kapat

31.10.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
banner
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
NECATİ DOĞRU(ndogru@sabah.com.tr )


Konuşmanın tam sırası!

İğne bize battı! Susmanın zamanı değil... Konuşmanın tam sırası... Bankaların içeriden çeşitli yollarla soyulmasını halk daha iyi anlasın diye "hortumlama..." kelimesini icat eden benim.

Övünmesi ayıp...

Hortumlamayı...

Gazete yazılarındaki "kelime hazinesine" ilk kazandıran benim. Emlak Bankası'nın kredilerinin buharlaştırılması sırasında baş rol oynayan "Kemal Horzum"un soy isminden esinlenerek "horzumla-hortumlama-edesleme-civanlama- lapisleme" deyimlerinin bulucusu da benim.

Kader utansın.Kader geldi bize de çattı. Bizim patronun da bankası battı. Havlu attı. Diğer gazetelerdeki arkadaşlar, sorgulamaya başladılar:

Battı mı, batırıldı mı?

Soyuldu mu? Soyduruldu mu?

Zekeriya Temizel ve kadrosu, bankaya el koydu. İçini inceliyorlar, önümüzdeki günlerde bizim patronun bankasının bu duruma düşmesinde "ihmal mi var, kusur mu var ve hatta kasıt mı var" bulup, belgeleriyle açıklayacaklar.

Eğer bir kasıt varsa... Bir soygun...

Ben ne yapacağım? Susacak mıyım?

Görmemezlikten mi geleceğim?

Murat Demirel soyunca suç, benim patron soyunca sus mu yapacağım?

***

Sus yapamam! Gerçeği saklayamam....

Hırsızlık kötüdür... Biz yaparsak iyidir...

Diyemem... Bana yakışmaz...

Bu SABAH'a da yakışmaz. Sabah; gerçekleri sergileyen, doğruyu yazan, yanlış yapanın üzerine korkmadan giden bir gazete olarak kuruldu. Gelişti, büyüdü, lider oldu.

Bence iyi bir gazete oldu.

Nasıl düşünürseniz düşünün vicdanımın sesine uyarak gerçeği açıklıyorum: Bu gazetede 8 yıldır yazıyorum. Bu gazetenin bankası olmadığı günler de yazdım, banka satın alındıktan sonra da yazdım.

Siz okurlar şahitsiniz....

Birçok konuda zaman zaman gazetenin birinci sayfasındaki manşetlerin tersi görüşleri, doğru bulduğum için savundum. Fakat 8 yıl boyunca ne gazetenin patronu Dinç Bilgin, ne eski Genel Yayın Müdürü ve şimdiki Yayın Grubu Başkanı Zafer Mutlu, ne Başkan Yardımcısı Önay Bilgin ya da Esra Bilgin hiçbirinden "Niçin böyle yazdın?.." diye bir laf duymadım, en ufak bir açık sansür, gizli engelleme, patronluk gücünü kullanarak, işsiz bırakmakla korkutarak gizli-açık en küçük bir müdahale görmedim.

***

Bu yüzden...

Sabah'ı kurumsal kimliği olan, misyon yüklenmiş bir gazete olarak görüyorum. Dolayısıyla bu gazetede yazmaya, gerçekleri sergilemeye devam edeceğim.

Diyeceksiniz ki... Kes traşı...

Diyeceksiniz ki; "Evet gazeteci yazdıklarından sorumludur, fakat yazmadıklarından da sorumludur... Başkalarının bankası için hortumlama-horzumlama-muratlama diye yazarken kendi patronunun bankası için neden yazmadın? Niçin gerçeği sakladın?" Ben de size 5 yıl önce, 1 Mart 1995 tarihinde, bu köşede yazdığım "Basın gücü ve banka gücü..." başlıklı yazıyı göstereceğim:

İşte 5 yıl önce yazdığım yazı:

"Basının gücü; tek başına bile çok etkili bir güç. Halkın kafasını, fikrini, düşüncelerini, tercihlerini yönetiyor. Banka gücü; o da tek başına bile büyük güç. Bankalarda banka sahibinin koyduğu özkaynak 1 lira ise, halktan faiz vererek topladığı dış kaynak ortalama 15 liradır. Basın gücü halkın kafasını, banka gücü halkın parasını yönetiyor.

Banka gücü ile basın gücü...

İkisi birleşince... Aman Allahım...

Halkın kafası ile parasını yönetmek tek elde toplanıyor. Böyle bir gücün tek elde toplanmasından siz de "yanık kokusu..." duymuyor, hissetmiyor, algılamıyor musunuz?

Ben mi çok pimpirikliyim...

Çok işkilliyim... Çok şüpheciyim...

Birkaçı hariç Avrupa ülkelerinde banka gücü ile basın gücü tek elde toplanmıyor...Oralarda; "bankacılar sadece bankacılık, gazeteciler sadece gazetecilik" yapabiliyorlar.

Türkiye'de ise kaide oldu...

Bir bankan varsa...

Bir TV kanalı alıyorsun...

Bir gazeten varsa...

Bir banka alıyorsun...

Ya da bir TV kanalın varsa...

Bir banka alıyorsun..

Dördüncü güç basın ile beşinci güç bankayı tek elde topluyorsun. Ne oluyor, nereye gidiyoruz? Niçin Akdeniz ülkeleri hariç Avrupalı, ABD'li, Kanada'lı, "basın gücü ile banka gücünün aynı kişilere verilmesini" önleyecek yasalar yapıyor? Bizde "basın gücü ile banka gücünü tek elde toplamak" niçin kaide haline geliyor? (Sabah Gazetesi 1 Mart 1995 Uysa da Uymasa da köşesi Necati Doğru)"

***

İğne bize battı!

Susmanın zamanı değil...

Aksine konuşmalıyız...

Şunu da daha önce yine bu köşede yazdım, yeniden yazıyorum: Benim için iki patron vardır. Birinci ve asıl sorumluluk duyduğum patron, okurlarımdır. İkincisi aylık maaşımı aldığım gazetenin sahibi olan patrondur.

Sabah iki patronlu bir gazete...

Birinci asıl patron, okur...

İkincisi gazetenin patronu...Ya da patronları...

Bu yüzden...

Bu gazetede yazmaya devam edeceğim.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır