kapat

24.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )


Yönetim kaosu

Anayasa Mahkemesi gürültü koparan bir açıklama yaptı. Aslında ilk bakışta pek abartılı bir durum yok. Mahkemenin tutumu, ilgili özerk kurumun bir fikir beyanı olarak da ele alınabilir, kendi sınırlarını zorlaması olarak da...

Ancak böyle bir tartışmaya girmenin hiç bir anlamı yok... Yok çünkü, olan bitende tayin edici olan "açıklamanın içeriği" değil; tersine "açıklamanın zamanlaması ve üslubu"...

Geçen hafta sonu "Anayasa Mahkemesi ile hükümet arasında tasarı konusunda görüşmeler yapıldığı", bu görüşmelerin pazartesi günü devam ettiği biliniyor. Hükümetin değişilik tasarısını bu görüşmeler sonucu geri çektiği de ortada.

Çarpıcı olan "Anayasa Mahkemesi'nin malum açıklamayı, istediği sonucu almasından, yani tasarının geri çekilmesinden saatler sonra yapması"dır. Açıklamanın zamanlaması, "siyasi uyarı" niteliği taşıyan üslubuyla birleşince ortaya başka bir resim çıkmaktadır.

Açıklamayı bomba haline çeviren, izah edilmeye muhtaç kılan da işte bu resimdir. Ve açıklama bu yönüyle hukuki bir uyarı ya da istişare niteliğini aşıp, bir güç gösterisi haline dönüşmektedir.

Güç gösterisi...

Kilit kavram galiba bu...

Bugün ülkenin içinde bulunduğu ortamda "güç gösterisi sadece siyasi ağırlık koyma aracı değil, aynı zamanda savunma ve korunma aracı" olarak da karşımıza çıkıyor.

Zamanlaması ve üslubu itibariyle Anayasa Mahkemesi'nin çıkışı da böyle bir çıkıştır. Endişe kaynaklıdır; savunma amaçlıdır.

Neden, peki? Bu çıkışı ne tetikledi?

Başta Vural Savaş'ın açıklamaları tetikledi. Siyaseti, yönetimi ve hukuku kuşatan malum "asayiş mantığı"nın, bu kez bir silah olarak "içeriye" yönelmesi tetikledi...

Vural Savaş'ın Anayasa Mahkemesi üyelerine kişisel olarak nokta atışı yapması, "şeriatçı eğilimler"den söz etmesi ve ileriye dönük olarak şaibe altında bırakması, sonuçta bu kurumu "önlem alan" bir güç gösterisine itmiştir. Ancak daha ciddisi, savunmaya yönelik bu gösterinin, kurumdan çok kurumda çalışan yargıçların kişisel kaygılarına işaret etmesidir.

"Kurumsal olanın şahsileşmesi"nde, "sahşileşerek siyasileşmesi"nde ve buradan kaynaklanan güç gösterisinde, hükümetin de payı var.

Nitekim geri çekilen tasarıya bakıldığında, pazarlıklar ve dengeler sonucu parti kapatmanın hukuki açıdan hemen hiç bir şekilde zorlaştırılmadığı, kapatmanın önünün sadece aritmetik olarak tıkandığı görülür. Bu ise, tüm sorumluluğu Anayasa Mahkemesi'ne yükler; üstelik hukuki olarak değil, sayısal olarak yükler ve "bu kurumu parmak hesabı etrafında siyasileştirir, namlunun ucuna yerleştirir".

Vural Savaş'ın sembolik çıkışlarına eklenen bu unsurun da Anayasa Mahkemesi'nin girişiminde etkili olduğu gözardı edilemez.

Peki, endişe, şahsileşme, güç gösterileri gibi gelişmelerin "siyasi" anlamı ne?

Asıl soru budur...

Yanıt ise kısa ve açıktır: Yönetim kaosu...
Değişimi ve değişim taleplerini yönlendiremeyenler, ülkeyi bildik araçlarla örneğin hukuki mekanizmalarla yönetemezler. Değişimin önünü kesmek için hukuk dışı, cebri ve keyfi mekanizmalara kaymak zorunda kalırlar. Yani otoriterleşirler ve bunu kamuoyu oluşturarak meşrulaştırmaya çalışırlar. Ama otoriterleşmenin de bir bedeli vardır. Çatışmalara "hakemlik yapması" gereken devlet kurumlarını "çatışma aracı" haline getirir. Bu ise hemen sonuç verir. Zaman içinde yönetim önce bloke olur, ardından krizle tanışır, en nihayet iç çatışmalar üretir. Tabii sarmal devam eder: İç çatışma hukuku biraz daha siyasalaştırır; devlet içi hiyerarşileri biraz daha altüst eder; keyfiliği iyice egemen kılar. Ve her yeri korku sarar.

Aynı bugün Ankara'da olduğu gibi...

Evet, bugün Türkiye "otoriterleşme süreci"nin, "kriz yüzü"yle tanışıyor... Askerileşmenin siyaset ve asayiş alanında açık bir şekilde, toplum ve ekonomi sahasında zımni olarak alıp başını gittiği, siyasetin "dar alanda kısa paslaşmalara ve pas hatalarına mahkum edildiği" bir yerde başka ne olabilir?

Hâlâ bir umut var: Siyaset ve hukuk..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır