kapat

03.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
SELAHATTİN DUMAN(sduman@sabah.com.tr )


İyi bir dayak gibisi yoktur..

Yüz sene sonra kullanılacak bir ata sözü..

ÖZET: Yazar, dayak yiyen çocukların sorunlu olduğu görüşünü yıkmaya karar verir.. Bu amaçla "dayağın zihin açtığı" yolundaki bilimsel tezini tartışmaya açar.. Eğer buna inanmayacaksa kendine inanmayacaktır.. Çok kararlıdır..

İki küçük kız çocuğuna boks maçı yaptırdılar diye gök kubbeyi yere indirenlere diyecek lafım bitmedi..

Özellikle de bu tartışmanın zamanlaması çok iyi oldu.. Çocuklar birkaç gün önce karnelerini aldılar.. Eğitimcilerin kaydına göre orta eğitim çağında 5 milyon çocuk var..

Neresinden bakarsanız bakın, bunların yarısından fazlası karneye zayıf getirmiştir.. Kaba bir hesapla elimizin altında "dayaklık" üç milyon çocuk var demektir ki evlere şenlik..

***

Bizde sömestr tatilinin gerçek anlamı "dayak mevsimi"dir.. Nasıl buğday hasadının mevsimi varsa, nasıl kuşların göçü mevsime bağlıysa; memleketimizde toplu dayak olayları da sömestr tatiliyle başlar..

Karnenin güzelliğine göre yer yer orta şiddette, yer yer kaba dalgalı olarak sürer.. Onbeş gün sonra okullar açıldığında, evdeki yerini ılıman bir havaya terkeder..

İki felaket bir arada..

Kız kardeşim orta üçte, bense ağabeyi olarak orta ikideydim.. O sömestr karneleri aldık.. Bende 11 ders vardı.. Yedisi zayıftı..

Gerçi beden eğitimi, resim filan iyiydi ama o yıllarda bu tür etkinliklerin itibarı yoktu..

Müzikte Mozart, resimde Leonardo Da Vinci olsan nafile.. İlla ki Yurttaşlık dersinden "Kimler mahalle muhtarı seçilebilir?" sorusunun cevabını bileceksin..

Aslında ev ahalisi benim "eğitim hızıma" uyum göstermişti.. O yüzden yedi zayıfıma fazla aldırmalarını beklemiyordum lakin kızkardeşimin hali benim için yıkıcı oldu.. Çünkü karnesinde tam altı zayıf vardı..

Oysa hiç zayıf getirmezdi.. Onun sayesinde ev içi eğitimin başarı oranı hep yüzde 50'de kalırdı..

Oysa şimdi kardeşim yüzünden yüzde 100'lük bir başarısızlık oranı tutturmuştuk.. Sebebi de ergenlik dönemi başlayan kız kardeşimdi..

Çocukluktan genç kızlığa geçiş kimyasını bozmuştu.. Eskiden sürekli ders çalışan kız çocuğu gitmiş, onun yerine bütün gün aynanın karşısında taranan bir yeni yetme gelmişti..

Karşılığını da karnesine ilk kez altı zayıf getirerek görmüştü..

***

Çakırcalı eşkıyası gibi kuş kanadından hile sezen tabiatım vardır.. İki karneyi şöyle yanyana koyup bakınca içime bir his geldi.. "Kendini kolla oğlum.." dedim kendime..

- "Babamızın bugün cinnet geçirme ihtimali yüksek.. Kendini kanının son damlasına kadar korumaya bak.."

Bendeki kurnazlığa bakın.. Eh, ne de olsa ailenin büyük çocuğuyum, yani ben anamın ilkiyim, dağda gezen tilkiyim..

Dayak konusunda uluslararası derece yapacak kadar idmanlı olduğumdan önce pijamalarımı giydim.. Üzerine üç kazağı üstüste geçirdikten sonra beden dersinde kullandığımız eşofmanı da kullandım..

Eh! Okur yazar oranı yüzde 100'lük bir ev olduğumuzdan eski gazete bol bulunur..

Onları da göğüs ve sırt nahiyesine gelecek şekilde kazakların arasına yerleştirdim.. Baldır ve kalçaları da içerden gazete ile takviye ettim.. İşim bittiğinde Cüneyt Arkın'ın "Dünya'yı Kurtaran Adam" filmindeki istilacı robotlara dönmüştüm..

Tarihi bir savunma..

Babam eve geldiğinde "sofraya oturacak yüzümüz olmayacağını" da hesaba kattığımdan bir tepsi hazırlayım, akşam yemeği yerine geçecek şeylerle donattım..

Onu da kardeşimle paylaştığım odamdaki yatağın altına zulaladım..

Hazırlıklarım bitmişti.. İş babamın cinnet geçireceği saati beklemeye kalmıştı..

Kız kardeşim bir yandan taranıyor bir yandan da ne yaptığımı soruyordu.. Başımıza gelebileceklerle ilgili tahminlerimi söylediğimde umursamaz bir halde omuz silkti..

- "Babam beni dövmez.." dedi..

Doğru.. Babamızın o güne kadar ona fiske vurduğunu gören olmamış.. Beni bile bir iki kere öylesine okşamış o kadar.. Asıl yetkiyi anama devretmiş..

O derece şiddete uzak bir adam.. Okurken gazetesini parmakla delerdik, yine tepki göstermezdi..

Ancak bu sefer iş değişik.. Allah razı olsun, o bıraksa konu komşu bırakmaz.. Yolunu kesip "Oğlanın karnesi nasıl?" diye sorar.. Sanki nasıl olacağını tahmin etmiyorlarmış gibi..

Onlar bıraksa anam bırakmaz.. O eğitim konusunda bakanlık müfettişlerinden daha iddialı.. Babam gevşek davransa, Kıbrıs Bayrak Radyosu gibi bütün gün yayın yapar.. Adamı eninde sonunda bize karşı silahlandırır..

***

Kız kardeşim uyarımı dinlemedi..

Babam eve gelir gelmez annemin hakkımızda yaptığı yayın ile karşılaştı.. Bu bir kuru iftira yayını değildi, kadının elinde bu kez belge vardı.. Biri altı diğeri yedi kırıklı iki karneyi babamın eline tutuşturdu..

Kız kardeşim babamdan ilk ve son şaplağı o arada yedi sanıyorum.. Girdiği şokla karışık feryadı bastığında babam bana hamle etmişti bile..

Haklıydı. Kardeşime kötü örnek olan bendim..

Vurduğu yerden ses getiriyordu ama canım acımıyordu.. Benim can acısına dair bir tepki vermemem onu iyice zıvanadan çıkardı.. Daha hızlı vurmaya başladı.. Ben de o zaman teknik bir hata yaptığımı anladım..

Adamcağız o gece "çocuk eğitimi" konusunda hayatının başarısızlığını yaşıyordu.. Bu yetmiyormuş gibi ona bir de "dayak atmada" başarısız olduğunu gösteriyordum..

Bereket duruma uyandım.. Onun hamlelerini karşılarken "Ah! Yandım.. Bana kalleşlik ettiniz.. Arkadan vurmak haaa!" türünden laflar edip, Türk filmlerinden öğrendiğim acı efektlerini bol bol kullanmaya başladım..

Babam sinema sevmediğinden aradaki farkı anlamadı ve yeterince cezalandığımı düşündükten sonra yakamı bıraktı..

İki kardeş odamıza çekildiğimizde ben yatağın altındaki tepsiyi çekip yemeğe başlamıştım.. Kız kardeşim yediği tek tokadı ağlayarak sindirmeye çalışıyordu.. O akşam tek sıkıntım yemeği uzanarak yemek zorunda kalışım oldu..

Eşofmanın alt tarafına o kadar çok gazete tıkmışım ki eklemlerim bükülmediğinden uzanmak zorunda kalıyordur.. Tedbirli biri olduğumdan gazeteleri çıkarmak da işime gelmiyordu..

İşte ben basının önemini o dayak sayesinde öğrendim.. O dayağa minnettarım.. Hâlâ ekmeği basından yiyoruz..

YARIN: Tartışmada son nokta.. Dayağı atmak mı zor, yemek mi zor?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır