kapat

03.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
MEHMET NURİ YILMAZ


İslam'ın değişime etkisi

Toplumdaki hızlı değişimlere ayak uyduramayan insanların bunalıma sürüklenmemesi mümkün değildir. Bu da toplumun huzurunu bozan ve sağlıklı bir toplum oluşumunu engelleyen faktörlerden biridir. İçinde yaşadığımız zaman diliminde meydana gelen hızlı teknolojik gelişmeler, sadece toplumların sosyal yapılarını ve davranış tarzlarını değiştirmekle kalmamış, gezegenimizin tamamını tehdit eder boyuta ulaşan çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Burada tahribe maruz kalan, daha ziyade fiziki çevre gibi gözükse de; çevreyi tahribe koyulan insanların davranış normlarında da bozulmalar meydana gelmektedir. Bu gerçek farkedilmiş olmalı ki, eskiden toplumbilimciler tarafından değişimle ilgili ortaya atılan ilerlemeci (progressive) teorilerin yerine günümüzde, devr-i dalgalı diye tabir edilen ilerleme ve gerileme esasına işaret eden (progressiveregressive) teorileri yaygın bir şekilde benimsenmeye başlanmıştır. Her ne kadar İslam dünyası son iki yüz yıldır ciddi çıkmazların içine düşmüş ise de, bu konuda İslam'ı sorumlu tutmak mümkün değildir.. İslam'ın getirdiği evrensel ilkeler, sadece İslam dünyasını değil, tüm insanlığı saadete kavuşturacak mahiyettedir. Ancak bu özgün ve evrensel çözüm yolları, tarihsel ve mahalli uygulama şekillerinden ayıklanarak insanlığa takdim edilmelidir. Bunu başarabilmek için, kendi aklımızın işleyiş tarzını değiştirmemiz lazım gelmektedir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur'an'da statik bir aklı değil, sürekli düşünen dinamik bir aklı istemektedir. (Bakara, 44, 73 vd)

İslam teşekkül dönemi itibariyle geçmişte kalmış gelenekleri toptancı bir anlayışla reddetmediği gibi; aynı zamanda olduğu gibi de kabul etmemektedir. Demek ki geçmiş olsun, gelecek olsun, eğer bir uygulama hak ve doğru olma özelliklerini taşıyorsa, onu değiştirmenin veya bu özelliği taşımıyorsa muhafaza etmenin İslami bir mantığı bulunmamaktadır.

***

Bu noktayı gözden kaçırmaz ve değişim karşısında sağlıklı bir tutum geliştirebilir isek, kendimizi zamanın büyülü cazibesine kaptırarak değişmelerin bir nesnesi olmaktan kurtuluruz. Hz. Peygamber döneminde İslam, öğretileri itibariyle hem teşekkül ediyor hem de pratiğe dökülüyordu. Karşılaşılan problemler ve değişik durumlar Hz. Peygamber hayatta olduğu için onun teşri mantığı ile çözüme kavuşturuluyor ve onun uygulamaları (sünnet) dinin bir parçası haline geliyordu. Bu nesil İslam'ın kolaylaştırıcı esnek tutumundan olabildiğince geniş bir şekilde istifade edebilme başarısını göstermiştir. İslam kaynaklarından dinamik bir şekilde istifade etme yönetimi, ne yazık ki, mezheplerin teşekkülünü takip eden asırlarda istenilen düzeyde sürdürülememiş, İslam'ın yaşayan hayatla canlı bağı kuvvetlice tesis edilemeyerek zayıflatılmıştır.

Değişmenin ideal şekli, madde ve mana dengelerinin korunarak fert ve cemiyet menfaatlarının paralel hale gelmesi şeklinde olmalıdır. Ancak pratikte bu denge her zaman düz bir çizgi halinde korunamamakta, değişik zikzaklar çizilmektedir. Madde ve mana hedeflerinden birini ihmal ederek veya ferdi cemiyete, cemiyeti de ferde feda ederek meydana gelecek değişmeler, gelişme olarak değil, ancak çözülme ve bozulma olarak tarif edilebilir. Toplum hayatının ideal bir denge içinde korunarak değişme ve gelişmesinin sağlanabilmesi için, bir takım sabit kuralların olması gereklidir. Değişimin cazibesine kapılarak bu prensipleri değiştirmeye kalkmak, toplumları temel değerlerden mahrum hale getirir ki neticede bu da çözülmeleri hızlandırır. Nitekim günümüz Batı toplumlarında maddi açıdan ulaşılan yüksek konfor ve rahata rağmen insanların yalnızlık içine düşmesi, bir türlü gerçek iç huzuru yakalayamayışlarının arkasında yatan sebeplerden birisi de; toplumun temel sabitelerinin sarsıcı değişim olgusuyla karşı karşıya bırakılmasıdır.

Netice itibariyle; evrensel değerler üzerine oturmuş İslamiyet, her asrın ve her coğrafyanın ihtiyaçlarına cevap verecek kaynak zenginliğine sahip bir dindir. Özüne uygun olarak anlaşıldığında ve yaşandığında insanlara huzur ve saadet getireceği gibi, her sahada ilerleme ve kalkınmanın da temel motivasyonu olacaktır. Tarihin bazı dönemlerinde İslam'ın, hedeflerini yakalamada bir takım başarısızlıklar yaşansa da, genel olarak İslam, geniş insan toplulukları için ışık olma işlevini daima sürdürmüştür, bundan böyle de sürdürecektir. Kur'an'ı incelediğimizde sayılı konularda detaya inildiğini, ağırlıklı olarak hükümlerin genel prensipler şeklinde ortaya konduğunu görürüz. Kur'an'ın gerek bu özelliği, gerekse evrensel oluşu, kolaylık prensibine yer vermesi, zaruret prensibini içermesi, lafza olduğu kadar, maksatlara (mekasıd) da yer vermesi başlıca özelliklerindendir.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır