kapat

Melodi
04.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Bayram masalı
Bayram tatili için özel bir programı olmayanlardandım.

Çoook eski bayramlardan söz etsem uzaklarda olan ailem üzülüp, "neden gelmedin?" diyeceği için bayram yazısı yazmadım. Zaten benim çok eski bayramlardan söz etmem biraz da komik olacaktı. Çünkü çok uzun zamandan beri bayram tatilleri özel tatiller niteliğinde. Herkes büyüklerine gitmeyi değil, tatil yapmayı planlıyor. Ben hiç kızmıyorum böyle yapanlara. Günlük koşuşturma içinde hiç kimse kendine zaman ayıramıyor. Ama evde oturup da çoluk çocuklarını bekleyenler de içimi çok sızlatıyor. Şimdi ben tüm bunlardan bahsetmek yerine size bayram sonrası bir masal anlatacağım.

Hani herkesin şeker reklamını izleyip eski bayramlara özlem duyduğunu anlattığı şu günlerde yine eski günlere dair bir masalım var sizlere. Aslında masalı ben değil Dr. Yalçın Ergir anlatıyor.

Dr. Yalçın Ergir bir dost. Ankara'da yaşıyor. İşi diş doktorluğu. O elinden kalemi düşürmeyip düşlerini, umutlarını kaleme dökenlerden.

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış.fBu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş.

Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş.

Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.f

O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.

Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, interneti, cep telefonunu,Tetris'i. Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi.

Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengârenk macunu...

Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya saklambaça kaçmayı.

O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı. Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu...

Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini, paramparça Red Kid'leri, iç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini, üç korner bir penaltıyı...

Bzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını, taşınanların kırmızı kamyonlarını...

İlk ergenliği, boyların ölçülmesini, Hey Dergisi'ni...

Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı.

Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını, yakan topun yakığını, adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası, mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı.

Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı Ğ ödleği.

Kan kardeşliğini
İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü.

Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları. Açık hava sinemalarını, frigo buzu.

Silik seksek çizgilerini...

Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış...

Durumların değiştiği zamanlar haftaya kaldı. Çünkü yerimiz yetmedi. Zaten bu yazının başına da gelmedik kalmadı. Geçmiş bayramınız kutlu olsun, mutlu yıllar...


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır