kapat

CUMARTESİ EKİ
25.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
Anadolu'yum, tanıyor musun?
Yılmaz-Mustafa Erdoğan kardeşlerden özgün bir teatral dans gösterisi

Çok yakında önce dünya sonra Türkiye sahnelerine müthiş bir gösteri geliyor. Bu olağanüstü şovun provalarını izledim geçen gün ve gördüklerimden öylesine etkilendim ki sizlerle paylaşmak istedim.

Mydonoz'la gösteri dünyasına çok iddialı bir giriş yapan ve Türkiye'yi dünya çapında müzikallerle tanıştıran Yalçın Çevikel'in "Biz de evrensel ölçekte değer taşıyan özgün bir müzikal yapamaz mıyız" arayışıyla başlamış proje...

Benim son dönemin en yetenekli ve düzgün adamı saydığım Yılmaz Erdoğan bu aşamada devreye girmiş ve tarihsel bir fon önünde yaşanan güçlü bir aşkı ve insanoğlunun en tanıdık temasını, iyilerle kötülerin savaşını konu alan nefis bir öyküyle çıkagelmiş. Mitolojiyi Anadolu masallarına bulamış, Türkiyeli Prometeus'un tanrılara meydan okuyuşunu sahneye taşımış.

Sonra bu öyküyü Yılmaz'ın kardeşi Mustafa Erdoğan önce müziğe dökmüş, sonra sahnenin diline uyarlamış; müzikalin kareografisini yapmış, yönetmenliğini üstlenmiş.

Müzikal yapmak iyi de Türkiye'de dansçıyı nereden bulacaksınız?

İlan vermişler. 750 kişi başvurmuş. Bunlar arasından 80 genç seçmişler. Kimi balerin, çoğu folklorcu, kimi Rus, kimi İskoç, kimi ilk kez sahneye çıkan 80 yetenekli gençle 8 ay önce çalışmaya başlamışlar.

Ama ne çalışma!..

Haftada 6 gün, günde 8 saat hırsla, şevkle, heyecanla çalışmışlar.

Balerinler halk danslarını öğrenmiş, folklorcular bale ritimleriyle yürümeyi... 8 ayın sonunda müthiş bir sentez çıkmış ortaya...

"Anadolu'yum Ben, Tanıyor musun" adını taşıyan bu "teatral dans gösterisi" Nemrut dağındaki nevroz ateşleriyle ve şaman danslarıyla başlıyor; davullar, neyler, korolar ve 80 oyuncunun olağanüstü bir uyumla zemini döven ritmik ayak sesleri eşliğinde kah bir semah gösterisine, kah bir zeybek havasına, kah bir göbek dansına, kah deli dolu bir horona dönüşüyor.

Hakkari'den Ege'ye, Trakya'dan Karadeniz'e uzanan göz kamaştırıcı bir dans yolculuğuna çıkarıyor seyirciyi.... O geleneksel halk danslarının, balenin olanakları ve çağdaş bir kareografiyle beslenince nasıl evrensel boyutta bir şölene dönüşebildiğini heyecanla fark ediyorsunuz.

Mustafa Erdoğan, oyuncularına ritim teorisinden, dans tekniklerine kadar pek çok konuda hem teorik, hem pratik dersler aldırmış. Her işi uzmanına vermiş. Mesela göbek dansı dersini Nesrin Topkapı'dan almışlar.

Biz Kanal D Haber'in yöneticisi Tuncay Özkan ile birlikte provayı dekorsuz, kostümsüz, ışıksız izledik. Onlar da eklenince gösterinin ne hal alacağını hayal bile edemiyorum.

Gösteri 15 Aralık'ta hazır olacak.

Yılbaşından itibaren önce Avrupa'da sonra Amerika'da Broadway'de "Fire of Anatolia" (Anadolu'nun Ateşi) adıyla sahneye çıkacak. Dünyanın alkışlarıyla yıkandıktan sonra anayurdu Türkiye'ye gelecek.

Hakkarili bir genç sayesinde Anadolu'dan çıkan bir kültür, eski ve yeni kıtaya uzanıp, yeniden doğduğu topraklara dönecek.

Folklorun dirilişi bu...

Eski bir Hoy-Tur'cu olarak bu nefis gösteriyi izlerken hem özendim, hem de yaşadığım toprakların kültürel zenginliğinden gururlandım.

Düşünenleri, kapı açanları, emek verenleri, ter dökenleri, sahneye koyanları, oynayanları alınlarından öpmek istedim.

Varolsunlar.

Ordu'da kültür-sanat mucizesi
Önceki hafta sonu Zeki Özel dostumuzun sahibi olduğu Ordu Olay gazetesinin 10. kuruluş yıldönümü kutlamaları için Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay'la birlikte Ordu'ya gittik (Bu vesileyle geçen hafta evlenen Balbay'a ve eşine saadetler dileyeyim).

Boztepe'ye çıktık, türküde tavsiye edildiği gibi Ordu'ya baktık, sipsi balığı ve hamsi pilavı yedik. Ustaca restore edilmiş Sarıkonağı gezdik. Ancak bütün bunlar içinde beni en çok etkileyen kentin sanatevi oldu. "Orsev sanatevi" 10 yıllık bir mucize... Tiyatro sanatçısı Gülçin Üstüntaş'ın başkanlığında, olmazı oldurmuş ve müthiş bir kültür-sanat seferberliği yaratmışlar.

Yerel yemek yarışmaları, kent tarihi çalışmaları, resim dersleri, bölgeden yetişen değerleri tanıtan belgeseller, konserler, çevre gezileri, tiyatro etkinlikleri, konferanslar, söyleşiler... Bir avuç inançlı insan, evde pişirdiklerini satarak, tuvaleti soyunma odası yaparak Ordu'da bir kültür adası oluşturmuşlar.

Ordu televizyonunda "Kent forumu" adı altında kendi "yerel Siyaset Meydanları"nı yapıyor, çevre köylerde şiir geceleri ve müzik dinletileri düzenliyorlar.

Geçen ay Müftülük, şehir konservatuarına müracaat edip, 53 din görevlisine haftanın iki günü güzel ezan okuma dersi vermelerini istemiş.

Dersler başlayınca müftülerden bir kısmı "Biz tiyatro yapmak, kendimizi aşmak istiyoruz" demişler. Bunun üzerine Necip Fazıl'dan bir oyun sahnelemeye başlamışlar.

Balbay'la önce söyleşi ve imza gününde söze ve kitaba gösterilen ilgiyi, sonra da Orsev'de etkinlikler listesini görünce "Keşke her kentte böyle vakıflar kurulup sanatla hayat kaynaştırılabilse" diye düşündük.

Gece Ebru güzelim sesiyle şarkılar söylerken, biraz emrivakiyle kurulan ve bizim katılmamızla çekilmez bir "bet sesler topluluğu"na dönüşen koromuzun "Ordu'nun dereleri"ni katletmesini bile olgunlukla karşıladı Ordulular...

Ölesine nazik ve sanata sevdalıydılar ki...

can dündar

candundar@superonline.com


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır