Türkiye'de beklenmedik gelişmeleri bir takım komploların sonucu olarak açıklamak geleneği çok yaygındır. Siyasette, ekonomide, dış ilişkilerde, hatta sporda sürekli komplolar üretilir.
Bu ilginç durumu iki nedene bağlıyoruz. Birincisi Türkiye'de hiç bir alanda şeffaflığın mevcut olmamasıdır. Demokrasinin yetersizliği şüphesiz çok önemli bir etkendir. Ancak, onun ötesinde bir zihniyet boyutu da vardır.
Özel toplantılarda konuşulanlar kamuoyu önüne hiç bir şekilde çıkmaz. Neredeyse tüm toplumsal faaliyetleri kapsayan gizlilik bir sis gibi vatandaşın etrafını görebilmesini engeller.
Şeffaflık, olayların hakikaten nasıl seyrettiğinin öğrenilmesine olanak verir. Taraf olan aktörlerin ayrıntılı davranışlarının bilinmesi ise komplo üretmeyi en azından zorlaştırır.
İkincisi, karmaşık toplumsal belirlenme süreçlerinin nasıl işlediği hakkında teorik ve ampirik bilginin çok yetersiz kalmasıdır. Esas sorumlu, resmi ideolojinin sosyal bilimlerin gelişmesini engellemiş olmasıdır.
Bir olay olmuş. Ama toplum onun neden ve nasıl gerçekleştiğini anlamaya imkan verecek kavramsal araçlarla teçhiz edilmemiş. Boşluğu, vatandaşların açıklama ve anlama ihtiyacını tatmin eden komplo teorileri dolduracaktır.
Birincisi, komployu yapan (örneğin CIA, IMF, ya da A bankası olabilir), kendi davranışlarının sonucunu mükemmel şekilde öngörebilmelidir. Komployu yapanın değerlendirme hatası yapması mümkün değildir. O herşeyi bilir ve anlar.
İkincisi, komplocu, olayları arzuladığı istikamete yöneltecek muhteşem bir güce sahip olmalıdır. Yoksa diğer oyuncular onun müdahalesini etkisiz hale getirebilirler. Demek ki komplocu aynı anda her istediğini yapabilen bir süpermendir.
Bu iki unsur tüm komplocu açıklamaların belkemiğini oluşturur. Birileri hiç hata yapmazlar. Ellerinde bütün dünyanın gücü vardır. Kocaman bir toplumla, ekonomi ile kedi fare oyununu kolayca götürebilirler.
Ne isterlerse gerçekleştirirler. Onlar hep kazanır. Hiç kaybetmezler. Bütün riskleri önceden doğru hesaplarlar.
Oldu mu?
Krizin başından beri internet, komploların medyası oldu. Neden? Çünkü internette sansür yok. Otosansür de yok. Tüm hipotezler mutlak bir özgürlük ortamında hızla dağılıyor.
En yaygını, likidite krizinin Türkiye'deki büyük bankalar arasındaki piyasa payı kavgasından çıktığını anlatıyor. Söylenenler pekala makul duruyor. Çünkü elimizde tersini ispat edecek veriler yok.
Neden? Şeffaflık olmadığından. Aslında Kasım ayının o kritik günlerinde neler olduğunu vatandaş bilmiyor. Örneğin o günlerde bankalar arası repo hareketleri açıklansa, belki de yazılanların spekülasyon olduğu ortaya çıkacak. Ya da tersine, doğru oldukları. Açıklanmayınca komplolar kamuoyunda daha da inandırıcılık kazanıyor.
Bir diğeri, IMF'nin bu krizi öngördüğü ama bilerek engellemediği. Bu daha da zor. Çünkü şeffaflıkla halledemeyiz. Teori hiç kimsenin hiç bir zaman kanıtlayamayacağı "niyet" unsuru üstüne inşa edilmiş.
Mümkün mü? Neden olmasın. Gene de benim aklıma bir başka soru takılıyor. Peki, biz niye engellemedik? Sakın anlamadığımız dolayısı ile öngöremediğimiz için olmasın! Eminim bir başka komplo teorisi de bu soruya cevap verecektir.