kapat

05.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Havana Purosu, Küba dostları ve kompleksler!

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir... Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" demiş büyüklerimiz, ağızlarına sağlık!

Türkiye Avrupa Birliği ile büyük sıkıntılar yaşarken, ekonomik sorunlarla, Ermeni meseleleriyle, PKK'sıyla tek tek uğraşırken bizim beyler alalacele dostluk grupları oluşturdular ve ilk "görev (!) gezisi"ni Küba'ya yaptılar.

Bunu yapacaklarını, mazereti kapar kapmaz kendilerini Küba geceleri ve plajlarına atacaklarını bildiğimiz için daha grupların oluştuğunu duyar duymaz yazdık;

Neden önce Küba?
Ne ekonomik, ne siyasi bir alışverişimiz bulunmayan, dünyanın erişilmez bir köşesindeki ülkeyle nedir bu acil dostluk hevesi?

Neden puro fabrikası kuruyorsunuz, sokağa atacak paramız mı var? dedik. Küba hevesinin, puro fabrikalarının kimlerin parlak fikri olarak ortaya çıkıverdiğini anlattık. Bu dostluk gruplarındakilerin dostluk kuracak lisan bilgileri, birikimleri var mı önce bu anlaşılsın dedik, kimse tınmadı ve her zaman olduğu gibi Türkiye'nin temsilcileri (maalesef), meydan okuyarak, güle oynaya uçaklara doluştukları gibi kendilerini Küba'ya attılar. Hem de 8 kişilik gruba 16 kişilik gazeteci ekibi gittiği için herbiri başlarında iki gazeteciyle birlikte..

Ve daha ilk gün skandal patladı tabii. Sonra da devamı geldi.

Bunlar yetmedi otel lobilerinde birbirlerine küfredip yumruk salladılar.

Castro görüşmedi bile
Küba Dışişleri görevlilerinin çektirdikleri fotoğrafları önlerine fırlatarak "Tanıtım bu mu? Ülkemizi kötü tanıtıyorsunuz?" demesi bile onlara sorumluluk duygularını ve mevkilerini hatırlatmaya yetmedi, devam ettiler.

İçlerinde biriken tüm özlemleri giderene, herhangi biri olarak gitseler faydalanamayacakları imkânları sonuna kadar kullanana, "önemli adam olma" komplekslerini tatmin edene kadar.

Tarihte ilk kez bir Türk parlamenter grubu "Dostluk Grubu" adı altında Küba'ya gidiyor. Buna rağmen Fidel Castro beyefendi tenezzül edip grubu kabul etmiyor.

Allah bilir "önce bakalım, neler yapacaklar" demiştir. Eh bizimkiler de dostluğu tütün işçileriyle, plajda, bardakilerle dostluk anladığına ve bunu ilk günden gösterdiğine göre adama kızmaya hakkımız da yok.

Soykırım tasarısı geri gelecek
Türkiye'nin ABD'deki lobi şirketinin başkanı Bob Livingston 7 Kasım'da seçilen yeni kongre döneminde "Ermeni Soykırımı Tasarısı"nın gelecek yıl Amerika'da yeniden ele alınacağını söyledi. Avrupa ülkelerinde de Fransa gibi kabul edilme tehlikesi mevcut.. Parlamenterlerin mutlaka gezi yapmaları gerekiyorsa bu, sefahat gezisi yerine siyasi amaçlı gezi olmalı hiç değilse.

Türk halkı kimi kime şikâyet edeceğini bilmiyor artık. Biz ise Meclis Başkanı Ömer İzgü'ye, parti liderlerine şikâyet ediyoruz.

Eline çantasını alana, dövizimi kendim ödeyeceğim diyene Türkiye'yi temsil hakkı vermesinler lütfen. Herşey para değildir, Türkiye'nin ismine, prestijine gölge düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.

Çiller'in yanlışları
Kendisiyle röportaj yapan Serpil Yılmaz'a kızmış Tansu Çiller;

"Köyden gelmedim ki tabii yalıda oturacağım" demiş. Demokrasi açısından önemli bir hata.. Başka açılardan da. Burası demokratik bir ülke olduğuna göre köyden gelenler de çalıştıkları ve başarılı oldukları takdirde yalıda oturabilirler. Nitekim bugün Türkiye'nin en zengin işadamları arasında köyden gelen ve en güzel yalılarda oturan çok sayıda isim vardır. Dürüst kazanmışlarsa, hesabını veremeyecekleri bir iş yapmamışlarsa helal olsun, kimse köyden gelenleri küçümseyemez, aksine takdir eder.

Bunun yanında üniversitede "bir Coca-Cola'yı paylaşarak içerdik" diyenlerin birden bire Türkiye'nin en zenginleri arasına girmesi, hesabı verilemiyorsa, köyden gelmedikleri halde kabul edilmeyebilir. "Benim kadar mal varlığı ile siyasete giren çok az insan olmuştur" diyor Sayın Çiller. Bu kadar çok mal varlığı nereden edinilmiş? Yargıya hesabını verdim diyor ama Türkiye için halâ kocaman bir soru işareti. Biraz zaman aşımı, biraz da şans yardım etti ona. Başka ülkede olsa bunlar sıkı sıkıya araştırılır, sadece örtülü ödeneğe el uzatması bile onu en azından siyasetten anında indirirdi.

Önce karar, sonra düşünce
Amerika'daki mal varlığını Şehit Anaları Vakfı'na bağışlama konusunda ise "O dönem gündemim yoğundu düşünüyorum dedim, sonra uygun görmedik" demiş. Hayır, hafızalarımız bizi yanıltmıyor; "Bağışlayacağım" dedi. 70 milyon kişi duydu bunu. Sonra da vazgeçti. Başbakanlık yapmış bir siyasetçi önce söz verip sonra düşünmez. Tam aksini yapar; Önce düşünür, sonra konuşur. Çiller inandırıcı olamıyor!

Mikrofon başrolde!
Yeni gösterime giren bir film Aşk silahı. Görünürde başrolleri Sandra Bullock ile Liam Neeson paylaşıyorlar ama bu bile, filmin aynı zamanda yapımcısı olan Sandra Bullock'un kurnazlığı. Filmde çok az görünüyor. Jenerikte adı yanılmıyorsam 8. sırada. 9. sırada ise mikrofon var. Bu mikrofon birçok sahnede görüntüye giriyor, öyle bir an geliyor ki filmi izlemeyi bırakıp, bir sağa bir sola hareket eden mikrofonu izliyorsunuz. Aslına bakarsanız zaten onu izlemek filmden daha eğlenceli.

Seanslarında yer bulunmayan filmin anladığım kadarını anlatayım (zira öyle anlamsız ki, anlamak zor) size; Kolombiya ve İtalyan mafyalarının ortak bir soygununu araştırmak üzere gruba giren bir FBI ajanının macerası.

Sinirden devamlı bağırsakları gaz yapan ajan lavman yaptırmak üzere kliniğe gider ve lavmancı kıza aşık olur.

Neden çevrildiği anlaşılmayan bir film.

Bir adaletsizlik örneği daha!

"Torpil Hospital"...
Dünkü Sabah'ta muhteşem bir manşetti. Bir rezalet iki kelimeyle daha iyi anlatılamaz.

Meclis'imizi zedelemek istemeyiz ama bütün milletvekili ve yakınlarının büyük özel hastanelerde veya yurtdışında tedavi oldukları bir Meclis'te özel bir Meclis Hastanesi var. Ve kadrolar milletvekili eşi ve akrabasıyla dolu.

Yalnız orası mı; Meclis'i araştırın, Bakanlıkları, sarayları, THY'yi, devlet bankalarını, Dışişleri'nin diğer ülkelerdeki görevlilerini araştırın hepsinde durum aynı.

Geçenlerde deneyimli meslek sahiplerinin Doğu ve Güneydoğu'ya mutlaka mecburi hizmete gönderilmeleri gerektiğini yazmıştım. O bölgedeki öğretmenlerden mektuplar geldi. "Biz 1997-98'de geldik ve bunu askerlik görevi gibi kutsal saydık. Sonra 11-6-2000 tarihli Resmi Gazete'de açıklanan yönetmeliğe göre bu tarihten önce göreve başlayanlara AF getirildi. Biz mağdur olduk. Gelmeyenler ödüllendirildiler.

Daha sonra, 1999'da yaklaşık 25 bin öğretmenin ilk atamaları tercihlerine göre yapıldı ve batı illerindeki tüm norm kadrolar dolduruldu.

Şimdi bu mazeret gösterilerek mecburi hizmetini tamamlayanların atamaları yapılmıyor" diyorlar.

Gördüğünüz gibi bu ülkenin bir öz evlatları, bir de üvey evlatları var.

Öz evlatlar milletvekili eş, dostları, çocukları.. Onlar Meclis başta olmak üzere tüm devlet kuruluşlarında, batı illerinde yerlerini alıyorlar.

Üvey evlatlar, gerçek "batı ülkeleri" anlamında görev bilinciyle çalışan, dürüst ama sahipsiz vatandaşlar..

Nedir bu? Demokratik bir ülkenin Meclis'i mi? Bir dikta rejimi komitesi mi, anlamak istiyoruz!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır