kapat

CUMARTESİ EKİ
25.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
Bu meleklerde hayat var
70'lerin melekleri geri döndü: Charlie'nin Melekleri' sabun köpüğü gibi, ama eğlenceli. Stilize Uzakdoğu dövüş sahneleri, bu şamatayı renklendiriyor

Nostalji genelde 30 yıllık bir mesafe gerektiriyor. 1980'lerde 50'ler, 90'larda 60'lar pek modaydı. Şimdilerde ise varsa yoksa 70'ler... O pek küçümsenip hakarete uğrayan 80'lerin moda olması içinse bir 10 yıl beklemek gerekecek!..

BOSLEY'NİN GÜLLERİ
İşte "Kaçak" ve "Tatlı-Sert"ten sonra yine sinemaya aktarılan 1970'lerin gözde bir TV dizisi. Kendisi hiç görünmeden, has adamı Bosley aracılığıyla dünyaya çeki düzen veren Charlie'nin emrinde çalışan, üçü de birbirinden güzel, güçlü ve marifetli üç dişi ajanın öyküsü... Ve vaktiyle siyah-beyaz TRT gecelerinde bizi onca avutan bu dişi Bond'ların öyküsünün bir sinema çeşitlemesi...

"Charlie'nin Melekleri" tozlanmış bir eski diziyi çağdaşlaştıran, sabun köpüğü gibi hafif, hiç bir anında ciddiye alınmayacak, ama son

derece eğlendirici bir film. Reklam ve video-klip yönetmenliğinden gelen McG'nin yönetimi, tüm oyuncuların filmin fantezisine uyum sağlayan oyunları, son derece stilize bir koreografiye dayalı Uzakdoğu dövüş sahneleri, bu şamataya gerekli akışı sağlıyor.

Hepsi Bruce Lee gibi döğüşen, garsonluktan dansözlüğe, araba yarışçılığından bilgisayar uzmanlığına her işi beceren ve en güç anlarda ağızlarından espriyi düşürmeyen güzellerimiz de, özellikle kadınların kendilerine güvenini tazeleyecek bir işlev görüyor ve filme post-modern bir feminist gösteri havası katıyorlar. Bu meleklerde hayat var!

Çete olayları sinemada
'Melekler Evi' Ömer Kavur'dan beklenmeyecek kadar tutuk bir film. Belki de en kötü filmi... Ben Antalya jürisinde olsam bu filmi ikinci seçmezdim

Ömer Kavur'un üç yıl aradan sonra döndüğünün haberini vermiştik. Hem de bu kez Amerika'yı da 'kavuracak'; çetelerden, Susurluk'tan ve kirli ilişkilerden esinlenmiş bir senaryoya dayanan, iddialı bir filmle... Film, Anadolu içlerine doğru yolculuk ögesiyle "Amansız Yol" ve "Ah Güzel İstanbul"u, gizemli bir olayın ilmek ilmek çözümlenmesiyle "Gizli Yüz" ya da "Akrebin Yolculuğu"nu düşündürüyor. Baş kahraman, eski savaş muhabiri Ahmet'in mesleği ve fotoğrafların hikâyede oynadığı rol de "Gizli Yüz"e göndermede bulunuyor. Ne yazık ki mutlu benzeyişler ve klasik Kavur temalarından arda kalan hemen hemen bu kadar. Ötesi, klasik ve klişelerle yüklü bir aksiyon filmi kanaviçesi. Onun da oldukça kötüsü... Çünkü senaryo kişileri yeterince tanımlayamıyor. Örneğin Ahmet'in biraz önce iki kişiyi kurşunlamış insafsız bir katilin resimlerini en hafif deyimiyle ihtiyatsız biçimde çekmekten, otel koridorlarında yine azgın katillerle köşe-kapmaca oynamaya yönelik inanılmaz davranışlarının nedenleri belirmiyor: körükörüne bir cesaret mi, tam bir safoşluk mu, yoksa "bana bir şey olmaz" diyen Türk halk felsefesi mi?

Öte yandan, Kavur bir aksiyon yönetmeni değil.

Bu açıdan filmin hemen hiçbir aksiyon sahnesi yeterince doyurucu değil. Kavur'un sinemasını, özünü oluşturan ögelerden, mistik ve gizemli arayışlardan ve geçenlerde bir Amerikan yazarının onu "zamanın heykeltraşı" diye anmasına yol açan zaman üzerine felsefesinden boşaltırsanız, geriye ne kalır? Ne yazık ki pek bir şey kalmadığı filmde açıkça belli oluyor.

"Melekler Evi" baştan sona, Kavur'dan beklenmeyecek kadar tutuk bir film; filmografisinin belki en zayıf filmi. Oyuncular da iyi çizilmemiş rollerin kurbanı. Ben Antalya jürisinde olsam bu filmi ikinci seçmezdim. Tarık Bulut'a ödülünü bu filmle değil, "Abuzer Kadayıf"la verirdim. Cahit Berkay'ın enfes müziğini elbette ödüllendirir, ama Van gölü kıyısında film çekmek gibi bir ayrıcalığı, o gölün gündoğuşu ve günbatımı saatlerinde aldığı olağanüstü renkler yerine çiğ bir öğlen ışığında ziyan eden Ali Utku'ya ödül değil, ceza verirdim!..

Silikonlu dudakları ve tüm kişiliğine sinmiş "femme fatale" havasıyla yeteneğini geriye dönülmez biçimde yitirmiş olan Hande Ataizi'ne değil, Aytaç Arman'a ödül verirdim: Abdullah Çatlı'dan esinlenmiş yakışıklı katil rolü, muhteşem bir kompozisyon ve filmin en olumlu yanı.

Kavur'dan yorum yok
Yönetmen Kavur, bize Talat Bulut - Hande Ataizi polemiğine karışmak istemediğini anlattı: "Bu olay beni çok yaraladı. Çok büyük emeklerle bu filmi çektik. O arkadaşların da emeği geçti. Sonra filmden söz etmek yerine bu ilişki üzerine konuşmalar beni çok yıprattı. Bu konuda söyleyebileceğim şeyler var. Ama söylemeyecek ve susacağım. Yalnızca filmle ilişkili sorulara yanıt vermek istiyorum."

ATİLLA DORSAY


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır