kapat

04.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
GÜNGÖR MENGİ(gmengi@sabah.com.tr )


Teröre karşı birlik

Terör örgütlerinin ölüm şantajına dayalı eylemler dizisine dün cüretli bir saldırı daha eklendi.

İstanbul Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne giren bir terörist, üstündeki bombaları patlatarak intihar etti. Militanın bu işi, binanın dördüncü katındaki çay ocağında gerçekleştirmesi, facianın büyümesini önledi.

Aslında gerçekleşmiş facia, polisin terör saldırılarına karşı alması gereken tedbirlerdeki yetersizliğidir. Bomba yüklenmiş bir teröristin Emniyet Müdürlüğü'nden içeri girmesi, dördüncü kata kadar çıkması bir güvenlik rezaletidir.

Marksist terör örgütleri, cezaevleri operasyonu nedeniyle tehditlerini artırmışlardı ve intikam saldırıları konusunda ihbarlar vardı.

Çevik Kuvvet Polisi otobüsüne yönelik kanlı saldırı ardından suçluların kısa zamanda yakalanması, örgütü daha iddialı eylemlere yöneltebileceğini düşündürüyordu.

Dünkü olay, güvenlik tedbirlerinin yeterli olmadığını göstermiştir. Tedbir almakla yükümlü kuruma, intihar eylemine koşullanmış bir terörist girebiliyorsa her yere girebilir. Polis bu tecrübeden yola çıkarak hem kendi binalarını, hem topluma açık yerleri korumak için etkili tedbirleri hemen hayata geçirmelidir.

Son çırpınışlar mı?

İntihar eylemleri, terör örgütleri için yolun sonudur. PKK da son dönemlerinde aynı yönteme başvurmuştu.

Marksist örgütler intiharı "davaya ihanet" sayıyorken şimdi ölüme dayalı propagandalarını, kendi yandaşlarını ölüm oruçları ile, yakarak veya dün olduğu gibi canlı bomba yapıp patlatarak yürütmenin çıkmazına girmişlerdir.

Devletin ve toplumun bu şantaja boyun eğmesi elbette düşünülemez.

O zaman devlet, terörle mücadele kararlılığını sürdürecek, halk da insanlık suçu olan bu eylemlerin kökünü kurutma çabalarına sabır göstererek destek olacaktır.

Tabii bu durum, devletin cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarına duyarsız kalmasını gerektirmiyor. Adalet Bakanı Türk, cezaevlerinde 1118 kişinin açlık grevi, 395 kişinin ölüm orucu yaptığını söyledi.

F tipi cezaevlerinde can güvenliğinin garantiye alınması ve oradaki hayatın sosyalleştirilmesi gibi tedbirler konusunda verilmiş sözler vardır. Bu taahhütlerin unutulmaması, devlet ciddiyetinin gereğidir.

Ölümüne pazarlık
Baskıdan kurtulan eylemcilerin F tipi cezaevlerinin odalarında eylemden vazgeçeceklerine dayanan tahminler doğru çıkmadı.

Bu bir adanmışlık mıdır, yoksa eylem yapanların ihanetle suçlanma korkusundan kaynaklanan bir çaresizlik mi?

Bu noktada, ölüm oruçlarına müdahil olan sivil toplum örgütlerinin artık tercihlerini ölümden değil, yaşamdan yana koymaları gerekiyor.

Çünkü uzlaştırma çabaları sırasında elde edilen tavizlere rağmen geri adım atmamakta direnen terör örgütlerinin, şartları iyileştirmek gibi bir niyetle değil, devleti dize getirmek amacıyla hareket ettikleri ortaya çıkmıştır.

Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Bekaroğlu'na Sincan Cezaevi'nde bir eylemci 30 Aralık günü şunu demişti:

"Siz devleti temsilen geliyorsunuz. Bizim de temsilcilerimiz var, bizimle değil, onlarla konuşun.."

Bu insanları rehinden kurtarmak, resmi-sivil herkesin insanlık borcudur.

Teröre karşı bir konsensus yaratamayacaksak hangi konuda birleşeceğiz?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır