kapat

09.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Değişen bir şey yok

Cevat Fehmi Başkut, 40 yıl önce yazmıştı "Buzlar çözülmeden" adlı tiyatro oyununu. Bir komediydi ama, geçerliliğini hala koruyor. Yolsuzlukların üzerine gidilmesi için bir deli gerekiyor belki, ama bütün ülkede nasıl buz tutturacaksınız ki?

Haldun Dormen telefon edip "Yayla Sanat Merkezi'nde yepyeni bir müzikal sahneliyorum, mutlaka bekliyorum" dediğinde "Eyvah" dedim, "yine söz verip gidemezsem yandım." Çünkü geçen yıl da oyununun galasına gitmeye söz verip sonra da gidememiştim. Bu nedenle "Ne olursa olsun gideceğim" diye kendi kendime söz verdim. Gerçekten de gittim.

"Bir Kış Öyküsü" Maltepe'deki eski Süreyya Plajı'nın olduğu yerdeki Yayla Sanat Merkezi'nde sahneleniyor. Çok güzel bir salon. Karşı yakada bu kadar büyük bir tiyatro salonu olduğunu bilmiyordum açıkçası.

Sanat Merkezi'nin bulunduğu bölge denizin doldurulmasından kazanılmış bir yer, tıpkı Amerika gibi, üzerinde pekçok dev mağaza ve fast food dükkanı var. Ayrıca üç M Migros da burada. Süreyya Paşa Vakfı'na aitmiş bölge. SHP'li Kartal Belediye Başkanı Mehmet Ali Büklü burayı sudan ucuza kiraya vermiş. Orası ayrı konu.

Dormen bu kez çok iddialı bir müzikalle izleyici karşısına çıkıyor. Üstelik yeni eserin çok geniş ve ünlülerden oluşan bir kadrosu var.

Dormen tiyatroya çok uzun yıllar emek veren çok değerli sanatçıları da biraraya getirmiş. Bu da oyuna ayrı bir keyif katmış. Örneğin Bülent Kayabaş, Nilgün Belgün, Ateş Böcekleri Yalçın ve Ercan, Yaman Tüzcet, Osman Gidişoğlu, Umut Yesin'i aynı sahnede Selçuk Yöntem ve Perihan Savaş'la görmek çok hoşuma gitti.

Haldun Dormen'in sahnelediği "Bir Kış Öyküsü" aslında Cevat Fehmi Başkut'un "Buzlar Çözülmeden" adlı komedisinden esinlenerek müzikale uyarlanmış.

Konusunu pekçok kişi bilir. Anadolu'nun bir köşesindeki bir kasaba. Kış olduğunda kar yağar ve kasabanın dışarısı ile bağlantısı kesilir. İşte o andan itibaren kasabanın kan emicileri sahneye çıkar. Oduncu istiflediği odunları üç katına satar. Zahireci aslında bozuk olan gıda mallarını halka kazıklar. Kasabanın ağası hileli yollarla devletin arazileri toplayıp üzerine oturur. Düzen hep böyle gider. Çünkü kasabanın başındaki devlet görevlileri de bu hırsız takımının yakın dostudur arkadaşıdır; hatta onlardan biraz da sebeplenir.

Tam kış öncesinde kasabanın kaymakamı ölür. Herkes yerine yeni gelecek kaymakamı beklemeye başlar. Kar yağıp yollar kapanıncaya kadar kaymakam gelmez.

İşte kaymakam
Tam umut kesildiğinde kasabanın delisi kaymakamın geldiğini yanında yardımcısı olduğunu haber verir. Bütün kasaba geleni kaymakam olarak karşılar. Yeni kaymakam duruma bakar ve halkın yanında yer alır, kasabanın kan emicilerini birer birer cezalandırır.

Ama kaymakamın foyası buzlar çözülünce ortaya çıkar. Çünkü o kaymakam değil akıl hastanesinden kaçan bir hastadır. Kasabanın yeni kaymakamı buzlar çözülünce gelir ve herşey eski haline döner.

İşte Haldun Taner bu eserden yola çıkarak ortaya şarkıları da çok güzel olan bir müzikal çıkarmış. Oyuncu kadrosu ilk gece olmasına rağmen çok başarılı bir performans çıkarıyor. Derim ki, gidin görün. Çünkü bu oyun bittikten sonra zihninizde pekçok soru oluşacak.

Kırk yıl öncesi
Cevat Fehmi Başkut bu oyunu kırk yıl önce yazmış. O zaman da, hırsızlıklar, yolsuzluklar var. O zaman da halk umutsuz. O zaman da yolsuzlukların üzerine gidilemiyor.

Yolsuzluğun hırsızlığın üstüne ancak "deli olan" gidebiliyor. Onun da deli olduğu anlaşıldığında herşey eskisine dönüyor tekrar.

Şimdi yine aynı konuları tartışıyoruz Türkiye'de. İnsanlar yine bezgin ve umutsuz. Hırsızlığın, yolsuzluğun hesabının sorulup sorulmayacağından kimse emin değil. Çünkü bu güne kadar hep "yapanın yanına kar kaldı" düşüncesi ağır basıyor halkta.

Bu açıdan bakınca Haldun Taner'in yeni müzikali hem çok cesaretli bir çıkış hem de çok güzel bir seyirlik.

Efsanevi Genel Yayın Müdürü Cevat Fehmi Başkut

Buzlar Çözülmeden oyunun yazarı Cevat Fehmi Başkut Cumhuriyet Gazetesi'nin efsanevi Genel Yayın Müdürüydü. Gazetecilikte Genel Yayın Müdürü ünvanı Başkut'la başlamıştır. 23 oyuna imza attı. Buzlar Çözülmeden en çok sahnelenen oyunlarından biridir. 1910'da doğan Başkut 1971'de öldü.

Boğaz'ı böyle kirletmeye hakkımız yok
Pazar günü Boğaz sahilleri şenlik yeri gibiydi. Havanın da güzel olmasından yararlanan yüzlerce binlerce kişi Boğaz sahillerini doldurmuştu.

Bugüne kadar hiç bu kadar çok balık tutan görmemiştim. Neredeyse her santimetrede bir kişi oltasını atmıştı denize. Sahilde yürümek bile çok zordu.

Bir lüfer akını vardı. Oltayı atan küçük lüferlerden çekiyordu. Sarıkanat deniyor biliyorsunuz lüferin küçüğüne. Açıklarda teknelerden olta atanlar daha büyük lüferleri yakalıyordu. Sabah saatlerinde bu manzarayı keyifle yaşadıktan sonra bir de hava karardıktan sonra geçtim Boğaz'dan. O gündüzün şenlikli havasının üzerine pislik bir kabus gibi çökmüştü. Sahil boyunca yüzlerce binlerce naylon torba, tutulan balıkları saklamak için kullanılmış yüzlerce yoğurt kabı ya da su bidonu gelişigüzel atılmış. Kağıtlar, yemek artıkları, yakılmış ateş kalıntıları, plastik şişe, tabak ve bardaklar ortalıkta.

Kent kültürüne alışamıyoruz bir türlü. Oysa o balık tutanlar temiz ve güneşli hava alanlar haftaya hatta belki bir gün sonra yine orada olacaklar. Buna rağmen ortalığı çöplüğe çevirmekten çekinmiyorlar.

Boğazda sahili olan belediyelere de ekstra iş düşüyor aslında. İş sadece çöp toplamakla olmamalı, bununla yetinilmemeli.

Örneğin bir sahil zabıtası ve temizlik ekipleri kurulabilir. Bu zabıta gün boyu Boğaz sahillerinde devriye gezer, temizlik ekipleri de dolan çöp bidonlarını sürekli değiştirmeli.

Bu arada ortalığı pislettiği görülen vatandaşlar da uyarılmalı.

Aslında bu uyarıyı herkes birbirine de yapmalı. Örneğin geçen gün yine sahilde yürüyordum, iyi giyimli kadınlı erkekli birkaç kişi, yaşları 50'lerde falan, banklardan birine oturmuşlar, çekirdek yiyorlar. Bütün kabukları yere atıyorlar, etrafları bir yarım daire şeklinde çekirdek kabuğu dolmuş. Bundan hiç rahatsız olmuyorlar. Geçerken yüzlerine dikkatli ve baktım sonra da "Nasıl rahatsız olmuyorsunuz bundan?" dedim. Çok utandıkları yüzlerinden belli oldu, ama o andan iibaren yapacakları birşey yoktu tabii. Umarım bundan sonra öyle davranmazlar. Tabii bizde böyle müdahale edince de çoğu kez kavga çıkıyor, onu da unutmamak gerek.

Bu nasıl uyarı ateşi
İstanbul'da bir genç daha polisin "yanlışlıkla" açtığı uyarı ateşi sonucu hayatını kaybetti. Polisin son kurbanı 14 yaşındaki Erzurumlu Alican Kaynar.

Üstelik Alican Kaynar, uyarının muhatabı da değil, tek suçu olay sırasında Alibeyköy Caddesi'ndeki bir börekçinin önünde durmak. Polis ise bu sırada bir otomobili takip ediyor. Çünkü içindeki kişi dur ihtarına uymamış ve kaçıyor. Polis de "uyarı ateşi" açıyor. Mermilerden biri gelip Alican Uzun'un kalbine saplanıyor. İzlenen ve uyarı ateşi açılan kişi ise meğer "ehliyetsiz olduğu için" polisten kaçıyormuş.

Bu ilk kez olmuyor. Kaç kişi İstanbul'da ya da başka bir yerde açılan uyarı ateşleri sonucu öldü. Elbette bu olaylarda ihmali olan polisler hakkında dava açılıyor ve belki ceza da veriliyor, ama ölen öldüğüyle kalıyor.

Oysa herhalde "uyarı ateşi" açmak bu kadar kolay olmamalı. Kimsenin halkın canını bu kadar tehlikeye atmaya ve sonunda da öldürmeye hakkı yok. Biz polis devletinde yaşamıyoruz ki, ikidebir uyarı ateşi yüzünden ölen masum insanların haberini yapalım.

Lüzumsuz sorular
* Havalar neden bu kadar iyi gidiyor?

* Bu havada kalorifer ya da soba yakan var mı?

* Varsa ekonomiye ne kadar zarar verdiklerini biliyorlar mı?

* Bu havalar ne kadar böyle sürecek?

* Kim "Beni bu güzel havalar mahvetti" diyecek?

* Bu kadar güzel havalar gerçekten sağlığa zararlı mı?

* En çok hastalık böyle havalarda olur lafı doğru mu?

* Bu güzel havalar istikrarın bozulmamasına yarar mı?

* Kış bastırdığında da bu kadar abuk sabuk sorular soracak mıyız?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır