kapat

CUMARTESİ EKİ
02.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
Pop müzikten nefret ederim
'Nefes' albümü yayınlanan Türk pop'unun 'seksi kadını' Ayşegül Aldinç, artık her konuda daha esnek olduğunu söylüyor Ayşegül Aldinç evde Latin müziği eşliğinde temizlik yapıyor. En çok yazmaktan hoşlanan Aldinç'in Çölaşan'a da bir çift lafı var

Ayşegül Aldinç ile buluştuğumuzda kendisi yorgunluktan ölmek üzereydi. Kelimeleri bile birbirine karıştırıyor, bir yandan da makyaj yapmaya çalışıyordu. Makyajsız bakkala bile gitmeyen Aldinç buluşmaya makyajsız gelmişti ya, daha ne olsun? Meğer artık bu konularda kendine çok daha iyi davranıyormuş. "Eskiden olsa beni makyajsız görmen mümkün değildi" diyor, "Fakat zamanla dedim ki, hep başkaları için yaşıyorum. Beğenmezlerse beğenmesinler. Sen de istersen beni beğenme. 'Ayşegül Aldinç makyajsız çok çirkinmiş!' de, bana ne..." Bütün bunları söylerken Aldinç'in bir asabiyet içinde olduğunu düşünüyorsanız yanıldınız; kendisi benim rastladığım en komik insanlardan biri.

Sohbetimize karamelli kek ve domates suyu eşliğinde başlıyoruz. Ben keki yerken Aldinç kendini "Domates suyunda D vitamini var. Hücre yenileyici özelliği var, antikanserojen" falan diyerek avutuyor. Amacı zayıflamak değilmiş yanlış anlaşılmasın, fakat her nedense söz dönüp dolaşıp illa ki rejim konusuna geliyor. "Yemek yediğimde ve bunlar bana kilo olarak döndüğünde hâlâ acılar çekerim kabul, ama artık her konuda daha esnek davranıyorum. Tamam, bir parça topladım ama ne yapayım, öleyim mi?" dedikten sonra artık hayatının her alanında esnek davrandığını anlatıyor: "Yıpratıcı şeyleri hiç istemiyorum. Artık ağırlanmak istiyorum. Kendimi ağırlıyorum da zaten. Hakkımda acımasız olmuyorum. Artık anne baba, ya da sevgili sultası altında yaşamıyorum. Daha bir fevri davranabiliyorum. Masaya elimi vurabiliyorum."

ÇOCUK DOĞURMAK SAKINCALI
Onun masaya elini vuramadığı zamanlar çok olmuş. Babasından deli gibi korktuğu zamanlar. Her ne kadar bu korku artık yerini saygıya bırakmış olsa da onun çocuk yapmama kararını almasına da neden olmuş. Artık orta yaşa gelen Aldinç, bir çocuk dünyaya getirmemek için özel çaba sarfetmiş. Bu durumu şöyle anlatıyor: "Pek çok sakıncasından dolayı çocuk doğurmayı çok yanlış buluyorum. Hem toplum, hem de anne babalık sakıncalı. Hele hele Türk ve Müslüman'san... Anne babalar kötülüklerden korunmayı öğretirken biraz dozunu kaçırıyorlar. O zaman da ne oluyor, saplantıların ve takıntılarınla kendini inşa ediyorsun. Benim altımı kazısan, bir psikoloğa gidip uzansam kimbilir neler çıkar. Ama biliyorum ki ben de anne olsam öyle olacaktım. Çocuğun babası da öyle olacaktı."

Bu arada Aldinç'in domates suyu ikinci kez gidip geliyor. Neden? Acısı biraz fazla kaçmış da o yüzden. O domates suyunu yeni baştan höpürdetmeye başlarken ben de lafı seksapeline getiriyorum. "Evet, herkes aynı şeyi söylüyor" diyor ve ekliyor: "Seksapeli çağrıştıran bir şey insanın yüzünde varsa, o insanın özel olarak bir şey yapmasına gerek yok. Bir ara bundan rahatsızlık duyup daha da dikkat etmeliyim ruh haline girmiştim. Çünkü vamp kadınla seksapel birbirine çok yakın şeylermiş gibi gelir Türk halkına. Seksi insanları sabahtan akşama kadar yatakta falan gibi mi algılıyorlar nedir?" Seksi olduğunu sonunda kabullenmiş olsa da Aldinç bu konuda küçükken kendini çok kısıtlamış. "O ilk uyanışlarımda aklıma bir şey geldiğinde ciddi kitaplar falan okurdum. Güzin Abla'nın 'spora yönel' tavsiyesi gibi. İyi ki daha tuhaf bir yaratık olmadım yani" diyor.

ÇÖLAŞAN DA HADDİNİ BİLECEK
Bu arada aynı domates suyu bir kez daha gidip geliyor. Bu sefer de tuzu fazla olmuş. Bir türlü tutturamadık maalesef. Geçenlerde bir yerde okumuştum, Aldinç yazı yazmayı diğer mesleklerinden daha çok seviyormuş. Hatırlatayım kendisi oyuncu ve müzisyen aynı zamanda. Nasıl olur böyle bir şey? Çünkü şarkı söylemek için, 'vazgeçilmez' derler... Bu söylediklerime aynen katılıyor fakat, ikisinin farklı hazlar olduğunu söylüyor. Bunu şöyle açıklıyor: "Ben haftada iki gün yazıyorum ama istediğim zaman yazıyorum. Yani sabah kalk, dişini fırçala ondan sonra otur yaz değil."

Aldinç'e feyz aldığı birilerinin olup olmadığını sorduğumda "Yok" diye cevap veriyor. "Konuştuğum gibi yazıyorum. Bazıları kafalarına takıyorlar, ilavelerde yazan kadınları çok önemsemediklerini söylüyorlar, ama emin ol ilk onları okuyorlardır... Emin Çölaşan'dan bahsediyorum. O da haddini bilecek. Emin Çölaşan'ım diye öyle konuşmak yok... Kendini birilerinin üzerinde görmek çok tahammül edilmez bir şey. Kim olursa olsun."

OTEL HIRSIZIYIM
Aldinç çok iddialı olan, kusursuzmuş gibi görünen yazarlardan da hazzetmiyor, tıpkı kusursuz insanlardan hazzetmediği gibi. Kimi meziyetlerin kusur gibi söylenmesi de çok sinirine dokunuyor. "Ah çok cömertim, çok duygusalım diyorlar, ne antipatik. Aşağılık biriyim de, hırsızım de, arada bir de böyle bir şeyler söyle." Peki onun kusuru ne? Kusurlarını benden bulmamı isteyince dayatıyorum: "Mesela kleptoman mısınız?" Cevabı: "Herkes kadar" oluyor ve devam ediyor: "Otel hırsızı işte. Şampuan, sabun... Böyle şeyler alırım. Demirbaşlara dokunmam! Yurt dışında bazı otellerde muhteşem şeyler oluyor. Bir zamanlar Çin'den bir torba kozmetikle geldim ben. Bir de Çin'den şey yürütmüştüm... Yasemin çayı konan küçük kutular vardı, onlardan." Biz bunlardan konuşurken üçüncü kez işlem gören domates suyu sonunda kıvama geliyor, ancak maalesef bu sefer de sonu geliyor. Ayşegül Aldinç, bardağın sonuna pipetini dayamış, dibinde kalan damlaları içmeye çalışırken, son anda ertesi sabah 07.30'da çekiminin olduğunu öğrenince adeta mahvoluyor. Bu durumda en iyisi eve gidip, Aldinç'in deyimiyle; "demlik gibi kalmak..."

Kendi kendime niye şarkı söyleyeyim?..
Ayşegül Aldinç'in yeni albümü çıktı biliyorsunuz; 'Nefes'. Dört yıl aradan sonra albüm çıkartan Aldinç, müzik konusunda çok tutucu. Evinde caz, klasik ve Latin'den başka bir şey dinlemediğini, popüler müzikten hiç hoşlanmadığını söylüyor. "Bu arada ben de pop müziğin temsilcilerindenim" diyor. Nasıl yani? Şöyle cevap veriyor: "Oldu işte, ne bileyim. Akla yatkın gelen şeyi yapıyorum, mantığımla hareket ediyorum. Ama tabii hiç zevk almadığım şarkıları da söylemiyorum. Popüler müzikte zevk aldığım bazı tınılar var, onları kullanmaya çalışıyorum." Aldinç evde yalnızken Latin müziği eşliğinde dans ettiğini de söylüyor: "Evde temizlik yapan bir kadın için oyun havası dinleyerek dans etmek kolay değil, ama salsa dinlerken insan bedeni bu müziğe uyum sağlayabiliyor. Çok seksi bir müzik. Mutfaktan salona giderken bile dans edebiliyorsun. Ne kadar güzel, öyle değil mi?" Bu arada Aldinç evde kendi kendine şarkı söylemek bir yana asla mırıldanmadığını söylüyor. Bunu da şöyle açıklıyor: "Şarkı seyirci karşısında söylenir. Kendi kendime niye söyleyeyim? Ama sahnede şarkı söylerken ayağımdan saçımın teline kadar kendimi tamamen uyum içerisinde hissederim."

HAYALET ROLÜNDE
Ayşegül Aldinç, Atıf Yılmaz'ın çektiği bir TV filminde rol alıyor. 1950'li yıllarda ölmüş, daha sonra dünyaya hayalet olarak dönmüş birini canlandırıyor. Aldinç kendini canlandırdığı rollere çok fena kaptırıyormuş. Karakter olarak değil de, tip olarak. Örneğin bizimle buluştuğunda yaptığı makyaj 1950'li yıllara ait. İstemeden öyle olduğunu söylüyor: "Bir müddet sonra o saça, makyaja alışıyorsunuz ve 'Fena olmadı yahu, bak bana bu da gidiyormuş' demeye başlıyorsunuz."

ASLI E. PERKER


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır