kapat

08.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


Virajda

Bugün Avrupa ile "söz kesiyoruz." Malum, günümüzde nikah öncesi "söz"leşme hazırlamak pek moda... Eşler hangi koşullarda bir evlilik istediklerini kağıda döküyorlar. İlişkide birbirlerinden ne beklediklerinden tutun da, boşanma halinde mal dağılımının nasıl olacağına kadar bütün ayrıntılar buraya yazılıyor, karşılıklı imzalanıyor, ondan sonra nikah kıyılıyor.

Türkiye'nin Avrupa'yla Birliği de bu türden bir "mantık evliliği..."

İkisinin de "kör bir aşkla" bunu istemediği biliniyor. Her iki tarafın da çekinceleri var. Her iki tarafta da ayak direyenler var. Buna rağmen her iki taraf da birbirinden vazgeçemiyor.

Ve beklenen "söz" bugün kesiliyor.

Basına sızdığı kadarıyla Avrupa, Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alan bir "ortaklık belgesi"yle çıkıyor ortaya... Ama ne kadar özenle hazırlanmış olsa da Türkiye açısından "hazmı zor" bir ortaklık bu...

Çünkü göründüğü kadarıyla ortada iki Türkiye var:

Biri karakollara baskınlar düzenleyip işkenceyi teşhir eden milletvekillerinin Türkiye'si... Diğeri o milletvekillerini görevden alarak adeta cezalandıran partinin Türkiye'si...

Biri "Kürtçe televizyon hakkı"nı savunan Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'si... Diğeri o Dışişleri Bakanı hakkında soruşturma açan savcıların Türkiye'si...

Bir Türkiye Brüksel'de orta vadede idam cezasını kaldırmak için söz veriyor, diğer Türkiye, Ankara'da parti kongresinde "Apo'yu asalım mı" diye anket düzenliyor.

Biri askerin politikadaki ağırlığını Avrupa standartlarına çekmesi istenen Türkiye... diğeri bütün siyasal kararlarını MGK'nın "tavsiyeleri" doğrultusunda almaya alışmış Türkiye...

Özetle; değişim isteyen Türkiye ile değişime direnen Türkiye...

***

Şimdi bu iki Türkiye'nin, önce kendi iç hesaplaşmasını bitirmesi, sonra da bir "ulusal program" hazırlayıp, belli bir takvim içinde vaatlerini gerçekleştirmesi gerekiyor.

İş ağır...

Yılların kiri pası bu seferberlikte temizlenecek.

2001'e kadar ifade özgürlüğü garanti altına alınacak, Anayasa sivilleştirilecek, işkence duracak, kimse idam edilmeyecek, insan hakları ihlalleri bitecek, DGM'ler kalkacak, ana dilde televizyon ve radyo yayını serbest bırakılacak, Güneydoğu'da durum iyileştirilecek, vb...

Bunlar yapılabilirse Türkiye "Ben hazırım" diyecek ve "yetişirse" gelecek yıl, tam üyelik için müzakereler başlayabilecek.

Yol haritası önümüzde şimdi.

Dönmemiz gereken viraj keskin...

Viraja hızlı girilirse arabanın devrilme tehlikesi var.

Yavaş kalınırsa öndekilere yetişmek imkansızlaşır.

O yüzden herkes son derece dikkatli olmak zorunda...

Bugünlerde değişime ayak direyenler atağa kalkabilir, egemenliği hukuk tanımaksızın elinde tutmaya alışmış olanlar, şimdi pozisyonlarının sarsılacağı kaygısıyla oyun bozanlık edebilirler.

Bu direniş, şu ya da bu gerekçeyle Avrupa'da Türkiye'nin tam üyeliğini istemeyenlerin ekmeğine yağ sürebilir.

Evrensel hukuktan, insan haklarından ve demokrasiden yana olanları önümüzdeki dönemde zorlu günler bekliyor.

***

Avrupa'yla "söz" bugün.

"Nişan" belki seneye...

"Düğün?.."

Onun tarihi Türkiye'deki güçler dengesinin değişim hızına bağlı...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır