kapat

PAZAR EKİ
08.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim


Eli iğne tutan milletvekili


İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı görevinden kendi partisi DSP'nin talebiyle alınan Sema Pişkinsüt, saldırganlık yerine sabırla sonuç almaya kararlı. Politik hayatındaki haksızlıklara direnen cesur tavrının aksine, ev işi yapmayı seven mülayim bir anne

* Görevden alınmanız, başta işkence olmak üzere tüm insan hakları ihlallerinin münferit değil, sistematik olduğunu gösterdi topluma, öyle değil mi?

Ben sistematik diye düşünmüyorum ama münferit de demiyorum. Bu bir sistem sorunu.

*Yapmayın. Sistem sorunuysa, zaten yapılanlar sistematik olur.

Hayır. Ayrı ayrı yerlerde ve çok yaygın bir biçimde uygulanan bir durum var.

* MHP'den hesap sordunuz da neden partinizden sormadınız?

Kendi partimden hesap sormak şeklinde yaklaşmayı düşünmedim. DSP'nin hangi şartlarda teklif ettiğini birebir anlamak mümkün değil. Ben MHP'den bunu niçin talep ettiğini sorarken, DSP'nin MHP'nin talebi olmadan istediğini bilmiyordum.

* Öğrenince ne düşündünüz?

Parti içerisinde belli konularda elbette sıkıntılar olabilir ama açıklıkla tartışılabilmeliydi. Tartışılmadığına göre de çok da fazla sorgulamak... Tabii ki önemli ama siyasette reaksiyonlarla değil daha sabırlı olmak daha iyi sonuç almayı sağlıyor. Saldırgan bir politikayı asla düşünmedim.

* Saldırmadan da sorgulanabilirdi...

Bu olayın nedenini, ileride hangi türdeki bir açılımı sağlayacağını zamanla izleyeceğiz ve ben çok dikkatli bir izleyici olacağım.

*Şimdi komisyonun mentalitesi nasıl bir değişikliğe uğrayacak?

Geriye dönüşü olmayan önemli çalışmalar yaptık. Böyle bir ihtisas komisyonunda birçok farklı partiden üye varken MHP'nin kalkıp tek başına kendi parti programını uygulayacak bir durumu yok. Böyle bir gücü de olamaz. Böyle bir şeyi de komisyon üyeleri yaptırtmaz zaten.

*Mücadeleci bir kadınsınız. Hem başhekimliğiniz hem de milletvekilliğiniz döneminde bir takım "bel altı" iftiralar atıldı size. Bunlardan nasıl etkilendiniz?

Bu tür olayların üstüne yüreğinizle gitmezseniz, altında ezilir kalırsınız. Ama engellemelerin neden kaynaklandığını biliyorsanız ve mesela hastanelerin batırılma zihniyetini ispatlayabiliyorsanız büyük bir güç kazanıyorsunuz. Komisyon çalışmaları da öyle. Gelecekte çocuklarımızın bu tür çağdışı olaylarla karşılaşmaması için mücadele ediyorsanız, insanların öyle söylemeleri fazla etkili olmuyor.

* İçinizde fırtınalar kopmuyor mu?

Kopmaması mümkün değil. Üç çocuğum, sade bir aile hayatım, kendime göre değer yargılarım var. Akçalı işler dahil kendime hesap veremeyeceğim hiçbir şey yok.

* "Cezaevlerindeki ölümlerin sorumluluğu devletindir" demek, Filistin askısını TBMM'ye getirmek gerçekten bir milattı. Cesaretinizin kaynağı nedir?

Kendimi bildiğim andan itibaren hiçbir haksızlık konusunda sessiz kalmadım. Kalmamak üzere yetiştirildim. Sadece itiraz etmez, yanlışların alternatiflerini de ortaya koyardım. Yaşantım boyunca insanların mutluluğu için elimden geleni yapmaya çalıştım. Sade bir memur ailesinin çocuğuyum. Çok cesur bir babam vardı. Dürüst olup, düşündüğünüzü ifade etmenin gerekliliğini deneyimlerle aşılardı bana.

SİYASET AİLE İŞİ DEĞİL
*Eşiniz de bir doktor. Kokteyllerde pek onu göremiyoruz. Neden eşli gidilen yerlere bile siz yalnız geliyorsunuz?

Ben de çok az gidiyorum öyle yerlere. Daha sade bir yaşantım olmasını her zaman tercih ettim. 5-10 dakika vaktim olunca çocuklarla geçiriyorum. Yemek yapmasını çok severim. Ev işleri, resim, dikiş, nakış türünde çok başarılı olduğumu hissediyorum.

* Nakış işleyebilen bir insan hakları savunucusu! Son derece ilginç.

Beni çok dinlendiren uğraşlar. Az da olsa yapıyorum. Birçok işi bir arada yürütebilirim.

*Yastık mı işliyorsunuz?

Hayır. Öyle kullanılmayan şeyler, tablo şeklindeki işlemelerim olabiliyor. Çocuk elbiselerinin eteklerini, aplike şeklindeki işleri yaparım. Etrafta görünmeyen, klasiğe bindirilmemiş işleri, daha ziyade hayal ederek yapmayı seviyorum.

*Toplantılara gelmeyi eşiniz mi istemiyor siz mi?

Ben de pek hoşlanmıyorum galiba, o da. Siyasi ortamda daha özgür bir yapım var. Meslek yaşamımızda da hep ayrı çalıştık. Biri diğerinin görevini kontrol ediyor gibi bir çalışma yapmadık. Siyaseti bir aile çalışması şeklinde götürmüyorum. Bu benim kendi siyasal çizgim.

* Yüzünüzde çocuksu bir ifade var...

Çocuksu bir yapım var. Kapıdan girdiğim anda çocuklarla çocuk olarak konuşurum. Evde annemin olmasının da etkisi çok fazla. Evin içerisinde bütün masal dünyasının oyunlarını hayal olarak çocuklarla oynayan bir insanım. Pamuk Prensesi, uzay ve savaş oyunlarını oynarız. Şimdi ilkokul beşteki küçük kızımla oynuyorum. İktisat ve bilgisayar mühendisliği okuyan büyük kızım ve oğlumla, üniversite öğrencilik yıllarımdan üç arkadaşmışız gibi konuşuruz.

* Tavırlarınızda da bir öğretmen havası var. Kontrollü, otoriter...

Bilmediğimi söyleyen, gidip araştıran, bildiğimi ise bir başkasıyla paylaşmak isteyen bir yapım var. Özgüvenimin kaynağı, yetiştirilme tarzım. Erkek kardeşimin de sorunlarını yüklenmişimdir. Sorumluluk almayı, onu yetkiyle bütünleştirmeyi, o işi doğru yapıp yapmadığımı irdelemeyi küçük yaşlarımda öğrendim.

Üç kez öldü diye masada bırakıldım
* Mücadeleci yanınızı hangi olaylar besledi?

Çok ıstıraplı yıllardan geçtim ben. Istırap olgunlaştırıyor. Istırapla birlikte, toplumda kendinize benzeyenleri hissettiğiniz zaman, çözüm önerileriyle ortaya çıkıyorsunuz Ben kalbi delik doğdum. 13 santim bir delikti. 20 yaşında farkedildi. Çok büyük bir ıstıraptı. Tedavisinin olmadığı, ancak Amerika'da olabileceği söylendi. Tıp fakültesi öğrencisiydim. Aileme çok düşkün bir yapım oldu benim. Evleninceye kadar evin dışında hiçbir yerde kalmadım, misafirlikte dahi kalmadım. Anneme babama çok düşkündüm. İlk kez evin dışında, hastanede yattım. Yaşamayacak, en fazla 35 yaşında ölür denildi. Hacettepe'de ameliyat oldum.

Çok dirençli bir yapım var. 9 tane ameliyat geçirdim. Trafik kazası geçirir, ameliyat olur, kendi kendime ayağa kalkardım. Yaşantımın her bir basamağında ölümle hep birebir olup hep kendi yaşama direncimle ayağa kalkmış bir insanım. Üç kez öldü diye masada bırakıldım.

* Çocuklarınızla ilgili de sıkıntılarınız oldu sanırım...

Üçüncü çocuğum, ayakları içe dönük doğdu. Büyük bir ıstıraptı. Çok uzun yıllar engelli kişilerle ilgili yoğun çalışmalarım oldu. Hep böyle ıstırabı olanlarla bir araya gelmişimdir. Istırabı tanıyınca insanlarla çok doğal bir yapıda konuşuyorsunuz. Bir süre sonra siyasi sisteme yönelik olarak çalışma ihtiyacınız doğuyor. İşte size şunlar bunlar yapıldı, o bunu söyledi diye aman kalsın demedim hiç. Durumları evvela kabul etmeyi öğrendim. Yani siz ölümü de yaşadığınız için, ondan sonra yeni bir dünya yaratıyorsunuz. Çok büyük bir pozitif enerjiyle ertesi gün yeniden doğabiliyorsunuz. Etraf bu iş bitti dediği anda siz o yeniden doğmayı yaşıyorsunuz.

* 20 yaşında, en geç 35'inizde öleceğiniz söylenince ne hissettiniz?

O zamana kadar olan süreyi nasıl doldururum, ne yapmam lazım diye düşündüm. Kaza geçirdiğimde de "Yaşamaz, emboliden gider" dendi. Ölmeyeceğim daha şunlar var diyebilme heyecanı yaşadım. Bunlar bedensel yaklaşımlar ama bunun dışında ruhsal, manevi yönde çok büyük çöküntüler geçirdiğimiz zamanlar oluyor. O anda ne yapacağınızı çözümlemeniz lazım. Onun için ben kadınlara hayranım. Hakikaten erkeklere göre stresle başedebilmeleri çok farklı. Anında yeni bir çözüm önerisi yaratıyor ve yeniden canlanıyorsunuz.

* Küçük kızınızın bacakları nasıl oldu?

Düzeldi ameliyatla. 2,5 yaşına kadar pamukların içersinde büyüttük. O zaman Aydın'da başhekimdim. Sabaha karşı saat 4'te geldiğim oluyordu. Sadece o çocuğun tedavisi için cumartesi günleri sabahtan öğleye kadar İzmir'e götürüp alçılarını yaptırıp geri getiriyorduk.

Hayatımda hiç açık yaka giymedim

* Cesaretinizle çelişen, muhafazakar bir görüntünüz var. Giyim ve saç tarzınızla 60'larda kalmış gibisiniz. Kimse sizi tayyörsüz görmedi. Gömleğiniz boğazınıza kadar düğmelenmiş ve daima bir broşla yakanız mühürlenmiş. Bu bir korunma içgüdüsünün ifadesi mi?

Hep temiz ve titiz giyinmeye çalıştım. İlkokuldan başlamak üzere hiçbir zaman, ayakkabılarımı çamurlu görmediler. Son derece kıvırcık saçlarım var. Uzun olsa ayrı, kısa olsa ayrı bir sorun. Hep ya kısa kesim olması gerekiyor yahut tarasanız bile aynı modeli farketmeden alabiliyor. Milletvekili olarak insanlar sizi kendileriyle özdeşleştiriyor. Tayyör, bir imaj olarak onlara umut kazandırabiliyor. Ama resmi tayyörler giyinmekten çok sıkılan bir insanım. Meclis'ten sonra spor kıyafetlerimi giyerim.

* Hiç öyle bir fotoğrafınız yansımadı.

Belki o türde takip edilmedim. Aydın'da resmi törenlerin dışında hiçbir zaman tayyörlü gezmedim. Anorak, kapüşonlu bir üst, dar bir pantolon, bot giyerim. Beni dün Sakarya caddesinde görmüş olsaydınız o kıyafetle gezen bir insandım. Bu kapıdan çıktığım zaman beni kızımdan oğlumdan ayırt edemezsiniz.

* Peki neden illa ki gömleğiniz boğazınıza dayanıyor.

Bu bir alışkanlık meselesi. Hekimken de beyaz gömleklerin altına yakası açık hiç giymedim. Orada ya çiçek vardır ya bir broş. Takı takmayan bir insanım.

*Broş bütün takı ihtiyacınızı karşılıyor demek.

Çoğu zaman. Belki de hoşuma gidiyor.

Koraman'ın kadehi
İnci Avcısı'nın bu haftaki konuğu, insan haklarından demokrasiye pek çok kavramı yarattığı kadın figürleriyle anlatan mizah ustası Bedri Koraman. Koraman'ın aşk ve zerafet nesnesi kadehi, kabusundaki otomobili TRT 1'de 8 Kasım 23.30'da ekrana geliyor.

NURİYE AKMAN


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır