kapat

28.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Atina'dan 'Tünel'e açılan hayat kapısı
Pia ile Kosti, 1900'lerin başında yurttaşlık tohumlarını İstanbul'a ektiğinde; çocukları ve torunlarının, Samatya'da başlayan, Kadıköy ve Beşiktaş'tan sonra Tünel'e açılan yüz yıllık hayat kapısını aralayacağını bilmiyordu

Bir dağ çiçeği gibi kendi yalnızlığında hayatı yeşerttiğinde, ovalar kucaklayan sıcaklığı ile hayata sarılmıştı.

Aslında ne kadar kanat çırpsa da İstanbul'a, o bir göçmen kuşuydu. Samatya'dan Yedikule'ye ulaşan surüstü yolundan Narlıkapı'ya bakar, Gazhane ile Deniz Kilisesi arasındaki sahile tüneyen martıların hayat çığlıklarını dinlerdi. Durdukça yosun bağlayan bir hayata bağlanmak yerine, kıyılara ulaşmayı dileyen dalgalar üzerinde düş gezilerine çıkardı. Geride bıraktığı Atina'da sokaklarında büyüttüğü çocukluğuna koşuyordu gençliği.

HASRET YOLCULARI
Pia ve kocası Kosti, Ege adalarından demir alıp, İstanbul'a ulaşan bir vapurun getirdiği hasret yolcularıydı. Pia ile Kosti'nin 1900 başlarında serptiği hayat tohumları, kuşaktan kuşağa uçuşup, "ömür çiçekleri" olacaktı.

Bilinmez ama kız çocukları da yani Olimbia, Fotini ve Despina'da ihtimal ki, sonsuzluğa açılan ve sanki bütün denizleri birleştiren enginlikte kendilerini bir damla gibi hissetmiş ve hasret denizlerine kulaç atmışlardı. Sadece Narlıkapı açıklarını değil, Ayastefanos ile Prens Adaları'nı da kucaklayan gerçekten yaşanmış bir hayatın insanları olmuşlardı.

Adaların Yörük Ali'si ile Caddebostan'ın Süreyya plajlarına 37 numara Tanca ayakkabılarının bıraktığı izler, o ayaklar kadar minik değildi. Degustasyon ve Pera Palas gecelerinde onların ışıl ışıl parlayan birer İstanbul yıldızları olduğuna yemin billah tanıklık edebilirdim. Eğer o tarihlerde "serde gençlik var" deyip uçsaydım daldan dala, mutlaka Panosyan'ın dans günlerinde, bu üç deniz kızı ile Tango'lardan valslere, Kadril'den Mambo'ya kadar en ince figürleri döktürürdüm. Fotoğrafları Phebus Efendi'nin ince rötuşlarını gerektirmeyecek kadar sade ve soylu, makyajları reddedecek kadar da iddialıydı. Zamane artiz ve mankenlerini ipe dizecek kadar güzeldir ve şüphesiz "ölçü"lü hayatlarıyla bedene mezura olmamışlardı.

Pia'nın çocukları İstanbullu üç Türk'le evlenmişler ve sadece isimlerini değil, hayatlarını da değiştirmişlerdi. Olimbia Nuran, Fotini Zerrin, Despina da Türkân olmuştu. Olimbia'nın kocası ünlü bir hattatın torunuydu. Fotini yani Fofo ise ünlü tütüncülerden işadamı İhsan Doruk'un (Cahide Sonku ile Şükran Doruk'un eşi) eksperi ile evlenmişti. Kızını büyütüp evlendiren Despina ise Fofo'nun evine yerleşmişti. 75 yaşında hayata veda eden Olmibia'nın ikisi kız üç çocuğu olmuştu. Kızlarından Gülen'in evliliği ile Funda dünyaya gelecek (1973) diğer kızı Saint Benoit'lı Gülsen'in de iki çocuğu olacaktı.

SON TEMSİLCİ
Samatya'dan başlayan Kadıköy ve Beşiktaş ile süren yüzyılı aşkın bir hayatın son dönem kapısı ise Tünel'den açılmıştı. Kardeşler Nuran Hanım'ın (Olimbia) kızı Gülen ile Tünel'e yerleşmişlerdi. Funda ise asırlık İstanbul ve Türkiye hayatının sayfalarını tamamlayan torun olarak son kuşağın temsilcisi olmuştu. Hayat ne kadar acımasız da olsa yaşamaya değerdi ve siyahlarına, grilerine rağmen insanlar, hayatlarını rengârenk giyebiliyorlardı. Çünkü onlar hayatlarına renk veren bu toprakları, "sınırsız" sevebilecek kadar yurttaş olmuşlardı.

ERGUN HİÇYILMAZ


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır