kapat

03.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia

HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Pisim.. Pissin.. Pis.. Pisiz.. Pissiniz.. Pisler..

Yeni yılın ilk günü, Arnavutköy'den Ortaköy'e yürüdüm, tekrar.. Hani geçen yılın sonunda yazmıştım ya, nasıl "Temizlik imandan gelir" diyen bir millet olduğumuzun örneğini..

Boşa yazmışım..

Pes..

Dünya güzeli Boğaz yolunda sağlı sollu yığınla çöp kutusu.. Üzerinde Beşiktaş Belediyesi yazıyor.. Hepsinin kapağı açık.. Duvar dibinde olanın kapağını duvara sıkıştırmışlar ki, kapatılmasın.. Aç sokak köpekleri, işe yarar birşey bulma ümidindeki Dolapdere çocukları kutuların tepesine tırmanmış, ne bulurlarsa yere atıyor.. Leş gibi bir koku.. Geceleri fareler, gündüzleri sinekler cirit atıyor..

İnsanlar bu çöplerin yanından hergün, yüzlerce, binlerce geçiyor.. Sağlık(!) koşusu ve yürüyüşü yaparak..

Dünyanın hangi uygar ülkesinde böyle bir manzaraya tepkisiz kalır insanlar.. Daha beteri, pislikle bir arada yaşamaya alışır?..

Hadi Beşiktaş Belediyesinin, onun Temizlik ve Zabıta müdürlerinin umurlarında değil, burada yaşayan Ortaköylüler, Arnavutköylüler, nasıl ses çıkarmaz?..

Hayır.. Kimsenin kimseye söyleyecek lafı yok..

Biz pis bir milletiz.. En fecisi.. Pisliğe alışmış milletiz..

Sakın ha.. Sakın ha, bu yazıyı okurken "Ben de kızıyorum ama ne yapayım" demeyin..

"Dünya Temiz" günü, kadere razı olmayan bir tek adamın, bir Sydneylinin bir Pazar sabahı deniz kenarına inip, sahile vuran kola şişelerini, portakal kabuklarını toplaması ile başladı..

Bizi, birileri arkadan iter, örgütlerse, koyun gibi peşinden gider, kendimizi de Sivil Toplum Örgütçüsü sayarız..

Güldürmeyin beni..

Hayali köprüye "Hayır" diye kıyamet koparan Arnavutköylüler, bu pislik gerçeğinin içinde yaşamaya alışmışlarsa, kimse beni ve kendini kandırmaya kalkmasın..

Paşanın yanındaki arsa, Arnavutköy ve Ortaköy'ün çöp toplama yeri olmuş.. Duvardan eğilip bakın ve kusmaya hazırlanan..

Belediye orayı çöp alanı ilan etse, o sivil toplum örgütleri yeri yerinden oynatırdı. Paşa ve Zihni, sessiz sedasız mutfak artıklarını dağlar gibi yığmışlar.. Boğaz'ın, dünya incisi Boğaz'ın göbeğinde bir "Çöplük" yaratmışlar.. Koku ve hastalık yayma merkezi oluşturmuşlar.. Bura insanının sesi çıkmıyor. Böyle insana, böyle belediye çok bile.. Neye layıksanız, öyle yönetilirsiniz.

Sivil toplum örgütleri.. Nerde reklam, orda toplan..

Gemilere tırmanıp şovlar yapmaya merakla Yeşil bilmem ne örgütü, burayı niye görmez, mesela..

Anakent Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'ya da bir sorum vardı. Tekrar edeyim..

Eski Ziya restoran, Scene diye disko olmuş.. Olsun.. Olsun da.. Boğaza bakan bir binanın, boğaza bakan yüzünü, dümdüz edip üzerine içki reklamı koyma hakkı var mı?.. Üç metre yer kazanmak için balkonuna tente koyan vatandaşın başına neler geldiğini biliyorum.. Boğaz'a bakan bir binanın imar planı rant için, içki reklamı için böyle keyfi değişir mi?.

Scene izin almış mı?.. Almamış, izinsiz yapıyorsa, Boğaz yolunda bu devasa içki reklamı "Faziletli" Belediyenin gözüne çarpmazsa, kimin çarpar?..

Almışsa, bu iznin altında kimin imzası var?.. Kaça alınmış acaba?..

Boğaz yolundaki her ev sahibi vatandaş, bozağa bakan duvarını yok edip, yerine içki reklamı koyabilir mi?..

İstanbul Trafik Müdürüne de sorum vardı.. En olmadık yerde milletin arabasını çekmeyi bilirler de, bu sahil yolunun içeri kaldırımları vatandaşım yürümesini imkansız kılacak kadar otopark diye kullanılır, niye göz yumarsınız?. Bu kentte kaldırımlar "Park edilir olanlar ve olmayanlar" diye ikiye mi ayrıldı?..

O zaman niye kaldırımı 30 santim yükseltip yaşlı ve sakatların tırmanmasını imkansız hale getirdik?.. Bu uygarlık dışı, çağ dışı görüntüyü İstanbul'a yakıştırdık?.. Kaldırımı yükseltmek sorunu çözmüyor. Sorun koyanın, koyduğu yasağın arkasında durması.. Hani kim duruyor?..

Bu arabaları önlemeye gücünüz yetmiyor, ya da vicdanınız elvermiyorsa, o zaman kaldırımı iptal edin. "Park edilmez" levhalarını kaldırın. Otopark yapın.. Parkmetre koyun, hiç değilse, açlıktan nefesi kokan belediyeler para kazansın..

O kaldırımda yürüyecek yer yok. Sahil tarafında ise daha büyük tehlike var.. İnsanların yürüyüş yolunda havada olta sallandığı Hotanto'da görülmüş mü?.. Balık tutmak isteyenlere niye bir yer ayrılmaz.. Milletin yürüdüğü koştuğu o güzelim Boğaz sahili, bukadar sahipsiz bırakılır mı?..

Ya o seyyar balık tezgahlarının çevreye yaydığı pislik.. Kaldırımı tamamen işgal etmişler artık. Yürümek imkansız.

Bakın ben bu yolun peşini bırakmayacağım..

İnsanlar insanlıklarını, görevliler görevlerini hatırlayana dek..

Bir Tavsiye
İki film birden de..

İki film izledim bayramda.. Biri hayli gecikerek.. Gizli Gerçek.. Öteki yeni.. Zor Baba..

Birşey diyeyim mi?.. İkisi de biraz hayal kırıklığı yarattı..

Gizli Gerçek, aslında hiç de fena sayılmayacak bir gerilim filmi.. Niye hayal kırıklığı.. Kabahat bende olmalı.. Pek fazla şey bekleyerek gitmiş olmalıyım.. Böyle bir beklentiniz yoksa, gerilim filmlerini de seviyorsanız, bayağı vakit geçirebilirsiniz..

Görüntüsel hiçbir korku unsuru kullanmadan, insanları korkutmak, sinirlerini germek kolay iş değil.. Gizli Gerçek Hitckcockvari üslubu ile bunu başarmış.. Harrison Ford ve Michelle Pfeiffer da gayet iyi oynuyorlar, bu perisi olmayan perili ev filminde..

Zor Baba, bir çeşit "Guess who is coming to dinner" filmi.. O filmde beyazların evine gelen damat adayı, siyahtı.. O yıllarda da bu büyük olaydı.. Bu defa beyazların evine gelen beyaz adayı da beyaz.. Ama nasıl beyaz..

Damat yahudi..

Kayınpeder, damat arasındaki asıl çelişki bu.. Ama bunu kamufle etmek için, başka unsurlar da eklenmiş ki, kayınpederin damadı, daha doğrusu damat adayını durmadan aşağılaması, ırkçı tepkilere yol açmasın..

Mesela damadın adı.. Gay Focker.. Gey fakır diye okununca, ortaya gerçekten ilginç bir isim ortaya çıkıyor..

Mesela damadın işi.. Hemşire.. Genelde kadınlara mahsus bir iş..

Mesela kayınpeder kedi hayranı iken, damadın kendilerden nefret etmesi. Kayınpederin kokusuna tahammülü yokken, damadın sigara tiryakisi olması.. Kayınpeder fevkalade düzenli iken, damadın sakarlığı ve saire ve saire.. Ama bunların hiçbiri gerçeği örtmüyor. Damadın hor görülmesinin asıl sebebi, yahudi olması.. Ailenin diğer erkeklerinin tavrı da bunu belirliyor zaten..

Zenci-beyaz evlilikleri söz konusu dahi değilken, Amerika'da dinler arası evlilikler büyük sorundu.. Yahudi-Hristiyan evlilikleri konusunda tonla kitap yazılmıştır.. Bilimsel, belgeselden tutun da, best seller olup, filme çekilenlere kadar..

Bu da onlardan biri işte.. Baba Robert de Niro gibi bir kurt, damat da genç kuşağın yıldızı parlayan komedyenlerinden Ben Stiller olunca, Amerika'da iş yapması da kolay.. Ama Türkiye'de zor.. Çünkü film fazla Amerikan.. Amerikan yaşam tarzını bilmeyenler için esprilerin çoğu havada kalıyor.. Film boyunca salondan toplu değil, köşe bucak, tek tük kahkaha duyulması bundan.. Gülen adeta etrafa hava atıyor "Ben ingilizceyi de, Amerikayı da bilirim" diye..

İngilizceyi ve Amerikayı bilmiyorsanız, "Acaba ne kaçırdım, ne anlamadım" sıkıntılarına girmek istemiyorsanız, kendinize başka film bulun.. Yok eğer bizzat etrafa hava atmak istiyorsanız, tek kelime ingilizce bilmeseniz de, Amerika'yı filmde bile görmemiş olsanız da gidin, yerli yersiz kahkaha atın.. Bırakın etraftakiler sıkıntıya girsin bu defa "Bu adam ne anladı da, biz anlamadık" diye..

Televizyon!..
Yılbaşı gecesi, yeni yıla girene kadar Ertekin'deydik.. Ve de birkaç dost biz bizeydik.. "Hadi televizyon açalım" dedim.. Demez olaydım.. Aldım elime uzaktan kumanda aletini.. Hakkı (Devrim) Ağabey buna ne güzel "Çekirge" adını takmıştı.. Tutsa iyi olur..

O kanaldan bu kanala çekirge gibi zıpladım, zapladım, durdum, ondan, onikiye kadar..

Böyle rezillik olmaz.. Nasıl şişirme, nasıl baştan savma, nasıl ucuz, nasıl renksiz, kişiliksiz programlar.. Sanki aralarında sözleşmişler, kimse pahalı, paralı program yapmasın diye..

Tek kanal olduğu devirde, TRT ne harika programlar yapardı, Yılbaşı geceleri nasıl unutulmaz şölenlere dönüşürdü, hatırlarım.. Buna rağmen TRT'yi nasıl yerden yere vururduk, onu da hatırlarım..

Bunca kanal, bunca ayıp.. Yazık..

Bu ülkede yılbaşını evde geçiren enaz 40 milyon televizyon seyircisine bunlar mı layık görüldü?..

Pes..

Ve TRT!.. Bu ülkede özel TV'ler giderek, Tele Vole kültürünü ana haber bültenlerine dahi taşıyıp magandalaşırken, halkın vergisi ile yaşayan ve halka kalite borçlu olan TRT, yeni yıla Hakan Taşıyan ve Müslüm Gürses ile girerek, halkçılık yaptığını sanıyordu..

Halka inmek, yaşamak için reyting peşindeki özel TV'lerin işi.. TRT'nin halkın parası ile yaşamasının sebebi ise, yasasında yazılı.. Halkı yukarı çekmek..

Bu yılbaşı öncesi millete üzerinde TRT yazılı birer jilet dağıtmak nasıl akıllarına gelmemiş?.. Hayret!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Kimse sana senden iyi öğüt veremez.

Çicero

TEBESSÜM
"Tu ti, tu tu tu tu!.." nedir?.

Londra'ya gidip otele yerleşen Temel, 222 numaralı odasına iki çay istiyor. (Two tea, to two two two..)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır