kapat

03.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Türkiye'ye haksızlık etmemek gerek...

Bu köşeden dün sormuştum "Neden gelişmiş bir müslüman ülke yok?" diye. Tabii burada Türkiye'ye haksızlık yapmamak gerek. Şu anda müslüman ülkeler arasında en gelişmiş ülke Türkiye.

Ülkemizi elbette İran'la, Irak'la, Suudi Arabistan'la, Mısır'la ve diğerleriyle bir tutamayız. Müslüman ülkelerden bazıları bizden daha zengin olabilir, daha şatafatlı ve lüks görünebilir, ama gelişmişlik açısıdan bakınca hepsine fark attığımızı görüyoruz.

Türkiye'nin diğer müslüman ülkelerden çok daha fazla gelişmiş olmasının temel nedeni, Türkiye'de bizler pek beğenmesek de demokrasinin olması. İkinci bir özellik de laiklik.

Diğer müslüman ülkelerde birinci etken yani demokrasi hemen hemen hiç yok, laik bazı müslüman ülkeler var ama onlarda da demokrasi olmadığı için laikliğin faydası görülmüyor.

Müslüman ülkelerin dünyadaki en geri ülkeler arasında olduğunu biliyoruz, peki Türkiye neden gelişemedi?

Türkiye aydınlarının artık Türkiye'nin geri kalmasında müslümanlığın etkisinin olup olmadığını sorgulamaları gerekiyor. Din Türkiye'nin gelişmesinde ne kadar etkili oldu, Türkiye'yi ileri mi götürdü, yoksa geri mi bıraktırdı?

Örneğin Osmanlı dönemine bakalım. Yavuz Sultan Selim'e kadar döneminin en büyük ve gelişmiş ülkelerinden biri. Bilimde ve teknolojide Avrupa'dan da Doğu'dan da önde. Yavuz'dan sonra bir süre daha bu rüzgar sürüyor, ama Osmanlı 1600'lerden itibaren çöküş sürecine giriyor.

Ne bilimde, ne sanatta, ne teknolojide ilerleme gösteremiyor. Üstelik bu dönemlerde, eskisinden farklı olarak din ve yobazlık çok ön plana çıkıyor.

Sonrasını biliyoruz, kendimizi hala toparlamış değiliz. Ama çok şükür diğer müslüman ülkeler gibi de değiliz.

Dünkü "Neden gelişmiş müslüman ülke yok?" sorusunu tekrar sormalı ve yeni bir soru daha eklemeliyiz "Türkiye'nin gelişmesinde dinin etkisi ne olmuştur?"

İkinci sınıfa teslim edilen eğitim
Bülent Eczacıbaşı aradı dün, "Neden gelişmiş müslüman ülke yok?" yazısı ile ilgili bir anekdot anlattı.

Bernard Lewis Princeton Üniversitesi profesörü. Türkiye ve İslam üzerindeki dünyanın en yetkin batılı bilim adamlarından biri. Müslümanlık ve Türkiye üzerine çok çeşitli ve ilginç yayınları var, defalarca Türkiye'ye de gelmişti.

Bülent Eczacıbaşı "Bir gün" dedi "Bugün gazetede sorduğun soruyu kendi kendime sordum. Sonra bir toplantıda Bernard Lewis'le karşılaştım, bu soruya en iyi onun cevap verebileceğini düşündüm" diye sürdürdü.

Eczacıbaşı bu soruyu Lewis'e sormuş. Lewis biraz düşünmüş ve "Ben de bu soruyu sordum kendime" dedikten sonra devam etmiş: "Müslümanlık kadını ikinci sınıf görmüş ve hep bir kenara itmiş. Ancak doğan çocuklarını ikinci sınıf olarak gördüğü kadınlara teslim etmiş. Yani ikinci sınıf yapılanlar eğitimi üstlenmişler. Bu durumda gelişme nasıl olur ki?" Bülent Eczacıbaşı "Bu yaklaşım bana çok ilginç gelmişti" dedi. Gerçekten farklı bir bakış açısı, herhalde üzerinde çok tartışma yapılabilir.

Kurallar bir kenara bırakıldı
Gelişmiş müslüman ülke olmadığı yazısı üzerine Korkut Özal da aradı dün. "Bu konuda görüşlerimi daha sonra ayrıntılı olarak anlatmak istiyorum dedi ve ekledi "Ancak çok kısaca şunu söylemek istiyorum. Yazınızda belirttiğiniz gibi müslümanlar önceleri dünyanın en gelişmiş, en ileri ülkelerini kurdular. Batılılar kokuşmuş düzenlerini sürdürmeye çalışırken müslümanlar İspanya'da parladılar, bütün Avrupa'nın yapısını değiştirdiler. Ancak daha sonra temellerini oluşturan kuralları bir kenara bıraktılar. O batının kokuşmuşluğuna kaptırdılar kendilerini. Sonra da gelişme bitti."

Otel kayıtlarından çok suçlu yakaladık
Ankara polisinin otel kayıtlarını tarayarak aranan bazı kişileri yakaladıklarını ancak bu arada bazı ciddi hatalar da olduğunu yazdım iki gün üstüste biliyorsunuz. Hele bir arkadaşımın başına gelenler tam ibretlikti.

Bu yazılar üzerine dün Ankara Asayiş Şube Müdürü Ahmet Özban ile konuştum. Daha önce de Ankara Emniyet Müdürü Kemal İskender, beni bulamadığı için Ankara büromuzu arayıp bilgilendirmiş.

Ahmet Özban "Biz 1973 yılında çıkarılan 1774 sayılı kimlik bildirme yasasından yararlanıyoruz" dedi. Bu yasa ile polis otel, motel, han, bekar odası gibi yerlerde kalanların kimlik bilgilerini toplayabiliyor.

Ahmet Özban "Bu yasa sayesinde çok suçlu yakaladık" dedi.

Asayiş Şube Müdürü'ne öncelikle bu tür bir yasanın hukukla pek bağdaşmadığına inandığımı söyledim, ardından da uygulamadaki bazı hatalara dikkat çektim. Örneğin sabahın beşinde polislerin otel odasına baskın yapmasının, yakalanan kişinin apar topar karakola götürülmesinin, bir telefon hakkının bile verilmemesinin üzerinde durduğumu anlattım.

Özban uygulamada kimi zaman yanlışlıklar yapıldığını kabul ederek "Maalesef devletin tüm birimleri arasında koordinasyon sağlanamadığı için, hakkında arama emri kaldırılan bazı kişilerin kaydı düşmüyor, biz de üzülüyoruz buna ama ne yapalım?" dedi.

Değdi mi o kadar insana yapılana
Askerlikten çok siyasete meraklı bazı generallerin 28 Şubat'ta yaptıklarını şimdiki komuta konseyi temizlemek zorunda kalıyor. Bir kaç generalin sırf kendi siyasi hırslarını tatmin etmek amacıyla, bazı gazetecileri suçlamak için eli kanlı bir teröristin itirafları arasına "bunlar bize para karşılığı yardım ederdi" cümlesini eklemek en azından vicdanla bağdaşmaz. O arkadaşlarımız eğer bugün hayattaysa bunu Türk halkının sağduyusuna borçlular. Dün Genelkurmay Başkanlığı bir bildiri ile bazı gazetecilerin adının Şemdin Sakık'ın itiraflarına eklendiğini üstü kapalı kabul etti. Herhalde bu açıklama yazıma hazırlanırken hayli tartışılmış ve sıkıntılı anlar yaşanmıştır.

Genelkurmay açıklamasında bazı planların PKK terörüne karşı yapıldığı belirtiliyor. Ancak, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu da herhalde tahmin ediyordur ki, o eklemeler teröre karşı yapılmadı. Söz konusu gazeteciler demokrasiyi savunan, kendi görüşlerine uymasa da herkese söz hakkı verilmesini isteyen isimlerdi. O günkü antidemokratik uygulamalara karşı çıkıyorlardı, hükümete demokrasi adına destek veriyorlardı. Siyasi hırsları ağır basan iki generalin ise buna tahammülleri yoktu, intikamı böyle almak istediler, neyse ki oyun çabuk bozuldu. O iki generalin adı bir süre sonra tamamen unutulacak, ama gazeteci arkadaşlarımız yazılarıyla kitaplarıyla ebediyyen yaşayacak.

İşinize hangisi geliyorsa öyle..
Padişah 7 dişinin çekildiğini görmüş rüyasında. Çağırmış müneccimi sormuş ne manaya geldiğini. Müneccim "Kötü, 7 çocuğunuzun da öleceğini göreceksiniz" demiş. Padişah öfkelenmiş müneccimi boğdurmuş. Başka müneccim çağrılmış. O "Hayırlı, Padişahım öyle uzun yaşayacaksınız ki çocuklarınız sizin için hiç üzülmeyecek" demiş. Padişah müneccime on kese altın vermiş.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır