kapat

Pazar Eki
31.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
2000'in portrelerine
Farkında değiliz sanma, Türkiye'ye ilk geldiğinde saçların bu kadar beyaz, alnındaki çizgiler bu kadar derin değildi. Biliyoruz sana çok çektirdiler. Ama sen iki yıldır çekiyorsun. Biz ise doğduğumuzdan bu yana. Ufak ufak bir on milyar dolar daha toparlamaya başla, çünkü bu para bunlara fazla dayanmaz

Sevgili Carlo,
Avusturyalı fizikçi Albert Einstein'ın şu sözlerini hatırlayacaksın: "İki şey sonsuzdur; kainat ve insan oğlunun aptallığı. Esasında kainat konusunda emin değilim."

Einstein kainatın sonsuzluğu konusundaki şüphelerini mezara götürdü. Ondan sonra gelen fizikçiler de bu konuda kesin bir şey söyleyemiyor. Expanding universe teorisine göre durmadan genişleyen bir kainatta yaşıyoruz. Steady state teorisine göre kainat durağan. Türkiye gibi. Yerine mıh gibi çakılmış, bir adım ilerlemiyor.

Merak etme Carlo, IMF'yi bırakıp astronomiye geçmeni istemiyoruz. Sadece... Her geldiğinde Ankara'da turlayıp duruyorsun. Nerdeyse iki yıldır politikacılarla artık haşır neşır oldun... Onları yakından tanıyorsun... Acaba ikinci soruya ışık tutmanı isteyebilir miyiz?

Yani, acaba kainattaki tek sonsuz şey insanoğlunun aptallığı olabilir mi? Sence, bizim politikacılar bir hipotezi test etmek için iyi bir veri tabanı teşkil eder mi?

Çok örnek var. Biliyorum. Ama şu sonuncu bence bir klasik:
IMF yürütme kurulu 10 milyar dolarlık paketi onaylamak üzere toplanmaya hazırlanıyor. Ellerinde Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel (Erçel'i Harrison Ford yakında çevireceği Indiana Jones IV için rol arkadaşı olarak transfer etmek istiyormuş, duydun mu?) ile Devlet Bakanı Recep Önal'ın bulunduğu niyet mektubu. Tam bu sırada başka bir Devlet Bakanı, Şükrü Sina Gürel, basın toplantısı yapmaya hazırlanıyor. Eti Holding'in özelleştirilmesine neden karşı olduğunu anlatacakmış. Yani "hükümet niyet mektubunda Eti Holding'i özelleştireceğini size söylüyor ama onun patronu olarak ben bu işe karşıyım" diyecek. "Yani bu hükümete güvenip parayı verme, sadece Enis yok ben de varım, altını oyarız" demek istiyor.

Neyse, son anda Ecevit müdahale edince basın toplantısını yapamıyor. (Ecevit neden hiç ilk anda müdahale etmez, o başka bir muamma.) Ama hem Türkiye, hem de uluslararası camia mesajı almış vaziyette: "Niyet mektubuna uymaya niyetli değilim."(Bu arada duydun mu bilmiyorum, Enis kabine arkadaşlarına "özelleştirme yoluyla memleket nasıl batırılır" konulu bir doktora kursu başlatmış. Tahmin et bakalım ilk yazılan kim? Bildin. Şükrü Bey.)

Carlo. Sevgili Carlo. Farkında değiliz sanma. Türkiye'ye ilk geldiğinde saçların bu kadar beyaz, alnındaki çizgiler bu kadar derin değildi. Gözlerinde mor halkalar belirmiş. Dalıp dalıp gidiyorsun. Biliyoruz. Sana çok çektirdiler. Ama sen iki yıldır çekiyorsun. Biz doğduğumuzdan bu yana. Ne olur bizi terk etme. Ufak ufak bir 10 milyar dolar daha toparlamaya başla çünkü bu bulduğun 10 milyar bunlara fazla dayanmayacak.

Gelecek defa geldiğinde bana da uğra, lütfen. İlginç bulacağına emin olduğum ikinci bir hipotezim daha var: Dinozorların neslinin tükendiği doğru değil! Anadolu dinozoru yaşıyor! Ve bir ipucu sana, yılbaşı hediyesi olarak:

BAZILARINI TANIYORSUN!

Metin Münir
Sevgili Banu Alkan Hanımefendi,

Neremy'yi nereme süreyim söyler misiniz? Söylemeyin. Çünkü her söylediğiniz parlıyor beyaz camda. Yüksek bir Türk genci olarak kendisine "Afrodit" unvanını layık gören hayranı olduğum Banu Alkan'a takdimimdir...

Her ne kadar size "sevgili" diye hitap ediyor etmiş olsam da bunu sizin asil görünümünüzden kaynaklanan tevazunuza verin. Çünkü şimdiye kadar sizinle televizyon ekranı ve sinema perdesi dışında asla ve katiyyen karşılaşmış değiliz. Zaten bunun mümkün olması hiç de olası değil. Bu yüzden "sevgili" kelimesini lütfen naçizane bir hitap tarzının kullanılış şekli olarak hoşgörünüzün bir sayfasına kayd ediniz... Şimdi "sayın" da diyebilirdim ama, pek biraz resmi olmaz mıydı?

"Afrodit"in tarih içindeki yerini bir yana bırakın. Şanı büyük abilerimden duyduğuma göre "Afrodit" tarihte güzellik ve bereket tanrıçası imiş, bir de haşa fahişelerin koruyucusu...

Ben tabii, doğal olarak daha ziyade "Afrodit"in coğrafyası ile ilgileniyorum bizatihi... Ve sizin duruşunuzla, yürüyüş ve gülüşünüzle, sesiniz ve endamınızla gerçekten de "Afrodit"e pek yakıştığınıza inanıyorum.

"Afrodit Hanım"... Hani o malum reklamda "Kestaneci" size böyle mi hitap ediyordu?

Bakın, nasıl düşlerime ve düşüncelerime bir panzehir misali nasıl zerk edilmiş bu hitabın güzelliğindeki cümle...

"Afrodit Hanım diyebilir miyim?" size...

Ne sihirli bir söz kümesi...

Hakikaten bir hayranın olarak hayat macerasını takip etmekten gerçekten bizar, yani çaresiz düşmüş durumdayım.

Tam "Neremi" şarkınızı ezberlemeye çalışırken birden karşıma "Kokoreççi" ve "Kestaneci" ile çıkıyorsunuz.

Doğrusu "Kokoreççi"yi değil de "Kestaneci"yi pek biraz kıskandığımı samimiyeten itiraf etmek mecburiyetindeyim.

"Kestaneci"ye kıskançlığımı unutur olduğumu sanırken bir daha şaşkınlığın girdabına iterek beni ve benim gibileri, bu sefer "Neremy" nam parfümün reklamı ile arz-ı endam ediyorsunuz televizyon ekranlarında...

Ruhumda daha kestanenin sıcaklığı erimeden acılarıma ve tabii sevinçlerime de bir merhem olarak düşündüğüm "Neremy" parfümünü nereme süreyim şimdi, söyler misiniz?

Yok yok, siz söylemeyin...

Çünkü her söylediğiniz bir şarkı olarak parlıyor televizyonun beyaz camında...

Biliyorum, bu yazdıklarım elinize ve gönlünüze ulaşmayacak.

Ben de bu yazdıklarımı bir cam şişeye koyup Ege denizinin ak köpüklü sularına bırakacağım. Siz okumasanız da belki Ege'nin meltemi bu yazdıklarımı "Afrodit"in kulaklarına fısıldar, "Neremi, neremi" diye...

Satırlarıma son verirken Ege denizinin meltemi misali sesinizden öper, "Afrodit" misali endamınızın düşlerimizden ve düşüncelerimizden eksik olmamasını niyaz ederim.

Bir yılı daha arkada bıraktık sizin başarılı çalışmalarınız sayesinde.

Umarım yeni yılda da bizi kendinizden mahrum bırakmazsınız efendim.

Bu da naçizane arzumdur: Bedeniniz o kadar nakşedildi ki ruhumuza, bu yüzden imzalı bir fotoğrafınız yerine, imzalı "ses"inizi gönderebilir misiniz efendim.

Saygılar sizin olsun...

Sevgiler bizden...

Yazan: Uranus'un oğlu Kronos

Refik

Durbaş

Sevgili Başkan Clinton
Sevgili Başkan Clinton Gelin sizi, size hayran olan Castro ile Küba'daki Türk büyükelçiliğinde ağırlayalım. Sevdiğiniz yemekleri ben hazırlarken, siz puroları tüttürün

Bana gönderdiğiniz mektupta Türkiye hakkındaki hislerinizi okurken gittiğiniz ülkelerde niçin halkın sizi bu kadar coşkuyla karşıladığını daha iyi anladım.

Geçen yıl Fener Rum Patrikhanesi'ndeki kısa sohbetimizde maalesef hakkınızda düşündüklerimi anlatma imkânı olmadı. Bu mektup size ikinci mektubum. Aslında gazetedeki kızlar milenyumun en önemli kişisi olarak Bush'a mektup yazmamı istediler ama ben sizde ısrarcı oldum. Çünkü siz, bütün fertlerini tek tek ve dikkatle izlediğim hoş bir ailesiniz.

Bu sizi izleme merakım yıllarca önce Washington'da "Prayer's Breakfast" dedikleri yıllık "Dualı Kahvaltıda" başlamıştı. O gün tam karşınızdaki masada oturuyordum. 2.5 saat süreyle sadece konuşmanız, eşinizle el ele, şarkı söylemeniz değil, size servis yapanlara davranışınız beni çok etkilemişti.

Ciddiyetlerini ancak koyu renk elbise giyerek ve hiç gülmeyerek kanıtlamaya çalışan politikacılardan ne kadar hoşlanmazsam, sizin gibi kendisiyle alay edebilen bir başkana sahip olanlara o kadar gıpta etmişimdir ki... Hele Beyaz Saray'daki yaşamınızdan bir kesitteki klipte bizzat oynayıp kendinizle dalga geçmenizi izlerken Woody Allen filmlerindeki kadar eğlendim, güldüm ve size hayranlığım arttı.

Yıllardan beri gerek ülkenizde, gerek dış memleketlerde konu "siz" olunca insanların ikiye ayrıldığını görüyorum.

Sizden ya nefret ediyorlar ya da çok seviyorlar. Şu "malum" olayda yalan söylediğiniz için sizi Başkanlık döneminden sonra mahkeme salonlarında görmeye can atan hasımlarınızın kendi kaçamakları hakkında doğruyu söylediğine kim inanır? Daha şimdiden mahkum olup hapsi boylayacağınızı ve Başkan Bush'un sizi asla affetmeyeceğine dair iddiaya giren vatandaşlarınıza rastlıyorum. Tanrı yardımcınız olsun.

Size daha önce yazdığım mektupta Türkiye'de nükleer santrallerin kurulması için bazı çevrelerin korkunç baskıları yüzünden duyduğum üzüntüyü dile getirmiştim. Çevre korunması hakkında nefis bir kitap yazan yardımcınız Al Gore ve sürekli doğaya sahip çıkan sizin, Türk Hükümetine, eğer santral kurulacaksa Amerikan Şirketine öncelik verilmesi isteğinizi çok yadırgadığımı yazmıştım.

Bu mektubuma yanıt vermenizi hâlâ bekliyorum. Belki de halkın sesine bir kere olsun kulak verip nükleer santral dosyasını hükümetimizin rafa kaldırdığını duyduğunuz için konuyu unuttunuz.

Başkanlıktan ayrıldıktan sonra hangi teklifi kabul edeceğiniz herkesin, hattâ sizi sevmeyenlerin dahi merak konusu. Size, kimi avukatlığı, kimi hocalığı, kimi "show man"liği yakıştırıyor. Hollywood'da yaşayan bir dostum ise ünlü yönetmen ve yakın arkadaşınız Steven Spielberg'in tepelerde satın aldığı villayı size tahsis edeceğini iddia ediyor.

Ben ise sizin neyi yaparsanız yapın, en iyisini yapacağınıza inanıyorum. Ancak herhangi bir karar vermeden önce bir tatile çıkmanızı tavsiye ederim.

Bakın size şu öneriyi getiriyorum: Lütfen, gelin, birlikte Küba'ya gidelim. Fidel Castro'nun size olan hayranlığı malum.

Siz de başkanlığınız yıllarında aynı hislerle dolu olduğunuzu açıkça söylemediniz ama onun purolarını size verdiğim zamanki memnuniyetiniz de malum. İkinizi Küba'daki Türk Büyükelçiliği'nde ağırlayalım. Ve ikinizin sevdiği yemekleri ben hazırlarken siz purolarınızı tüttürün.

Size söz veriyorum. Unutamayacağınız bir tatil geçirecek ve yeni yaşamınıza çok daha büyük bir şevkle başlayacaksınız.

Size ve ailenize mutlu, neşeli, sıhhat dolu bir yeni yıl ve yeni bir yaşam diliyorum.

Leyla Umar


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır