 bin hayvanı öldürmek üzere üreticisinden satın almış. Böylece ülke içindeki dağıtımını engellemeyi düşünüyor. Bu yıl sonunakadar ise 2 milyon hayvanı almayı planlıyor.

İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim üyesi Bülent Nazlı, Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Aydoğan Lermi ve International Hospital nöroloğu Dr. Cengiz Arslan'ın katıldığı bir panelde bu hastalığın versiyonlarının koyun, geyik ve kedide bulunduğu açıklandı. Ayrıca tüm dünyanın bu konuda alarmda olduğu da kabul edildi.

'Deli Dana' 1920'de ortaya çıkmış bir hastalık ancak şimdi yaşanılana 'new version' (yeni versiyon) ismi veriliyor. Yeni versiyon genetik olabildiği gibi organ nakliyle de bulaşabiliyor. Ayrıca eski versiyona 50 Ğ 70 yaşları arasında rastlanırken yenisi 15 Ğ 20 yaşlar arasında görülüyor.

'Deli Dana' hastalığının insanlara yiyecekler yoluyla bulaştığı ilk kez 1994 yılında saptanmış ancak 1996 yılında kanıtlanmış.

Hastalık hücrelere yerleşiyor, çoğalıyor ve beyni süngerleştiriyor. Belirtileri şöyle: Yavaşlama, uykusuzluk, asabiyet, hafıza kaybı, halüsinasyon, körlüğe varan görme bozuklukları, yatağa bağımlılık.

'Deli Dana'nın kuluçka dönemi 5 ile 30 yıl arasında değişiyor. Şu andaki teknolojik imkanlarla hastalık teşhis edilemiyor, tedavisi yok ve seyri de yavaşlatılamıyor.Hastalığın yıllar içerisindeki seyri şöyle (Bu bilgiler Avrupa Birliği tarafından verilmiş): 1986'da 16 hasta, 1988'de 2500 hasta, 1993'te 15 bin hasta, 1994'te 35 bin hasta. Hekimler şu ana kadar Türkiye'de deli dana bulgusu olmadığını söylüyor. Ancak Koryürek ve arkadaşları bunu sorguluyor: "Bulgu yok, zaten bunun testi de yok." Damgalı etler konusunda da aynı şey geçerli onlara göre.

En deli edeni sakatat
Koryürek'in AB'ye bağlı birimi Tarım ve Beslenme Kuruluşu'ndan aldığı bilgiye göre süt ürünleri tüketilebilir. Ancak deli dana hastalığı taşıma ihtimali olan ürünler tehlike sırasına göre şöyle: Sığır, koyun ve kümes hayvanları. Bir de çiftlik balıkları. Sakatatlar ise en tehlikeli olanları. Peki ne yapacağız? Örneğin Defne Hanım ve grubu et ihtiyaçlarını, hayvanlarını doğal yollarla besleyen bazı çiftliklerden karşılıyor. Tabii bu tip yerlerin Türkiye'nin ihtiyacını ne kadar karşılayacağı da tartışılır. Çünkü sadece İstanbul'un günlük et tüketimi 19 bin ton. Yine AB'den alınan bilgiye göre 2001 yılının sonunda 2 milyon sığırın ölmesi bekleniyor. Bir sığırın etinden altı bin kişi faydalanabildiğine göre durum bir hayli vahim sayılır.

Aslı E. Perker


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır