kapat

17.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
YAVUZ DONAT(ydonat@sabah.com.tr )


Demirel: Hayalet taşlamayı bırakın

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Güniz Sokak'taki evindeyiz... Bir saat baş başa görüştük...

"Efendim... Bir gizli el düğmeye bastı... Her şey tepetaklak..." diyoruz... Süleyman Demirel'den yanıt: Gizli el iddiası, hayalet taşlamaktır.

Cumartesi, saat 11.00...

Güniz Sokak-31'deyiz.

Ve "bir saat boyunca" Demirel'leyiz.

Baba, saat 12.00'de evden çıkacak, Bursa'ya gidecek.

- Efendim, Bursa'da ne var?

- Bedrettin Dalan bir enerji küpü... Proje adamı... Vakıf kurdu, okul yaptı, onbin öğrenci okuyor... Sonra, Yeditepe Üniversitesi'ni tamamladı... Onbeşbin öğrenci... Bedrettin Bey'in bu faaliyetlerini hep destekledim.

- Dalan şimdi de Bursa'da bir şey mi yapıyor?

- Kendisi değil... Arkadaşı... Vakıf'ta birlikte oldukları Recai Aslan... Otel yapmış... Gidip, açacağım.

DÜĞMEYE BASAN EL
Baba'ya dedik ki...

Efendim, hazır Bursa'ya gitmişken...

Tofaş'a, Renault'ya da bir baksanız.

Üretimin nasıl düştüğünü görseniz.

İşsizleri görseniz... Satılan fabrikaları görseniz.

Demirel'in tepkisi:

-- Ne oldu?

- Kriz oldu.

Yine Demirel:

- Onu soruyorum... Neden oldu?

- Efendim... Bir gizli el düğmeye bastı... Ve her şey tepetaklak...

Demirel:

- Bir gizli el hikâyesi... Gizli el iddiası, hayalet taşlamaktır.

- Yani gizli el... Düğmeye basma... Yok mu?

- Ülkeye yönelmiş birtakım tehditler varsa, devlet bunu bilecektir... Zaten devlet olmanın şiarı da budur. Devlet, yalnız bilmekle kalmayacak, tedbirini de alacaktır... Devlet meçhulat içinde gitmez... Türkiye, kendine meçhul düşmanlar icat etmemeli... Durup, dururken ne oldu?... İşte o izahı yapılmalı ve önlemi alınmalıdır.

ÜÇ BEYAN
- Sayın Demirel... Durup dururken... Her şey normalken... Ne oldu, neden oldu?

Demirel:

- Evet... Durup dururken... İşte al, bak... Sana üç tane beyan.

Ve Baba "üç yetkilinin beyanatlarını" uzattı.

Birincisi:
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın 25 Ekim'de Hürriyet'te ve 18 Kasım'da SABAH'ta yayınlanan sözleri.

İkincisi:
Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in 17 Ekim'de ve 22 Kasım'da, SABAH'ta yer alan görüşleri.

Üçüncüsü:
Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp'in 2 Ekim'de Anadolu Ajansı'nda, 18 ve 22 Kasım'da SABAH'ta dile getirdiği saptamalar.

Bu üç "beyanatın" ortak noktası ise şu:

- Ekonomi iyi yolda.

BİR BEYANAT DAHA
"Üç beyanatı da" okuduk.

Ve yine "aynı soruyu" sorduk:

- Evet, Ekim'de... Kasım'ın ortasında... Her şey yolundayken... Aniden... Ne oldu?

Demirel "bir beyanat daha" uzattı:

- Al... Bir de bunu oku.

Okuduk:

- .....Kamuoyunda öyle bir hava yaratılmıştır ki, işadamı bankalara gitmekten korkmuş ve yabancı sermaye ürkmüştür. Basındaki haberlerle sindirilmiş olan banka yöneticileri, görevlerini yapamaz hale gelmiştir. Güvene dayalı olan bankacılık sistemi, doğruluğu ya da yanlışlığı bilinmeyen beyanlarla sanki çökertilmeye çalışılmıştır.

Okuduktan sonra dedik ki:

- Efendim, bu kimin beyanı?

- İş aleminin.

- İş aleminden kimin?

- Bunlar, üç gün önce, Odalar Birliği Başkanı Sayın Fuat Miras'ın, Sayın Başbakan'a ilettiği görüşler.

"ÜRKÜTTÜNÜZ"
- Sayın Demirel... Yani?

- Ben bu konularda konuşmak istemiyorum... Beni hiçbir tartışmanın içine çekmeyiniz.

- İyi de... Bunca ylılın deneyimi ile... Siz de konuşmazsanız...

- Neyi konuşacağım?

- Ne olduğunu?

- Ne olacak... Ürküttünüz Türkiye'yi.

- Bu sözlerinizin muhatabı kim?

- Kimseyi hedef alıyor değilim... Ben yapılanı söylüyorum... Yapılan, Türkiye'nin ürkütülmesidir... Bunu da yine ben demiyorum, iş alemi söylüyor.

GÜVEN ORTAMI
Demirel "23 Kasım 2000"e dönüyor.

- Sayın Başbakan'ı ziyaret ettim. Çıkışta, eksik olmasınlar, beni kapıya kadar uğurladılar... Kapıda gazetecilere dedim ki... Güven ortamı bozulmamalı.

- Ecevit ne dedi?

- Sayın Başbakan dedi ki... Evet, güven ortamı bozulmamalı.

- Sonra?

- Sonrası yok işte... Sonrası, bugünkü tablo... Güven ortamı bozuldu.

- Sayın Demirel... Çare?

- 25 Ekim'den bu yana yaptığım konuşmalarda hep "iş alemini ürkütmeyin" dedim.

- Ürkütüldü... Çare?

ÇARE
- Ne yapılacaksa kırarak, dökerek, itip, kakarak değil... Hukukun içinde olsun... Bunu söyleyerek geldim.

- Efendim... Bugün için çare?.. Ve bir soru daha... Çare müessesesi "hangi kurum?"

- Çare... Çare bir gür sestir.

- Kimin sesi?

-- Siyasetin.

- Siyaset kurumu adına "kim" sesini yükseltecek?

- İktidar, tehdidini ika (yerine getirme) sanatıdır... Yani... Dediğini yapma işidir... Yapamıyor olmaz... Kimseyi hedef almıyorum... Fakat, Türkiye bir bunalım manzarası veriyorsa, tedbirinin bulunup, mutlaka icra edilmesi gerekir... Belirsizlik içinde ülke olmaz... Belirsizlik bir an önce aşılmalı.

- Aşılamazsa?

- Aşılmalıdır... Belirsizlik, başka problemler getirir.

Kümeste son durum
Demirel'in, daha doğrusu Sayın Nazmiye Demirel'in kümesi oldukça medyatiktir.

Gerçi medyada "kümesin görüntüsü" pek yer almaz ama...

Kümesle ilgili "yayınlar" da hiç bitmez.

Örneğin...

Demirel, Çankaya'dan inerken, "ne yapacaksınız" diye sorulduğunda...

"Herhalde kümesteki tavuklara bakacak değilim" yanıtını verince...

Kümes, bir kez daha "manşetlere" tırmanmıştı.

Dün Güniz Sokak-31'e gitmişken...

"Arka bahçedeki" kümese de göz attık. Gördüğümüz manzara...

Kümes eski kümes.

İçindekiler "kümesin eski sakinleri."

Ama bir fark var.

O da "kümese yeni gelen bir horoz."

Öyle bir horoz ki...

Sanki "Ali kıran, baş kesen."

Yanına "kimseyi" yaklaştırmıyor.

Kümese yem bırakacak olana bile saldırıyor.

Güniz Sokak'taki kümes, kümes olalı "böyle bir horoz" gelmemiş.

Güvenlik görevlileri.

"O sırada" Güniz Sokak-31'in çevresinde bulunanlar.

"Yukarıda" Nazmiye ve Süleyman Demirel, iftara otururken...

"Aşağıda... Dışarıda" da her gün kırk kişi iftar yapıyor.

Komite ve Ortadoğu
Ortadoğu'da çok vahim bir olay cereyan ediyor.

50 yıldır süren ihtilaf, çözüme yaklaşılmış durumdayken, 28 Eylül'den itibaren patlak veren şiddet olaylarıyla sürüyor.

Şiddet, barışı tehlikeye sokuyor.

Benim de içinde yer aldığım komite, ilgili tarafların hükümet ve devlet başkanlarının mutabakat ve kararı ile kuruldu.

Yaptığımız görev "ne oluyor, neden oluyor ve olmaması için neler yapmak lazım" araştırmasıdır.

Komite, bu istikamette çalışmaya yöneldi.

Eğer Ortadoğu'da barış bozulursa, bunun yalnız İsrail ile Filistin'e değil, Türkiye dahil herkese zararı olacaktır.

Demirel'in önündeki kitaplar
*İslam Nasıl Yozlaşıyor?... Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk.

* Yerinde Sayan Şirketler.

* Concept of the Political... Carl Schmitt.

* The Crisis of Parliamentary Democracy... Carl Schmitt.

* Takım Çalışması Teknikleri

* Ve birkaç tane de Kur'an-ı Kerim.

"Aman kimse ölmesin"
Demirel ile sohbetimizin "en uzun bölümü" yazılmamak üzere olan bölüm.

O nedenle "pek çok şeyi" yazmıyoruz.

Ancak...

Güniz Sokak'ta, iki konuda "hassasiyet" gördük.

Birincisi:

"Ölüm oruçları."
Baba, ölüm oruçlarını "yakından izliyor."

Ölüm orucu tutan, geçmişte "şu suçu, bu suçu" işlemiş olabilir...

Ama "cezaevlerinde ölüm olmamalı."

Ve bu sorun "daha fazla uzamamalı."

Ah keşke Demirel "suskunluğunu" bozsa da "ölüm orucu... Geçmişte yaşananlar... İç barış... İstikrarın korunması... Demokrasinin yara almaması" gibi konularda, bize söylediklerini "kamuoyu ile de paylaşsa."

***

Demirel'in "ikinci hassasiyeti" ise iftara dair.

Baba, iftarı "Sayın Nazmiye Demirel ile birlikte" yapıyor.

Ama orucunu açmadan önce mutlaka şu soruyu soruyor:

- Herkesin iftarı hazır mı?

"Herkes" dediği, Güniz Sokak'ta... Baba'nın evinin önündeki... Yanındaki... Karşısındaki "herkes."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır