kapat

28.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yiyelim, içelim seyredelim...
Beyazperdeye yansıyan yemek kültürü dikkat çeker mi bilinmez ama Fransızlar bu işe epey merak sardı. Afet-i devran Penelope Cruz da son filminde mutfağa girince bu konuya değinmek farz oldu

Herkes kendine göre bir ceza kesme peşinde... Kimimiz Voltaire'den nefret ederek Goethe'ye dönüyor, kimimiz Ravel'den vazgeçerek Wagner dinlemeye başladı... Şu Fransızların bize ettiğine karşı biz onlara neler edebiliriz diye toplumun her kesimi kafa patlatıyor.

Bakınız tek problem şu: Muhtelif "dava ve hararetli mizacımızla korkarım yakında her an başka bir coğrafyanın "üzerini çizmek" zorunda kalabiliriz...

Bundan şu sonuç çıkmamalı: "Bize yapılan saygısızlık ya da haksızlıklara sessiz kalmalıyız." Hayır, elbette tepki göstermeliyiz. Doğru olduğuna inandığımız görüşümüzü dile getirmeliyiz. Akılcılıktan ayrılmaksızın... Aksi takdirde bu bizim köşenin "Fransız Mutfağı'na" sırtımızı dönelim artık "Thai Mutfağı'ndan başka mutfak tanımayız" diye bağırıp çağırmasına benziyor... Böyle yaparsak gerçekten komik duruma düşeriz. Çünkü zaten "düşmüş" olan Fransız mutfağına bağırıp çağırmak bize yakışmaz...

Düşünün öyle bir mutfak ki, kendi ulusunun iftihar ettiği aşçılar dahi global ölçekte varolmanın klasik "Fransız Mutfağı'na" sırt dönmekten geçtiğini deklare ederek yola koyulmak olduğunu biliyorlar. Sonra bu şoven ulus kendi ürettikleri şarapların hangisinin daha kaliteli olduğunu bir Amerikalı'ya, Robert Parker'a soruyorlar. Kuzum söyler misiniz, bunlara yazık değil mi? Düşene vurmak asalete sığar mı?

Bütün bu ulvi pozisyon alışı takiben şunu söylemeliyim. Söyleyebilirim. Şimdi size aktaracağım konuyu Air France'ın dergisinden aldım. Çok güzel bir derleme yapmışlar. Sadece mutfak kültürünü bir yaşama biçimi haline getirmiş insanlara mahsus bir sofistikasyon...

ZİYAFET SAHNELERİ
Mutfak dünyasına değinen ya da içinde geçen filmleri epeydir yazmak istiyordum. Geçenlerde gözde afet-i devran Penelope Cruz'un filmini görünce bu konuyu yazmalıyım diye planlarken "malum havayollarının dergisi" elime geçti: Malum ülkenin, malum başkentinden dönerken...

Bakın neler var:
1942 yapım "Les visiteurs du soir" Marcel Carne tarafından çekilen filmde ki ziyafet sahneleri ortaçağ mutfak kültürünü günümüze taşıyor, hem de çok mütevazı bütçelerle, savaş yıllarında çekilmiş olsa bile...

Sonra 1966'da çekilmiş olan "Le Grand Restaurant" var. Jacques Besnard'ın filmi. Unutulmaz Louis de Funes başrolde. İddialı bir lokantanın despot yöneticisini oynuyor.

1963 yapımı "Tom Jones", bir Tony Richardson filmi. Başrollerde Albert Finney ve Susannah York oynuyorlar. Sakın filmi "şarkıcı" hakkında sanmayın. 17. yüzyıl İngilteresi'ni ele alan pitoresk bir hikâye. Doğanın mutfağa taşıdığı nimetleri de anlatıyor...

ŞÖHRETLİ AŞÇILAR
1978 yapımı "La Grande Cuisine" (ya da "Who is killing the great chefs of Europe") Ted Kotcheff tarafından çekilmiş. Robert Marley'in yemek eleştirmenini oynadığı hikayede, Avrupa'nın en ünlü aşçıları tuhaf bir şekilde, yaptıkları en bilinen yemekleri ile öldürülmektedirler. Bu Agatha Christie tarzı hikayenin şöhretli aşçılarını Jacqueline Bisset ve Phillippe Noiret'nun da aralarında bulunduğu yıldızlar oynamış. Sonunda katil, eleştirmen çıkıyor... Ne için mi? Kendisine doktorların kesinlikle yasakladığı yemeklere dayanamayacağını bildiği için... Çareyi o yemekleri en iyi yapan o aşçıları ortadan kaldırmakta buluyor. Bu filmde çok eğlendiğimi itiraf etmeliyim...

1987 yapımı "Le festin de Babette" Gabriel Axel yapımı, Paris'in en iyi lokantasında unutulmaz bir yemek hazırlamak için tüm vaktini harcayan bir başaşçının ele aldığı hikaye en iyi "Yabancı Film Oscarı'nı" alınca epey müteşebbis aynı isimde lokantalar açtılar.

Sonra "Lunga Vita alla Signora" 1987 yapımı. Bir Ermanno Olmi filmi. Gotik bir şato da zarif bir hanımefendi için verilen ziyafeti, hazırlıkları; yemeğin hazırlanışını ele alıyor. Ve unutulmaz Peter Greenaway filmi. 1989'dan "The Cook, The Thief, His Wife&Her Lover". Kendine has kompleks hikayesini tümü ile mutfak ve lokantada çeken Greenaway'ın filminden sonra Marco Ferreri'nin sansasyonel "La grande bouffe" filminden de söz etmeliyiz. Üç arkadaş dünyevi zevklerin mutfak ekseninde konu edileceği bir "oturum" için hazırlıklarını yapar, hafta sonu buluşurlar. Seans onların çatlayıncaya kadar yemelerine dek sürer...

Filmler bunlarla bitmedi. Önümüzdeki haftalarda devam edeceğiz.


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır