kapat

24.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Bu da Neron sendromu...

Bu tür bir habere Türkiye'den başka dünyanın hiçbir köşesinde rastlayamazsınız. İnanması çok güç.. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin yeni müdürü Sedat Öztoprak sırf kendisinden önceki müdür Yekta Kara döneminde yapıldıkları için, herbirine yüzmilyarlarca lira harcanmış olan dekorları yaktırıp, yıktırıyor.

Hurda fiyatına satıyor.

Bugüne kadar tam 12 dekoru yok etmiş.

Devlet Hazinesi'nden harcanan büyük paralarla yapılan ve daha çok uzun yıllar kullanılabilecek 12 muazzam dekor.

Yıllardır her seferinde kapalı gişe oynanan AİDA'lar, Nabucco'lar, Sihirli Flüt'ler, Carmen, Samson ve Dalila hepsi dekorlarıyla birlikte ortadan kaldırılıyor.

Her biri birer sanat eseri olan dekorlar dev depolar dururken, parçalanarak binanın arka tarafına yığılıyor, yağmur ve güneş altında bekletiliyor sonra da hurda fiyatına satılıyor.

Tek amaç bir dönemi yoketmek.

Yekta Kara'yla birlikte tüm eserlerini de silmek, unutturmak.

Aynen liderlerimizin, belediye başkanlarımızın kendilerinden önce yapılanları silip, yıkıp, sıfırdan başlamaları gibi.. Veya Neron'un Roma'yı yakması gibi daha akıllıca değil.

Bu işleri yapan İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Sedat Öztoprak'ı aradım, konuşamadık. "Toplantıda"ymış. Acaba yeni yakılacak, yıkılacak dekorları mı konuşuyorlardı bilmiyorum.

Neyse ben bu konudaki yazılarımı sürdüreceğim. Bugün bütün diğer ülkelerde dekorlar en az 25 yıl kullanılır. Kimsenin canı isteyince ülkenin eserlerini yok etme hakkı yoktur, edene hesabı sorulur.

Bakalım bizde bu hesabı kim soracak? (Gelecek yazı "Yeni müdürü kim istedi?")

Zenginlerimiz kültüre katkıda bulunacak mı?

Dünya çapında değer biçilemeyecek eserlerin ortaya çıkarıldığı, adını ünlü tanrıça Afrodit'ten alan Afrodisias Antik Kenti'nde yapılacak olan müzeye gelir sağlamak üzere AKM'de düzenlenen gece harikaydı. Helenistik döneme damgasını vuran Afrodisias neyse ki, yaşamının bir bölümünü buraya adayan Kenan Erim'den bu yana, gönüllü kurucuları ve destekçileriyle Geyre Vakfı'nın aralıksız çalışmaları sonucu her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Türkiye için yadsınamaz bir kültür hazinesi, gelecek kuşaklara kalacak en değerli tarihi miraslardan biri olan Afrodisias'ta çıkan eserlerin eski müzeye sığmaması yüzünden bir depoya hapsedilmesi ve gözlerden uzak kalması vakfı yeni bir müze açmaya yönlendirmiş.

Vakıf Başkanı Sevgi Gönül örnek bir davranışla 600 bin dolar bağış yapmış ve kampanyayı başlatmış. Kültüre değer veren insanlar tanesi 40 milyon TL. biletleri alarak destek vermişler. Ama tabii ki elde edilen kazanç böyle bir müzenin yapımı için yeterli değil, daha çok destek istiyor. Özellikle de zengin işadamlarımızdan.

Gerçi Türkiye'nin önde gelen zenginlerinin çoğu sanata ve kültüre ellerinden geldiğince destek oluyorlar ama hep kendi seçtikleri özel alanlarda. Ve nedense birbirlerinin alanına girmemeye dikkat ediyorlar.

Amerika'da aynı konu şiddetle kınanıyor. "En cömert bağışçılar" listeleri açıklanıyor, şirketlerin ne kadar bağış yaptıklarını resmen açıklamaları için kanun teklifleri veriliyor.

Biz onlar kadar zengin bir ülke değiliz ama zenginlerimizin sayısı az değil. İsviçre'nin, Fransa'nın, ABD ve Kanada'nın kayak merkezlerini, en pahalı mağazalarını Türkler dolduruyor.

Adınızı verin
Yeni Afrodisias müzesinde bağış yapanların adları salonlara verilecek. 52 bin dolarla bile adınızı bir salona verebilirsiniz.

Sabancı, Boyner, Eczacıbaşı, Komili, MNG, Hakko gibi isimleri ve diğerlerini bu salonlarda görmek istiyoruz. Onlara çok yakışacak!

Bu arada verilen konserde uluslararası üne sahip sanatçılarımız Hüseyin Sermet ve Alpaslan Ertüngealp'i Macar Senfoni Orkestrası'yla izlemek başlı başına bir zevkti. Onlarla gurur duyduk.

Sevgi ve saygıyla eğitenler!
Her yıl Öğretmenler Günü'nde nedense ODTÜ ve Manchester Üniversitesi'nde geçen üniversite yıllarım yerine Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'ndeki yıllarımı hatırlarım. Benden önce sevgili Uğur Mumcu'nun da mezun olduğu ABDL'yi. Bugün de aynı şey oldu. Oradaki öğretmenlerimi hatırladım.

Dersinde korktuğum tek öğretmen olan, sesini duyar duymaz tir tir titrediğim Sosyal Bilgiler'ci Ayşe Ayatar hocamı, genellikle güleryüzlü olan ama kızdığı zaman lisede olmamızı bile umursamayarak kulak çeken ve elimize cetvelle vuran Matematik'çi Gülzade hocamı, her zaman ipek gibi yumuşacık olan Türkçe'ci Semahat Diker ve Handan hocalarımı, ne kadar çalışırsam çalışayım bana "B" notunun en düşük puanı olan 71'den fazlasını vermeyen, ama 71'i de söke söke aldığım Biyoloji hocam Mualla Hanım'ı..

Bilimin ilk zevkini aşıladıkları, beni disipline ve mücadeleye alıştırdıkları için onlara müteşekkirim. Onların, bana bugün dolayısıyla çok güzel bir mektup gönderen emekli öğretmen Melahat Akagül'ün ve onun gibi emekli bir öğretmen olan annemin şahsında tüm öğretmenlerin "günü"nü kutluyorum. Ama özellikle öğrencilerinin çalışmasına olduğu kadar kişiliğine de önem veren, onları geleceğin büyükleri ve birer birey olarak görebilen, dayak ve hakaret yerine sevgi ve saygıyla eğiten öğretmenlerin..

Yalnız bugün değil, her gün onların!

Bosnalı Memiçoviç ve laiklik
Bosna'nın Birleşmiş Milletler'deki temsilcisi Fadila Memiçoviç Erbakan'ı evinde ziyaret ettikten sonra Türkiye'ye laiklik dersi vermeye kalkmış. Bu filmi daha önce de görmüştük. İngiliz Parlamentosu'nun Müslüman lordu Mr. Ahmet de Türkiye'ye geldiğinde, sanki onlar dışında kalanlar Müslüman değillermiş gibi nedense sadece Fazilet Partililer'le pek sıkı fıkı olmuş, sonra da dilini bir karış çıkararak içişlerimiz konusunda kendisine sorulmayan akıllar vermişti. Sanki bizim parlamenterlerimiz İngiltere'ye gidince oturup kalkıp gazetelerde onların siyasi sistemini eleştiriyormuş gibi.

Hepsi de gelince Erbakan'ı veya Kutan'ı mutlaka ziyaret ediyorlar. Hele de "istediğimiz rejim kanlı mı, kansız mı gelir bilmem" diyerek demokrasiye büyük hizmet veren Erbakan Hoca'yı.

Herneyse.. Fadila Memiçoviç ziyaretinde Türkiye'de kadınların başörtüsü takmalarının engellendiğini söylemiş ve "Eğer kadınlar başörtülü olarak meclise giremiyorlarsa Türkiye laik bir ülke değildir" demiş. Bu tek cümle onun laiklik tarifini anlamadığını gösteriyor. Bir kere Türkiye'de kadınların başörtüsü takması engellenmiyor sadece kamu alanlarına bu şekilde girmeleri engelleniyor. Lord Ahmet de İngiliz Parlamentosu toplantılarına kafasında namaz takkesiyle giremez. Demokrasi ve laikliği doğru uygulayan her ülkede, dini ne olursa olsun aynı kural geçerlidir. Din göstergesi kıyafetlerle kamu alanlarına girilmez.

Sonunda Erbakan affedilecek ama kendi ülkesini yabancılara çekiştirerek verdiği zarar kalacak.

Acaba bunlar Türkiye'ye Avrupa'daki PKK destekçisi Kürtler, Ermeniler ve Rumlar kadar zarar verdiklerini farketmiyorlar mı dersiniz?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır