kapat

09.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
NECATİ DOĞRU(ndogru@sabah.com.tr )


Eşim tutsak!

Ben zulüm altındayım!

İşte bu noktada yine gökdelen gibi bir "su katılmamış çelişki" yükseliverdi. Mahkeme önüne çıkan Murat Demirel, "Konuşacağım... Çok şeyi açıklayacağım..." diye bağırıyor.

Konuş arkadaş!

Diline fermuar çeken mi var!

Bildiğini açıkla... Aydınlanalım...

Ayrıca; "Eşim tutsak, ben zulüm altındayım..." diye TV kameraları önünde bütün 65 milyon insana verdiğin mesajın altında ne var?

Bu cümleyi de açıkla!

Durma açıkla!

Eşin tutuklu mu, tutsak mı?

Tutsak, savaşlarda esir düşenlere denir. Tutuklu, henüz suçu kesinleşmemiş yargılananlara deniyor. Şimdi Murat Demirel ile eşi "esir alınmış, hürriyetleri elinden gitmiş" insanlar mıdır?

Nerede esir düştünüz?

Ceyman Adaları'nda mı?

Yoksa off-shore bankası kurduğunuz Kıbrıs Adası'nda mı? "Benim bu halim, Türkiye'nin yüzkarasıdır, zulüm altındayım..." diyorsunuz ve eşitlik istiyorsunuz...

Bir dakika arkadaş!

Sizin bugüne kadarki gelişmeniz, banka sahibi olmanız, özel mektuplarla Azerbaycan'da bankalar açmanız, Kıbrıs'ta off-shore bankaları kurmanız "hep eşitsizlikler üzerine" kurulmuş.

Hep kayrılmışsınız...

Destek bulmuşsunuz...

Gözetilmişsiniz...

Hapishaneye düşünce; "Eşit olmak istiyorum, karım tutsak, ben zulüm altındayım..." diyorsunuz. Şimdi siz Cenevre Konvansiyonu şartları mı talep ediyorsunuz?

Bu ne çelişkidir?

Bu ne çifte standarttır?

***

Yalnız da değilsiniz...

Çifte standartçı...

Çelişki abidesi olmuş...

Çok insan var Türkiye'de....

Bizim içimizde de var...

Kendisini "Ağabey... Önder... Tecrübe sahibi... Doğru yolu gösterici... Büyük birikimi var... Haklıyı haksızı ayırıcı... Gerçek gazeteciyle patron kurgulamasına girmiş gazeteciyi ayırdedici... Kimin satılmış kalem, kimin özgür kalem olduğunu anlayan, hisseden, farkeden... " diye bilinen Nezih Demirkent de çelişkiler içinde...

Nezih Demirkent...

Baştan aşağı çifte kent....

Tıpkı Murat Demirel gibi...

Çifte standart...

İşine geldiği gibi anlar. Gazetesinde , yol gösterici olsun diye, "Salı Yazıları" yazar. Bu haftaki "Salı Yazısı"nda; "Olayların alevlenmesine Necati Doğru neden oldu. Kendisini bağımsız görmek isteğiyle banka ilişkisi olanlar gazete sahibi olmamasını ileri sürdü... Necati Doğru'nun sözleri cephenin genişletilmesi, ateşin alevlenmesini sağladı" diye yazdı.

Nezih Demirkent...

Tam çifte standart...

Geçen haftanın gelişmelerini özetliyormuş gibi yapıp, benim temiz kalemime saldırıyor. Oysa benim temiz, bükülmez, her zaman doğrudan yana olmuş kalemim sadece ilkeleri savunuyor. Şunu söylüyor:

Gazeteciler gazetecilik yapsın...

Bankacılar bankacılık yapsın...

Banka sahibi olanlar...

Gazete sahibi olmasın...

TV sahibi olanlar...

Banka satın almasınlar...

Hem banka sahibi, hem gazete sahibi, hem TV kanalı sahibi, hem sigorta şirketi, turizm şirketi, orduya silah satan şirketi, hem devlete ve okullara kırtasiye malzemesi satan şirketin sahibi olan gazete patronlarının sadece birinin değil, hepsinin devlet bankalarından aldığı krediler açıklansın.

Benim temiz kalemim...

Bunu istiyor ve yazıyor...

Üstelik bugün değil...

10 yıldan beri yazıyor...

Nezih Demirkent, " Gazetecilik özgür olsun, bağımlı olmasın, ne siyasetçiye, ne bankacıya, ne holdinge esir olsun..." diye ilke savunuculuğu yapan benim kalemime niçin kızıyor?

Anlamaya çalışıyorum...

Acaba tıpkı Murat Demirel gibi çifte standartçı olduğu için mi diye şüpheleniyorum. Çünkü Nezih Demirkent hem gazete yazarlığı kimliğini, hem gazete patronluğu kimliğini birarada kullanıyor. Kendisi benim gibi bir yazı emekçisi olarak hayata atlamış iken "plaza sahibi gazete patronu" oldu...

İkitelli'de plazası var...

Galiba "plazalı gazete patronu" kimliğini gazete yazarı kimliğinden daha çok seviyor. Kısa hayat hikayesini yazayım: Görün...

Nezih Demirkent...

Manisa'nın Demirci kasabasında halk çocuğu olarak dünyaya geldi, orta ve liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi'nde okudu. 1950'li yıllarda "Yeni Sabah" Gazetesi'nde spor muhabiri, spor sekreteri, spor sorumlusu olarak gazeteciliğe başladı.

Terbiyeli, disiplinli...

Muhafazakâr bir insan...

Fakat kulisçi... Desiseci...

İyi kulis yapar... Çok çalışkan...

İşe en erken o gelir...

Fakat parlak bir gazeteci değil...

Fazla yaratıcılığı yok...

1960'lı yıllarda Haldun Simavi-Erol Simavi'ye ait olan Hürriyet Grubu'nun "Yeni Gazetesi"nde İlhan Turalı'nın altında Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olur. Kısa zamanda Genel Yayın Müdürü İlhan Turalı'nın yerine getirilir. 1969 yılında grubun lokomotif gazetesi Hürriyet'in başına, idare müdürü olarak, ihtilalci subay Orhan Erkanlı gelir. İhtilalci bir subayın gazete yönetimine gelmesinin gazetenin bağımsızlığını etkileyeceğini düşenen başta Necati Zincirkıran, Cüneyt Arcayürek, Tahsin Öztin gibi gazeteciler Hürriyet'ten ayrılırlar. Nezih Demirkent, Yeni Gazete'de kalır. Ve o sırada 1 milyon satış yapan Hürriyet, hızla okuyucu kaybeder, tirajı 300 bine düşer. Büyük kardeş Haldun Simavi'den gazeteye geri dönmesi istenir. Haldun Simavi ve Necati Zincirkıran, Hürriyet'e geri dönerler.

Yönetim değişir...

Necati Zincirkıran'ın önermesi, Haldun ve Erol Simavi'nin desteğiyle Nezih Demirkent, yetkili müessese müdürü olur. Sonra da genel müdür.

Hürriyet'e çok emek verir...

Başarılıdır...

Fakat Hürriyet Grubu'nun gazetecilik dışında orman ürünleri, tavukçuluk, sigortacılık, işçi taşıyan charter uçakçılığı gibi işlere girmesine de seyirci kalır, itiraz etmez. Ve Hürriyet'ten emekli olurken Nezih Demirkent'e kıdem tazminatının karşılığı olarak grubun bünyesinde bulunan Dünya Gazetesi ve matbaası verilir. Ve Nezih Demirkent, bu kırık-dökük matbaa sahipliğinden bugün İkitelli'de bulanan "plaza sahibi gazete patronluğu"na yükselir.

Hem plaza patronu...

Hem yazar...

Çifte standart....

Hem gazete emekçilerini temsil eder, hem Gazete Sahipleri Birliği Başkanlığı'nı yürütür. Benim temiz kalemim; "Hangi gazete patronu devlet bankalarından bugüne kadar ne kredi aldı, açıklansın..." diye yazınca bana saldırır.

"Necati alevlendirdi" diyor...

Tek kelimeyle ayıptır...

Kendimi savunacağım...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır