Güleriz biz ağlanacak halimize..
Haldun Dormen, 46'ncı yılını gene insanı gülme krizlerine sokan bir oyunla açtı.. Klasik bir Fransız vodvili, farsı işte.. Ama Göksel Kortay ve Kemal Uzun öyle güzel uyarlamışlar ki, olmuş yerli..
(Kırkaltıncı kez başlayabilmek, perdemizi yeniden açabilmek için gerçekten akla karayı seçtik bu kez. Hiçbir mevsime hiçbir özel tiyatro rahat başlayamaz aslında ama bu kez iş çığrından çıkmaya başladı ve bizimki dahil, hiçbir tiyatronun dayanacak gücü kalmadı. Bu daha ne kadar sürer bilemiyorum ama bizler elimizden geldiği kadar perdelerimizi açık tutmaya çalışıyoruz ve sonuna dek çalışacağız da. )
Formül hep ayni.. Sessiz, sakin giden bir yaşam, bazı insanların isimlerinin karışması ile arap saçına döner.. Bu yanlışlıklar ve ortaya çıkan saçmasapan durumlar, fevkalade hızlı bir komediye dönüşür.
Bugün Git, Yarın Gel'de de durum ayni..
(Bildiğim kadarı ile Tevfik Gelenbe bu mevsime başlayabilmek için evni satmış. Peki gelecek mevsim ne olacak? Elinde avucunda satacak birşey kalmayınca perdeyi nasıl açacak? Öte yandan Yıldız Kenter, kendi salonunun sahibi olduğu halde, geçen mevsimi borçla kapattı. O da bu borçları karşılayabilmek için kar kış demeden boş günlerinde Anadolu'yu dolaşıyor. )
Metin Serezli, bu tür komedileri en iyi bilen ustalardan biri.. Elinde de genç, ama harika bir kadro olunca, insanı yerinde fıkır fıkır eden bir oyun sahnelemesi zor olmamış..
Göksel Kortay, Alman aksanı, yarı almanca türkçesi ile enfes bir Frau Gerta çiziyor.. Oyunun kilit kişisi Necati'de Nuri Gökaşan, seyirciyi yer yer alkışa zorlayacak kadar başarılı.. Volkan Severcan da öyle..
Ama Suat Sungur, bu yeni kuşağın en yetenekli komedyeni, gene bir başka.. Bakın iddiaya girelim.. Eğer Suat'ın "Çok iyiyim" tekrarlı sahnesinde gülmeden, kahkaha atmadan durmayı başarabilirseniz, sizi dünyanın en kontrollü adamı ilan etmem için beni arayın.. Hani benim gülmem ünlüdür de, bu sahnede, salondan yükselen kahkahalar arasında kaynadım resmen..
Oyunun genç kızları da, hem fizikleri, hem oyunları ile birinci sınıf.. Şebnem Özinal toparlanmış. Gülen Karaman ve Ayçıl Yeltan, çok şirin, çok sıcak oynuyorlar.. Pardon Sevgili Güler Yiğit.. Bir vodvilde bu kadar tesettürlü kılıklar ilk defa gördüm.. Ramazan dolayısı ile mi acaba?..
Bugün Git, Yarın Gel, tüm sıkıntılarınızı iki saat için kahkahalara çevirecek, tipik bir Haldun Dormen Komedisi..
(Yalnız bu kez tehlike çanları fena halde çalmaya başladı. Sponsor'luk olmadan, özel tiyatroların yaşayacak gücü kalmadı. Cumhuriyet öncesinden beri sürüp giden özel tiyatro yaşamı olmadan bir İstanbul düşünmek olanaksız gibi geliyor insana. Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan böyle bir metropolü düşünebilmek mümkün mü?
Yeni Mevsime başlıyoruz, başlıyoruz ama bu kulağımızın dibinde çalıp duran alarm zilleri bizleri çok rahatsız ediyor. Onları susturabilmek umudu ile, iyi seyirler.)
Hem de nasıl iyi seyirler.. Gidin.. Görün..
Hadi o zaman 0 212 241 27 37'ye hemen telefon edin ve yerinizi ayırtın bakalım..
***
Değişik bir yazı türü değil mi?.. Düz olanlar bana ait, kolayca tahmin ettiniz.. Paranteze aldığım italik, eğik yazılar ise, tiyatrosunu bu yıl açmayı başaran Haldun Dormen'in, sunuş yazısı aynen..
Biz kahkahayla gülerken, bu kahkahayı yaratanların nasıl kan ağladıklarını da bilin istedim..
Tiyatroya gitmek, sadece bir keyif, bir kültür, sanat olayı değil.. Hala perdeleri açık tutmaya çalışan yüzlerce, binlerce, isimli, isimsiz kahramana karşı da görev..
Yapı Kredi Sigorta, tiyatroya gitme alışkanlığı yaratmak için bir gala düzenlemiş.. Harika bir fikir.. Ama fotoğraflara baktım.. Konuklar, o tiyatronun tüm sezonunu kapatacak güçte zenginler.. Ya da zaten tiyatronun bir avuç kalan meraklıları..
Tiyatro seyirci yaratmak için, onlara gala yerine, liselere, üniversitelere matineler düzenlesek, çok daha yararlı ve gerçekçi sponsorluk yapmaz mıyız?..
Her gücü yeten firma, bir okulu, mesela Sefiller'e, mesela Dormen'e, Kenterler'e, Çaman, Gelenbe, Gazanfer'e götürse fena mı olur?..
EĞER
..bir makine olmanız gerekseydi, ne makinesi olurdunuz?.
..elinizde olsa, sonsuz uykunuzu nerede uyumak isterdiniz?.
..bir tek şirket, kurum, ya da organizasyonu yönetmeniz mümkün olsaydı, hangisini seçerdiniz?.
Maaş!..
"300 milyon maaş= 1 çorba
135 milyon maaş= Az çorba
Bayram, yılbaşı hariç
Bir eş, bir çocuk dahil.."
Türkiye İmar Bankası'nın bir güvenlik görevlisinden aldım bu minnacık notu.. Adını, yerini kendime sakladım.. Gene de beni annesinin iftar sofrasına davet ediyor, mamursa yemek için..
Benim insanım işte bu..
135 milyona, Allahın günü, bomba, soygun, silah tehdidi altında yaşamanın bir başka formülünü yaparlar mı, benim entellerim..
Clinton'un Ecevit'e Veda Mektubu
Sevgili kardeşim Bülent,
Geçenlerde ofisimde boş boş oturmuş dünya televizyonlarını izliyordum. Yani gitmeden Big Brother'liğin keyfini çıkarıyordum. Bi baktım sizin televizyonların birinde sen. Ama televizyonun görüntüsünün titremesi bitmek bilmedi. İnanır mısın televizyonuma yapmadığımı bırakmadım. Saddam'dan beter ettim. Bizim Beyaz Saray'ın teknik servisindeki güzel kızı çağırdım baksın diye, meğer problem televizyonda değil sendeymiş. Titreyen senmişsin. İkimiz de çok mutlu olduk. Ov-al Ofis'e kapanıp bu durumu sabaha kadar kutladık.
Eee nasılsın bakalım? Ne var New York? Beni sorarsan nasıl dersiniz siz, Each go way'sinden halliceyim. Sana tavsiyem, memleketinin kıymetini bil kardeşim. Düşün sen hala ülkenin başındasın. Bir de bana bak; dünyanın anasını sattım, en seksi erkek seçildim, Ortadoğu'nun altını üstüne getirdim, yemedim yedirdim, içmedim içirdim yeri geldi saksafon bile çaldım, ama beni de Demirel gibi kapının önüne koydular. Benimki gibi adama yapılır mı bu be? Yakarım uleyyyynnn...
Evet tahmin edebileceğin üzere biraz alkollüyüm. Vazife başında içki içmek adetim değildir pek ama vazife mi kaldı ortada sanki anasını satayım? İnternetten indirdiğim Türk şarkıları eşliğinde bana son gelişinde getirdiğin rakıyı içiyorum. Seninle güz gülleri gibiydik. Hiç bahar yaşamadık. Ya sevmeyi bilmedik yıllarca, ya sevince geç kaldık.
Bizim buralar pek bi bozuldu. Sayım işleri uzadı. Bütün dünyaya rezil olduk. Eee benimle çok uğraştılar. Olacağı buydu. Alma Bill'in ahını, sayarsın oyları aheste aheste.
Al Gore ki, yani gel gör ki bizim Al seçimi kazanamadı. Oysa benim hayalim koltuğumu Al Gore'a teslim edip Al hayrını Gore demekti ama olmadı. Üzüntüden saçlarım bir gece içinde eskisinden de beyaz oldu.
Oyları elle saydırdık ayakla saydırdık. Hatta bizzat ben ana avrat saydım herkese ama ııh olmadı. Bush beyinlinin biri Amerikan Başkanı seçildi. Başkanlığı Bush'tan almıştım Bush'a veriyorum. İnsanoğlu Bush misali senin anlayacağın...
Artık buralarda durulmaz bilesin. Türkiye burnumda tütüyor. Sevgiyi mutluluğu Türkiye'de buldum ben. Burnumu bile bir Türk çocuğu sıktı. Acaba diyorum iltica etsem orada beni başınıza geçir misiniz? Sizi öyle bir yönetirim ki parmaklarınızı yersiniz. Üç sene içinde Amerika önünüzde secde eder.
Rahşam yenge nasıl? Duydum ki onun için bir af yasası çıkartmışsın. Oh my friend çok romantiksin ama kadın milletine bu kadar yüz verme yarın öbür gün anayasa bile isteyebilir senden. Hillary de benden neler istedi de senatörlüğe ikna edene kadar göbeğim çatladı.
Bülentçiğim,
Sana bu satırları Ov-al Ofis'te seninle konuşurken lakayıtlaştığım, senin de karşımda esas duruşta dikildiğin masada yazıyorum. Bush sesleri yavaş yavaş Ov-al'e yayılıyor. Her an kapı açılıp bana kapıyı gösterebilirler. Ama sorun değil. Birçok teklif var. Hollywood'dan çağrıyorlar gel başrol verelim diyorlar ama benim niyetim kendi işimi kurmak. Bak ne diycem, verin şu Kıbrıs'ı bana, kendi cumhuriyetimi kurayım orada, Hem Yunanistan'la aranızda problem de kalmaz. Sorunu kökünden çözmüş olurum. Hıı ne dersin, hoş olmaz mı?
Hasretle öpüyorum.
Senin Bill'in
hakanutku@hotmail.com
SEVDİĞİM LAFLAR
Asıl sorun, sorunlar çözüldükten sonra, sorun çözücüleri ne yapacağımızdır.
Gay Talese
Ortaköy'e inerseniz..
Havalar güzel.. Ola ki bir deniz havası almak için Ortaköy'e inersiniz.. O zaman Dereboyu Caddesi'nin hemen girişinde Ortaköy Kültür Merkezi var.. Oraya da bir uğrayıverin. Karı-koca Ümran ve Zeki Yegin'in ortak resim sergileri var..
Zeki Yegin, İstanbul'u koymuş tuvale parmakları ile.. Fırça kullanmazmış..
İlkokulda harika çocuklardan.. Ortayı bitirince "Bu çocuk boyacı mı olacak" demiş babası.. Kuleli'ye yazdırmış. Önce üzülmüş ama, "Kuleli'de öyle harika bir stüdyo vardı ki" diyor.. 21 Mayıs'ta Harbiye'den çıkarılanlardan olunca gene sivil hayata dönmüş..
Ümran Yegin, bambaşka türde resim yapıyor.. Bu fark sergiyi daha da ilginç kılıyor.. "Alzheimer Hastalığını nasıl düşünürsünüz" konulu uluslararası bir yarışmada resimleriyle ödül kazanmış.. Sergiyi gezerken niye kazandığını anlıyorsunuz..
Pazar Neşesi
Pazar Neşemiz bu hafta İsveç'ten geldi.. Ali Rıza Biskici yollamış..
Çok zengin adamın biri adet oldu ya.. Aslan gibiyken gene de checkup'a gitmiş.. Uzun uzun, tahliller, röntgenler, emarlar, daha aklınıza ne gelirse, çok ciddi kontrollerden geçmiş.. Sonunda doktor karşısına almış adamı..
"Size kötü bir haberim var" demiş.. "15 sevişmelik ömrünüz kaldı.."
Bre aman.. Böyle şey olur mu?..
"Bu yepyeni bir hastalık" demiş doktor.. "Çaresi de yok.. 15 sevişmelik ömrünüz kaldı..
Adam eve dönünca karısına durumu anlatmış.
Karısı hemen dünya haritasını açmış önüne..
"Ne yapıyorsun" demiş adam..
"Bu son 15 kereyi dünyanın en değişik, en ilginç yerlerinde yapmalıyız" demiş kadın.. "Onu planlıyorum.."
"Boşuna kendini yorma" demiş adam.. "Ben gelirken planı yaptım bile.. Sen dahil değilsin!."
