kapat

03.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
İLKER SARIER(isarier@sabah.com.tr )


Talihin gözü kör!..

Çalışkanlıkları ile dünyayı büyülemiş olan ve kişi başına milli gelirleri 36 bin dolara dayanmış bulunan Japonlar'ın hiç şaşmadıkları bir prensipleri var...

Herhangi bir Japon, hayat çizgisini, davranış ve düşünce sistemlerini şu ilkeye göre belirliyor:

"Önce ülkem, sonra şirketim, sonra ailem, sonra da ben..."

Kolayca anlaşıldığı gibi bu ilke, bir "tercih sıralamasını" anlatıyor.

Ülken varsa, şirketin var...

Şirketin varsa, ailen var...

Ailen varsa da sen varsın...

Şimdi ben de önünüzde açıkça bir "tercih sıralaması" yapıyorum.

Çünkü, gerçekçi ve yürekli bir sıralamanın yapılmasının gerektiği şartlar yaşıyoruz.

Hepimizin "önce ülkem" dediğimiz zaten tartışılmaz...

Şimdi ben, bunun ardından "önce gazetem, şirketim" diyorum...

Bazılarının yaptığı gibi bunu, yarım ağızla söylemiyorum.

Ve laf cambazlıkları arasında "önce ben" demiyorum...

Hayır...

Önce gazetem, yani yıllardır çalışarak ekmeğini yediğim birinci evim, büyük ailem!..

Hele hele bu şirketin başında, 18 yıl önce ilk muhabirlik maaşımı bana ödeyip evime ekmek, bebeğime süt götürmemi sağlayan Dinç Bilgin varsa, bir saniye bile tereddüt etmeden, "önce gazetem" diyorum...

Böyle değim için de...

Bazı "ahmakların" hiçbir surette anlayamayacağı, hiçbir zaman yaşayamadıkları bir "paylaşma ve dostluk" duygusuyla Dinç Bilgin'i savunuyorum.

Onun benim savunmama ihtiyacı olmasa bile...

Size lafı dolandırmadan şu "sarsılmaz inancımı" baştan söyleyim:

Gazeteci Dinç Bilgin, eğer böyle söz vermişse, böyle bir taahütte bulunmuşsa, ayağında bir tek pantolonu kalacağını bilse bile taahhüdünü yerine getirecektir.

Bize birkaç gündür deterjan mümessilleri gibi "temizlik dersi" vermeye kalkanlar hiç merak buyurmasınlar!

BİR TALİHSİZLİK İDİ
SABAH grubu, bir "bankacılık girişimi" yüzünden talihsizlik yaşadı.

Aslında bu talihsizlik, kendi başına ele alındığında alt edilmeyecek bir talihsizlik değildir.

Gazeteci Dinç Bilgin, alenen beyan ettiği ve bütün toplum önünde söz verdiği gibi, bankacılık macerasından doğan borçlarını "fazlasıyla" kabul etmiş ve bütün mal varlığı ile bu borçları ödemeyi taahhüt etmiş bulunuyor.

Tarihte böyle bir taahhütte bulunmuş bir tek "hortumcu" var mı?

Mürtecilerle el ele verip bize saldırmaya çalışanların gözardı ettikleri büyük gerçek işte budur.

Görmezden geldikleri bir gerçek daha var ki, o da basında sadece Dinç Bilgin'in "çekirdekten gazeteci" olduğu ve gazetesi için, hiçkimsenin aklına gelmeyecek fedakarlık ve mücadeleyi yürüteceği gerçeğidir.

Sadece "iş adamı" sıfatı taşıyan "para babalarının" yanında çalışanların "anlayamayacağı" büyük bir detaydır bu!

Dinç Bilgin'in basın kartı parayla elde edilmiş bir kart değildir.

İşte bu sıfatı yüzünden Dinç Bilgin, bankacılık macerasından çok önce satın aldığı yatını ve uçağını "ibret-i alem" olsun diye derhal satılığa çıkartmıştır.

Göreceksiniz, Dinç Bilgin'in "ödeme taahhüdüne" devlet de ilgisiz kalmayacaktır.

Kaldı ki, Dinç Bilgin'in tavrı, gerçekten sıkıcı ve üzücü bir talihsizlikten sonra ortaya konulmuş "emsalsiz" bir tavırdır.

Evet, diyor Dinç Bilgin...

Ödeyebileceğimi düşünerek kredi kullandım... Sonra şartlar gereği dengeler bozuldu. Şimdi borçlarımı kabul ediyorum. Derhal ödemeye başlamayı istiyorum. Bu borçları karşılamaya yetecek kadar "işlerim ve varlıklarım" mevcuttur.

Fakat bazı ahmaklar, "borçlu bulunma" ile "ahlaksızlığı" birbirine karıştırmaya özellikle gayret ediyorlar.

SABAH DÜŞMANLIĞI
Gelişen tabloda anlaşılmayacak bir şey yok...

Hatta, fırsat bu fırsat SABAH gazetesine savrulan saldırı oklarının sebeplerinde de anlaşılmayacak bir husus yok...

SABAH'a iki cepheden saldırı geliyor.

Birinci cephe:
Cumhuruyetin, demokrasinin, özgürlüğün ve liberalizmin tavizsiz savunucusu SABAH'a vurarak, "sisteme ve rejime" darbe indirmeyi planlayan irtica odakları, mürteci yayınlar ve onların "karanlık yazarları"dır.

İkinci cephe ise:
Sırf kişisel hazımsızlık ve öfkelerini kusarak yüreklerindeki kin duygularını yatıştırmaya çalışanlar ve de "rakibi zorda yakalamış" olmanın sevinciyle üste çıkmaya çalışan "ahmaklar!"

Ama onlar irticaın kucağında oturduklarının...

Ve bu ahmaklıklarının o kadar farkında değiller ki, neredeyse "Türkiye'deki bütün kirliliğin sebebi Sabah'tır" havasından medet ummaktadırlar.

Gözlerinin dönmüş olmasından dolayı, "özgürlükça basının" stratejik değerini bile gözardı ediyorlar.

Bunları ibretle izliyoruz.

Yıllardır bir baltaya sap olamamış, iki tavuk emanet etseniz birini öldürüp, diğerini kaybedecek yetenek müsveddeleri, talihin gözü kör olsun ki, Dinç Bilgin gibi bir gazeteciye ve SABAH gibi gazeteye "laf edebilme fırsatı"nı ele geçirdiler.

Ama gam çekmiyoruz!

Çünkü bu kifayetsizleri tanıyoruz!

Şükür ki sayıları da bir elin parmakları kadar!

Niye mi ciddiye aldım?

SABAH okurlarının gösterdiği kadar sağduyu gösteremediklerinin ve "sinsi irtica" ile yaptıkları ittifakın altını çizmek için sadece...

SABAH yürür gider, onlar kıskanmaya devam ederler...

Hepsi bu!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır