kapat

31.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Herkes bir ışık yakabilir

Yirmibirinci yüzyıl Türkiye'si 20. yüzyıldakinden farklı bir Türkiye olacaksa eğer, bu farkı eğitim gerçekleştirecek. Onun için de ülkesini seven herkesin kendi çapında eğitime hizmet vermesi gerekiyor.

Örneğin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne her ay yapacağımız çok küçük bir yardımla bir öğrenciyi okutmamız mümkün. Bunu aramızdan kaç kişi yapıyor acaba?

Bazılarımızın sadece yaptığı lüzumsuz harcamalarla birkaç öğrencinin rahatça eğitim yapması mümkün, bunu kaçımız akıl ediyor ve yerine getiriyoruz?

Neyse ki aramızda İstanbul Bostancı'dan yazan okurumuz İlhan Bilge gibi kendini sorumlu hissedenlerin sayısı da az değil. İlhan Bilge okumak istediği ve başarılı olduğu halde okuyamayan binlerce öğrenci olduğunu, bunların hepsine ne devletin, ne de dernek ve vakıfların yetişebileceğini düşünerek parlak bir fikir geliştirmiş.

"Geçen sene ÇYDD vasıtasıyla şahsen öğrenciye burs vermenin yanında 26 dairelik bir apartmanın yöneticisi olarak daire sakinleriyle yapmış olduğum konuşma sonucunda bir sene müddetle 6 öğrenciye daha burs vermek üzere kaynak yaratmış oldum" diyor.

İlhan Bilge'ye göre, sayıları onbinlere varan apartmanların yöneticileri de isteseler, gerçekten isteseler benzer kaynakları çok sayıda genç için yaratabilirler.

Her dairenin, her ay küçük bir yardım parası ayırması (bir-iki milyon bile olabilir) ve toplanan paranın ÇYDD'ye ulaştırılması yeterli. Onlar size okuttuğunuz öğrencilerin isim ve adreslerini de veriyorlar.

"Eğer ben bunu yapabildimse, diğer yöneticiler de apartmanlarında aynı dayanışmayı sağlayabilirler" diyor Bilge ve ekliyor;

"Sadece okutacağımız gençler için değil, kendi çocuklarımızın yaşayacağı mutlu bir ülke yaratmak için yapıyoruz bunu.. Lütfen duyurun!"

İlhan Bilge'yi ve apartman sakinlerini bu sağduyu ve gayretleri için kutluyorum. Ve diyorum ki;

Bir denesek, ne çıkar?

Küçük Esra için!
Kısa süre önce köşemde barakası yanan Adapazar'lı depremzede 11 yaşındaki küçük Esra'dan söz etmiş ve "Ona kaybettiklerini geri verelim" demiştim. Okurlarımız eksik olmasınlar fazlasıyla ilgi gösterdiler, Almanya'dan "Esra'nın tüm ihtiyaçlarını karşılayalım, gerekirse evlât edinelim" diyenler bile oldu. Dün Adapazarı'ndan annesi arayarak teşekkür etti. Ondan hemen sonra TEGV Başkanı da aradı ve "Bize adreslerini verebilir misiniz, gerekeni yapmaya hazırız" dedi.

Ben yazımda sadece Esra'nın okulunu yazmıştım, daha fazlasını da bilmiyorum. Bunu bildirmek ailesine düşüyor. TEGV'ye aşağıdaki numaradan ulaşmaları mümkün;

0216 492 32 32.. Esra'nın ve onun gibi şanssızlıklar yaşayan çocukların bundan sonra mutlu olmaları tek dileğimiz!

Aile reisi kim?
Bu konuyu geçen hafta yazacaktım olmadı ama söylemeden de geçemeyeceğim. Son nüfus sayımında memurlar yine evdekilerin isimlerinden ve yaşlarından sonraki ilk soru olarak sordular; Ailenin reisi kim?

Eğer evde bir erkek varsa ve buna rağmen kadın "Benim" diyorsa (ihtimal ki birçok evde bu söylenmiştir) sayım memurları iyi bir espri duymuş gibi gülmeye başlıyorlar.

Medeni Kanun'da değişmesi gereken maddelerden biri olarak bekleyen ilgili madde değişmediği için 21. yüzyılda halâ "aile reisi" kavramıyla uğraşıyoruz. Asıl gülünecek olan bu.

Eşlerin her ikisi de çalışıyor ve kazanıyor olsalar da, kadın bunun üstüne bir de evin ve çocukların her türlü ihtiyacını karşılayan, iki katı çalışan taraf olsa da ailenin reisi "erkek"..

Şimdi okurken beyler "Feminist bir yazı" diye yapıştırmışlardır etiketi hemen, alâkası yok!

Avrupa Birliği'ne girmek için o gerekli bu gerekli, insan hakları, düşünce özgürlüğü, istikrarlı yönetim vs. vs diyoruz da acaba halâ "Evin reisi kim?" diye sorulan bir ülke olarak "AB'ye bizi alın" demeye utanmayacak mıyız?

"Af Kanunu şart" diye diye "Af"fı zorunlu hâle getiren hükümet üyeleri keşke aynı duyarlılığı Medeni Kanun'a gösterseler artık!

"Yurttan sesler"
Eskiden, bizim çocukluğumuzda diyelim, radyolarda bol miktarda türkü çalınır, evlerden Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği eksik olmazdı. Her yöreden şarkılar, türküler söyleyen bir Yurttan Sesler korosu, kusursuz özgün müzik dinletirdi halka. Sonra, yani özel kanallardan sonra yurttan sesler, yurdun bir bölümünden seslere dönüştü. İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz gibi aynı bölgeden gelen birkaç sanatçı sildiler piyasadan diğer yöre müziklerini. Bunu nasıl başardıklarını bile anlayamadık. Geçenlerde dinlediğim bir CD çocukluk anılarını, özlediğimiz türküleri bir anda geri getiriverdi. Yavuz Bingöl'ün "Üşüdüm Biraz" isimli CD'sinde çok hoş parçalar var. Dinleyin bakın, halk müziğine özel bir merakınız yoksa bile Ğbenim gibi- çok beğeneceksiniz. Tek seslilikten kurtuluş adına bütün kalbimle destekliyorum Yavuz Bingöl'ü.

Trafik canavarını biz besliyoruz
Temmuz ayı içinde Bodrum'da, akşam trafiğinin en yoğun olduğu saatte bir sürücünün arabasını kucağına oturttuğu küçük kızına kullandırdığını yazmış ve aracın plâkasını vermiştim.

Muğla Valiliği Emniyet Müdürlüğü gerekli incelemeyi (!) yaparak cevap göndermiş. Üç ay süren incelemenin sonucuna bakın;

"(....) kod nolu ekiplerin 19.00/8.00 saatleri arasında yaptıkları kontroller sırasında 34 VL 9388 plâka sayılı araçla ilgili herhangi bir ihbarın olmadığı, 155 Polis İmdat ve Bölge Trafik Denetleme İstasyon Amirliği kayıtlarının tetkiklerinden anlaşılmıştır."

Açıklamanın sonunda ise
"Bu tür olaylarda vatandaşlarımızın anında en yakın güvenlik birimlerine ihbarda bulunması gerekmektedir" deniyor. Demek ki canavar suçüstü yakalanmazsa canavar, olmuyor.

Arabada beş kişiydik, hepimiz olayı gördük deseniz, tarih ve plâka numarası da verseniz ihbar kabul edilmiyor.

Ben o yazıyı yazdıktan bir hafta sonra İstanbul'da arabayı kucağına oturttuğu torununa kullandıran bir adam, aracın takla atması sonucu ailesinden birkaç kişiyi kaybetti, kendisi de komaya girdi.

Biz ihbarı yaparken sürücülerin ceza almayacağını ne yazık ki biliyoruz.

Kendileri de biliyor zaten, bu başıboşluğun, korkusuzluğun bir nedeni cehaletse, diğeri de trafik suçlarının cezasız kalışı. Ama trafik hiç değilse sürücüleri bulmalı ve uyarmalı. Başka ne görevi kaldı ki?

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır