kapat

Pazar Eki
31.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yeni yıl mektupları
Eğrisiyle doğrusuyla 2000'de iz bırakanlar, 2001'de n'apar bilinmez. Ama belki bu mektuplar, onlara ipucu verir

Sayın Cumhurbaşkanım,
Bir vatandaş olarak, Çankaya'nın siyasete ağırlığını, bir orkestra şefi gibi koymanızı isteme hakkımı kullanıyorum

Yarın sabah yeni bir yıla ilk kez Çankaya Köşkü'nde uyanacaksınız. Sabahın tazeliğinde Atatürk'ten başlayarak, sizden önceki Cumhurbaşkanlarımıza da mekan olan çalışma odanızdan, karlar altındaki Ankara'yı izlerken bu 1 Ocak gününün Türkiye için taşıdığı anlamı düşüneceksiniz. Haklısınız; 2001 Türkiye için zor bir yıl olacak.

Türkiye'nin son birkaç aydır yaşadığı, geri dönüşü olmayan kırılmaların, 'çok daha büyük ve radikal bir kırılmaya' yol açması endişesi giderek yaygınlaşıyor.

Türkiye, onlarca yıldır biriken, tortulaşan, katılaşan sorunlarıyla, öyle anlaşılıyor ki, 2001'de daha önce olmadığı şiddette yüzleşecek.

Kimilerine göre bu sizin şanssızlığınız.

Kimilerine göreyse şansınız.

Ben 2001 yılının zorluklarının sizin şansınız olduğuna inananlardanım.

İşin 'kırmızı ışıkta durma' tarafına girecek değilim. Ne de sizin Cumhurbaşkanı seçilmenizle, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkımını hazırlayan ikinci bir Lale Devri'nin eşiğinden dönülmesinin çakışmasına...

Çünkü bu ikisinde de sizin kadar sizi Cumhurbaşkanı seçen koalisyon hükümetinin de payı olduğuna inanıyorum.

Kamu düzeninden mali düzene, Türkiye'nin yıllardır üstüne gitmeye cesaret edemediği pek çok çarpıklığın üzerine, ağır siyasi yıpranma bedeli karşılığında son iki yıldır gidilmeye başladığı görülebiliyor.

Benim üzerinde durmak istediğim konu, bu zorlukları omuzlarında taşıyacağı apaçık olan geniş halk kesimlerinin, bir umut ışığı görme, çektiği zorlukların boşuna olmadığına inanma gereksinimi.

İnsanlar ayakta durmak için yalnızca ekmek değil, umut da arar.

Umudunu yitirmiş toplumlar ayakta durma gücünü yitirir.

Sayın Cumhurbaşkanım, sizden Çankaya'nın ağırlığını siyasete koymanızı isteme hakkını kullanıyorum.

Muhalefetinin kolu kanadı kırılmış bir Meclis gerçeği karşısında muhalefet rolü üstlenmeniz değil istediğim.

Tersine, bir vatandaş olarak, Çankaya'nın siyasete ağırlığını bir orkestra şefi gibi koymanızı isteme hakkımı kullanıyorum.

1 Ekim'deki Meclis açılışında verdiğiniz üç mesajı ödünç almak istiyorum:

- Vatandaşlardan yasalara uymasını isteyen yöneticiler, yasalara önce kendileri uymalı,

- Yasalar, insanı temel alacak, Cumhuriyeti demokratikleştirecek şekilde yenilenmeli,

- Avrupa Birliği üyelik süreci, bu dönüşüm için bir fırsat olarak değerlendirilmeli.

Bunlar 21'inci yüzyıla dünyanın giderek zenginleşen yarısı ile giderek fakirleşen yarısı arasında bir yerde giren Türkiye'nin ilk grupta yer alması için atması gereken adımlar.

Halkın ve ülkenin iyiliğine adımlar.

Siyasete ağırlığınızı bir orkestra şefi gibi koyarsanız, daha zengin ve demokratik bir Türkiye için atılması gereken adımları, AB fırsatından da yararlanarak daha kolay atabiliriz.

Tünelin ucundaki ışığı görürsek, sıkıntıların boşuna çekilmediğine inanırsak daha sağlam durur, hızlı yürürüz.

Murat Yetkin

Sevgili Sadettin,
Belki Fatih'teki o çöpe atılan oylar tekrar bulunup sayılmasa sen şimdi rahmetli babanın Sapanca'daki evinde sakin bir hayat sürüyor olacaktın. Yetkili olsam, bırak yetkiliyi diktatör olsam, seni bulunduğun mevkiden ölene kadar ayırmam

Aslında ben seni tanıyorum. "Nereden" dersen, senin mesleğine olan aşkına, pervasızlığına ve bildiğin yoldan dönmemene bayılıyorum. Hoş İstanbul Narkotik'te çalışırken çok yeri çomakladın. Bazen seni tahrik bile ettiler, "Yapamazsın" diye. Üstüne üstüne gittin. Hiçbir polisin giremediği o meşhur zengin ve bürokratların, hatta siyasi eşlerinin bile kumar oynadıkları yerleri bastın. Tabii sonunda seni ödüllendirip (!) turizm polisi bile yaptılar. Olsun, yılmadın. Sen meslek grubunun içindeki bütün cambazlıkları biliyorsun. İşin kötü tarafı, karşı taraf ile uğraşmak senin için zor olmuyordu. Ama arkadan vurulmak seni kahrediyordu. Helal olsun, hiç sesini çıkarmadın. Şansın da yaver gitti. Belki Fatih'teki o çöpe atılan oylar bulunup tekrar sayılmasa, sen şimdi Sapanca'da rahmetli babanın evinde sakin bir hayat sürüyor olacaktın. Allah'tan işlerin yaver gitti de şu anda bulunduğun yere geldin. Yetkili olsam, bırak yetkiliyi aslında diktatör olsam seni bulunduğun mevkiden ölene kadar ayırmam. Kaçmak istesen, silah zoruyla getirip oturturum. Zaman zaman illet olduğunu görüyorum. Ama o anlarda bile bakışlarından "Ben bu işin de altından kalkarım arkadaş" diyorsun, bunu hissediyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, takriben 8 ay önce sana bir haksızlık yaptım. Hani "Göreceksiniz" dedin, "Çok saygın dediğiniz kişilerin, önlerinde ellerinizi ovuşturup hazırolda durduğunuz, saygıda kusur etmediğiniz kişilerin halini yakında göreceksiniz..." Yukarıda Allah var, dedim ki, "Bu Sadettin Tantan da tam siyasetçi olmuş. Onu da kaybettik, Allah rahmet eylesin." Ama o gün bu içimden dediğimi bana, bu 1.5 aydır yedirmeye başladın. İşte onun içindir ki seni seviyorum.

İyi biliyorum, özellikle bazı siyasetçilerden nefret ediyorsun. Devam et... Halkın çoğunluğu seni seviyor. Onların gücünü arkana aldığın zaman çok şeyi halledersin. Korkuyorum, sana yakın zamanda ne çamur atacaklardır. Ne senaryolar yazılacaktır. Zaten bunlara hazırlıklısındır. Ne de olsa eski memursun! Kimi, ne zaman halledeceğini iyi bilirsin. Çünkü çok da fazla beyefendi birisi değilsin. Aslında öyle olman da iyi oluyor. O entel geçinen sahtekar ve namussuzlar senin bu tavrından tırsıyorlar. Bana henüz yeni başladın gibi geliyor. Aynen devam, hem de hızını hiç kesmeden.

Senin için bir başka tehlike de kendi partinden gelebilir. Böyle devam edersen, sonunda lider olmandan korkabilirler. Bence en büyük tehlike burada. Bazı şeyleri hallettikten sonra tam rahatlayacaksın.

Son zamanlarda en üzüldüğün olayı tahmin ediyorum, Çevik Kuvvet'in yaptığı olay. Onu da halledeceğinden eminim. Ama bütün bunları sadece 64 kişi mi yaptı, burada iyi düşün. Polisin içinde yalnız siyasilerin elleri değil, senin eski arkadaşlarının da elleri bayağı geziyor olmalı... Ne dersin bilmem, bu taraftan böyle gözüküyor.

Senden bir ricam daha var. Ben spor adamıyım. Yıllardır halkın içinde çok bulundum. Ondan içimi sana dökmek ihtiyacı hissettim. Sevgili Tantan, biraz da şu bizim futbola biraz dalsan. Burada da ancak senin yapabileceğin bazı şeyler var. Futbolu seversin, bilirim. Hoş, güreşi daha fazla seversin ama... Ne olursun biraz da bizim mahalleye uğra, ihtiyacımız var.

Gözlerinden öperim, mübarek şeker bayramını kutlar, yeni yılda özellikle sinirlerinin çelik gibi olmasını dilerim.

Erman Toroğlu

Hikmet Sami Bey,
Bu zorlu dönemi, büyük krizi sizin 'devlet'liğinizde yaşadığımız için şanslı olduğumuza inanıyorum

Öncelikle size geçmiş olsun demek istiyorum.

2000 yılının son aylarının sizin için ne kadar zor geçtiğini, TV ekranlarına yansıyan çökmüş görüntülerinizden, hüzün dolu gözlerinizden fark etmemek mümkün değildi.

Bir insanın "devlet" olması ne zordur, kimbilir. Aslında hepimiz gibi duyguları, düşünceleri, sevinçleri, üzüntüleri, zaafları olan bir insanın, bir babanın, bir eşin, sesini yükseltmeyi sevmeyen yumuşak bir öğretim üyesinin, kendini bir kenara koyup, 65 milyonun karşısına "devlet" olarak çıkması ne çetin bir iştir!

Özellikle "Devlet Baba"nın otoritesini ortaya koymak ve sertleşmek zorunda kaldığı anlarda, karınca incitmez karakterli bir adamın "devlet" olması; ne yaman bir çelişkidir!

Önemli her kararın arifesinde önce "Böyle bir durumda devlet ne yapmalı" diye düşünmek, ama aynı anda "Ben olsam ne yapardım"ın hesaplaşmasını yapmak ve bu iki kişilik arasında bir uyum peşinde koşmak ne yıpratıcı, ne yorucu bir görevdir!

Ben bu zorlu dönemden yüzünüzün akıyla çıktığınıza inanıyor ve bu büyük krizi sizin "devlet"liğinizde yaşadığımız için şanslı olduğumuza inanıyorum. Öte yandan, 2001'e sizin adalet bakanlığınızla girmeyi de vaadedilen ve aslında çoktan dayatmış olan adalet reformu açısından da bir güvence olarak görüyorum.

Bu noktada, itiraf etmeliyim ki, "devlet"ten çok, sizin dürüst kişiliğinize güveniyorum.

Saygı ve sevgilerimle...

Gülay Göktürk

Sayın Baba'ya,
Nerde o 'verdiysem ben verdim!' diyen delikanlı tavırlar, o gerdanı kıra kıra hitabet... Zatıaliniz Türkiye'yi dünyanın 16. ülkesi ilan etmiştiniz. Şimdi bilmem ki, kaçıncı olmuştur

Aldığım aile terbiyesi gereği, sözlerime başlamadan önce saygılarımı sunarım. Uhdenizdeki uluslararası görevin omuzlarınıza yüklediği ağır yükü taşımakla meşgulken bu satırlarla değerli zamanınızı aldığım için bağışlamanızı dilerim.

Sayın ... Babası; (Kimin babası? Kimin olacak, onun işçisinin, onun köylüsünün, onun memurunun, onun sanayicisinin, onun tüccarının, onun vs.'sinin babası) gittiniz gideli durumlar bir türlü düzelmek bilmiyor. Yanlış anlaşılmasın, gelen gideni aratırmış demiyorum; ben desem de bu defa kimse inanmaz. Fakat olanlar oldu; halefiniz tutturmuş, Anayasa'yı deldirtmem diyor. Bi kerecik, n'oolur diyorlar, olmaaaz diyor. Orta yere çıkıp da bi allaan gulu, "o zaman devletin işini göremezsiniz" deyivemiyo! "Deyiverin canım!"... Sayın Babası, bizim kulağımız o sese alışmış, "Benim devletimin işini aksatmağa da kimsenin hakkı yok" diyecek o ses, ta gözümüzün içine bakarak, "benim vatandaşım hizmet bekliyoken..." diye devam edecek, güzel güzel ikna olacağız. (Yani olacaklar; onun işçisi, köylüsü vs.)

Efendim, zatıalinizin yokluğunda siyaset, adeta sindirim meselesinden ibaret! Ortalık öyle hareketli ki, kimsenin yemek seçecek hali yok, önüne ne konursa yiyor sonra da sindiremedim deyip izaha çalışıyor. Nerde o "verdiysem ben verdim!" diyen delikanlı tavırlar, o aslanlar gibi, gerdanı kıra kıra hitabet... Bunlar unutuldu adeta. Zatıaliniz Türkiye'yi dünyanın 16. ülkesi ilan etmiştiniz. Nerdeeee! Şimdi bilmem ki, kaçıncı olmuştur. Zamanınızda "Türkiye bir dünya devleti" idi. Şimdi ise kapımızı IMF'den başka çalan yok. Onların da başka çaresi yok. Anlayacağınız, "benim güzel memleketim" yine yoklar ülkesi olma yolunda. Diyorum ki, bırakın şu uluslararası işleri filan; o işlerle uğraşırken var mısınız, yok musunuz belli değil, yüzünüzü bile görmüyoruz... (Halbuki böyle mi olmalıydı; sizin işçiniz, sizin köylünüz, sizin vesaireniz beklerdi ki "Gelin bakalım çocuklar, nassınız, eyimisiniz" deyip İsrail'i bir yanınıza, Filistin'i bir yanınıza alıp, "neyi paylaşamıyosunuz" deyiverseniz, "bakın ben size sööylüyorum, yollar yürümekle aşınmaz" diye lafa başlayıp... Heyhat!..) Evet diyorum ki, bu işleri bıraksanız da varoluş sebebiniz olan Türk usulü siyasete kesin dönüş yapsanız. Zaten ne zamandır kuşku içindeyim, bu banka işleri, operasyonlar, bu uluslararası görev filan; sanki sizi siyasetten uzak tutmak istiyorlar!

Bunlara meydanı bırakmayın canım... Sizi unutmak mümkün değil. Ne sizinkiler unutabilir ne ben. Bakın; bir yıldan fazla oluyor, enerji kongresini açış konuşmanızda meseleyi keşifler ve icatlar tarihinden almış, bir saate yakın bir sürede tasarrufa getirmiş ve şöyle bağlamıştınız: "Pencereyi de açmayıvee canım!.." Bunları unutmamız, sizi özlemememiz mümkün değil. Hem sizden sonraki halimize bakıyorum da, iflah olmaya niyetimiz yok, onun

için eyisi mi, şu 2001'de geçiverin başımıza canım... Bari zekânızdan nemalanalım. Saygılarımla.

Aytekin Hatipoğlu


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır