kapat

17.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Sahne

Türkiye büyük bir tiyatroya benzemeye başladı. Çünkü gizli kalması gereken işler bile sahneye taşınıyor.

Milyonlarca seyircisi olan bir tiyatro bu.

Aktörler, kuliste konuşacakları meseleleri sahneye aktarıyor ve yüksek perdeden diyaloglarla hepimizi heyecanlandırıyorlar.

Biz seyirciler ise nefeslerimizi tutup bu vodvili seyrediyor ve kimi zaman alkışlayıp, kimi zaman karamsar suskunluklara gömülüyoruz.

***

Bunun en son örneklerinden birisi, af sorunu.

Hükümetin hazırlayıp Meclis'ten geçirdiği af yasası Cumhurbaşkanlığı tarafından veto ediliyor.

Sonuç; onbinlerce insanın düş kırıklığı.

Peki! Birbirine en uzak ülkelerin bile sorunlarını müzakereler yoluyla çözdüğü bir dünyada niçin hükümetle köşk arasında diyalog kurulamıyor.

Niye af gibi önemli yasalar önceden gözden geçirilip bir mutabakata varılmıyor?

İlla teatral jestler mi gerekli?

Eğer hükümet hazırladığı tasarıyı Cumhurbaşkanlığı ile görüşebilseydi, Türkiye boşu boşuna bunca sıkıntıya girmeyecekti.

***

Tiyatro tutkumuza bir başka örnek de MİT ve Genelkurmay'ın birbirine ters düşen açıklamaları.

Bu iki kurum meseleyi kendi aralarında görüşebilselerdi, böyle tatsız bir durum ortaya çıkmazdı.

***

Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz de sürekli tiyatro sahnesine çıkarılıyor.

Katılım Ortaklığı Belgesi'ne itiraz varsa bunun çözüm yolu uluslararası görüşmelerden geçer.

Bunu yapacak yerde Başbakan kürsüye çıkıp konuşuyor ve girmek için başvurduğumuz AB'yi halka şikayet ediyor.

***

Bu gelişmelerde medyanın da haber peşinde koşan tavrını unutmamak gerekiyor.

Bunun son örneğini ölüm oruçlarında yaşadık.

Geceyarısı aldığımız telefonla cezaevine gitmemiz istenince, hiçbir basın kuruluşuna haber vermedik.

Bayrampaşa Cezaevi'ne gittiğimizde MHP, DSP, DYP ve Fazilet partilerine mensup milletvekilleriyle karşılaştık: Arabuluculuk görevi üstlenmişlerdi.

O akşam dışarı çıktığımızda, irademiz dışında bir basın ordusuyla karşılaştık ve iki cümlelik bir açıklama yaparak ayrıldık oradan.

Ondan sonra da bu işi medyaya taşımamaya özen gösterdik.

Avrupa Konseyi'nden ilgili kişilerle buluşurken, hiçbir basın mensubu bu görüşmeyi izleyemedi. Avrupalılara "çabalarımızın insani yönü"nü anlattık, "ideolojik ve politik bir amaç taşımadığımızı" belirttik.

Daha sonra bizi programlarına davet eden Ali Kırca, Reha Muhtar, Murat Birsel, Ahmet Hakan ve daha nice dosta, bu kritik durumda konuşmamızın doğru olmadığını söyleyerek özür diledik. Arkadaşlarımız durumu anlayışla karşıladılar.

Kendi gazetem dahil hiçbir gazeteye görüş belirtmediğim gibi, yazılarıma bile sırf bu nedenle birkaç gün ara verdim.

Bu konuda tek yaptığımız şey, bakanın daveti üzerine, cezaevine gidip milletvekilleri ile buluşmak, ve sonra susmaktı. Yani tiyatro sahnesine çıkmamıştık.

Bunun altını çizmekte yarar görüyorum.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır