kapat

24.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Doktorlar

Onlarla ne zaman hangi koşulda karşılaşsam, bir türlü önüne geçemediğim bir eziklik duyarım. Toplum olarak kıymetlerini bilmediğimiz, layık oldukları yaşamı sağlayamadığımız için duyduğum bir suçluluk duygusu sarar içimi.

İster genç, ister yaşlı olsunlar; ben ister hasta, ister hasta yakını olayım, içlerinden birini beyaz önlüğüyle karşımda gördüm mü hemen toparlanır, bacak bacak üstüne atmışsam bacağımı indirir, ayağa kalkmaya yeltenirim. Gereksiz soru sorarak, lafı uzatarak zamanlarını almamaya, çalışmalarını aksatmamaya özel bir dikkat gösteririm. Vizite ücretini sorarken "Hediyesi ne kadar" diyesim gelir. Parayı verirken elim ayağıma dolanır, saygısızlık ettiğim hissine kapılırım.

Eğer mesleklerden herhangi birine kutsal diyeceksek, onların yaptığı işin kutsal sayılması gerektiğine inanırım.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra, doktorların başlattıkları ""Beyaz Uyarı" eylemlerine nasıl baktığımı tahmin etmeniz güç olmasa gerek.

Biz basın olarak, doktorların içlerindeki "çürük"leri teşhir etmeyi pek severiz. Ama büyük çoğunluğun ayda 300-400 milyon lira gibi komik paralarla çalıştığını, polikliniklerde günde 40-50 hasta bakarak dünya çapında rekorlar kırdığını; 12-15 saatlik nöbetlerde yorgunluktan bayılacak hale gelinceye kadar koşuşturduklarını görmezden geliriz. "İşleri bu, elbette yapacaklar" gibi bir kanıksama içinde, gösterilen insanüstü gayreti ve büyük fedakarlığı gözden kaçırırız.

***

Yıllardır karşı karşıya oldukları vurdumduymazlık karşısında artık sabırları taşan bu insanlar şimdi başlattıkları eylemlerle hem devleti hem de bizi uyarıyorlar. İsteklerine bakıyoruz; zaten çoktan gerçekleştirilmesi gereken şeyler: Bunca ağır bir eğitim ve bunca ağır çalışma koşullarından sonra, insanca yaşamalarına yeterli bir ücret... Fazla mesailerin ve nöbetlerinin yeniden düzenlenerek çalışma saatlerinin azaltılması...

Onlar da biz de biliyoruz ki, bu isteklerinin gerçekleşmesi, para meselesi. Peki bu para nereden gelecek?

Ya, genel bütçeden sağlık harcamalarına ayrılan pay yükseltilecek, yani devletten gelecek; ya da, sağlık hizmetlerini tüketenlerden gelecek.

Eğer Türkiye'de doğru dürüst bir bütçe tartışması geleneği olsaydı, gerek seçenler gerekse seçilenler, bütçe tartışmalarının -yani ortak paranın nasıl harcanacağı konusunda karar verme, öncelikleri belirleme ve harcamaları denetleme hakkının- demokratik bir rejimin baş meselesi olduğunu kavramış olsaydı, bu konuda bir umut taşıyabilirdik. Beyaz Uyarı eylemleriyle yaratılan toplumsal duyarlılığın toplumdan parlamentoya yansıyacağını, bütçedeki öncelikler üzerinde etki yapacağını ve sağlık harcamalarına ayrılan paranın arttırılacağını umabilirdik. Ama bu ülkede bütçe öncelikleri hiçbir zaman demokratik bir ortamda tartışılamadığı için sağlık harcamalarına ayrılan payın arttırılması da zor görünüyor. O zaman geriye, sağlık hizmetini alanların karşılığını ödemesi alternatifi kalıyor.

Evet, sağlık alanında "liberal" olmanın zorluğunu biliyorum. Zaten ben de pek olamıyorum. "Sosyal Devlet"e diğer bütün alanlarda karşı çıksam da sağlık alanında karşı çıkamıyor, parasızların da paralılar kadar kaliteli sağlık hizmeti alabileceği bir sistem arzuluyorum.

Ama öte yandan, bugünkü sistemin sadece yoksulları sübvanse etmekle kalmayıp, yeteri parası olandan da para almayı bilmediğini görüyorum. Eğer, sistemin istismarı önlenip, ödeme gücü olanların hastanelerde verilen hizmetin karşılığını ödemeleri sağlanabilirse, gerçek ihtiyaç sahiplerinin sübvanse edilmesinin de daha kolay olabileceğini düşünüyorum. Belki de kritik nokta şu ki, devlet bütçesi için sorduğumuz soruyu dönüp bir de kendimize sormalıyız: Bütçemizden sağlığımız için ayırdığımız pay ne kadar? Konut, eğitim, giyim kuşam ve eğlence için ayırdığımız para ile karşılaştırdığımızda sağlık bütçemiz neden bu kadar güdük? Neden sağlığa para harcamaya kıyamıyoruz? Neden çocuğumuza ne yapıp edip bir bayramlık alıyoruz da, grip olduğunda doktora götürmeden atlatmaya çalışıyoruz?

Çünkü öyle alışmışız...

Galiba, doktorlarımızın ayda 300 milyona talim etmekten kurtulması için öncelikle geniş orta kesimin, sağlığını bedavaya getirme alışkanlığından kurtulması gerekiyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır